Kayıtlar

namus etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Namusunu Koruyan Gencin Hikâyesi

Namusunu Koruyan Gencin Hikâyesi Bir genç, beş vakit namazı Hazret-i Ömer Radıyallahü Anh ile kılardı. Hazret-i Ömer Radıyallahü Anh her selâm verişinde, genci arkasında görürdü. Hazret-i Ömer Radıyallahü Anh de bu genci sevmişti. Bir kadın bu gence âşık olup, her zaman haber göndererek evine çağırtır, fakat genç râzı olmaz, yanına gitmezdi. Bu kadın, uzun müddet gencin arkasına düştüğü halde, kendisini gence sevdiremedi. Kadın, bir koca karıya başvurdu. Koca karı: “- Seni bu gece o gençle bir araya getirirsem, bana ne ikramda bulunursun?” dedi. Kadın: “- Bu işi yaparsan, sana çok şeyler vereceğim!” dedi. Koca karı, o kadın ile birlikte evinde otururken; genç yatsı namazını kılmış, evine dönüyordu. Yol üzerinde bulunan koca karının evinin önünden geçerken, koca karı: “- Bana yardım edene, Hak Teâlâ da yardım etsin!” diye feryat etti. Genç bu feryadı duyunca, koca karıdan feryadının sebebini sordu. Koca karı: “- Bir koyun kaçırdım, tutamıyorum, bana yardım et,”

Bu Gidişle Namusumu Lekelenmemden Korkmaya Başladım (Okuyunca Gözleriniz Dolacak)

Bu Gidişle Namusumu Lekelenmemden Korkmaya Başladım (Okuyunca Gözleriniz Dolacak) Sokaklarda sefalet kol geziyordu. Kim kime yardım edecek, destek olacaktı? İşsizlik yaygındı. Çevresi de perişandı. Bir yanı yıkılmaya yüz tutmuş evceğizinin camından yola doğru ümitsizce bakarken bir taksinin kapının önünde durduğunu, içinden de bir yolcunun indiğini gördü. Demek ki taksi şoföründe az çok para olacaktı. Çünkü müşteri indirmişti. Bütün cesaretini ve ümidini toplayarak evden çıkıp yola koştu. Yaklaşıp direksiyon başında arabasını hareket ettirmek üzere olan şoföre seslendi. “– Sakın beni dilenci falan zannetmeyin. Üç çocuğumla üç gündür aç beklemekteyim. Bu gidişle namusumu lekelenmemden korkmaya başladım. Allah rızası için yardımda bulunun. Ben açlıktan ölmeye razıyım. Fakat çocuklarımın çığlıklarına tahammül edemiyorum.” Beklenmedik bir anda gelen bu: “– Allah rızası için yardım!” talebi zaten kıt-kanaat geçinen şoförü şaşırtmıştı. Düşünmeye başladı. Cebinde bir miktar pa

İbrahim Aleyhisselâm’ın Eşi Sâre’nin Namus Koruma Duası

İbrahim Aleyhisselâm’ın Eşi Sâre’nin Namus Koruma Duası İbrâhim Aleyhisselâm, Nemrud’un ateşinden kurtulduktan sonra, Bâbil’den ayrılıp, Mısır firavunlarından Senan bin Ulvan’ın ülkesi Mısır sınırına geldi. Gidecekleri yere varabilmeleri için bu ülkeden geçmek zorundalardı. Bu kralın kötü bir namı vardı: Güzel evli kadınları kocalarından zorla ayırıyor ve onları yanında alıkoyuyordu. Bu durumu Hz. İbrahim Aleyhisselâm biliyordu. Bunun üzerine şehre girmeden eşine şöyle dedi: “- Buranın çok zalim bir kralı var. Güzel kadınları kocalarından zorla alıyor. Senin, benim eşim olduğunu anlarsa, seni de benden zorla almak isteyebilir. O yüzden olur ya seninle muhatap olursa ve sana benim kim olduğunu sorarsa eşim değil kardeşim dersin. Bu yalan da değil. İkimiz aynı zamanda iman kardeşiyiz.” Şehir içinden geçerken Hz. Sâre validemiz kralın adamlarının dikkatinden kaçmadı. Krallarına yaranmak için hemen Hz. Sâre’yi alıp saraya getirdiler. Hz. İbrahim Aleyhisselâm, eşini teslim et

Hem Yıpranmaktan Korur, Hem Değerini Artırır!

Hem Yıpranmaktan Korur, Hem Değerini Artırır!           Bir kız cep telefonu almıştı. Babası ona sordu: “- Cep telefonunu alınca yaptığın ilk iş ne oldu?” Kız dedi: “- Cep telefonunun ekranına, çizilmeye karşı ekran koruyucu yapıştırdım, telefonun kendisi için de bir kılıf aldım.” Babası yine sordu: “- Bunu yapmaya seni biri mi zorladı?” Kız: “- Hayır!” diye cevap verdi. Babası yine sordu: - Sence, bu yaptığın iş, cep telefonunu üreten firmaya saygısızlık olmadı mı?” Kız cevap verdi: “- Yok babacığım; bilakis, firmanın cep telefonunun yanında verdiği kullanma kılavuzunda yazdığı üzere, cep telefonunun, kılıf ve ekran koruyucu ile muhafaza edilmesi tavsiye edilmektedir.” Babası yine sordu: “- Cep telefonun, kötü ve değersiz miydi ki koruma altına aldın?” Kız cevap verdi: “- Hayır, aksine, onun zarar görmesini ve değersizleşmesini istemediğim için bunu yaptım.” Babası sordu: “- Cep telefonunu kılıf ve ekran koruyucu ile örttükten sonra çirkin olmadı

Osmanlı Devleti'nde, Bütün İnsanların Namusları Teminat Altında İdi

Osmanlı Devleti'nde, Bütün İnsanların Namusları Teminat Altında İdi Osmanlı Devleti'nde, insanların iffet ve nâmusları teminat altında idi. Meselâ Fâtih Sultan Muhammed Han, Bosna fethinden sonra çıkarttığı bir fermanda: "– Sakın ola, Sırp kızları su almak için çeşme başlarına geldiklerinde, askerlerim oralarda bulunmayalar!..." demiştir. Fâtih Sultan Muhammed Han bu fermânı ile hem askerlerini, hem de teminâtı altındaki Hristiyan tebaanın iffetini muhâfaza etmiş oluyordu.

Su, Ateş ve Namus'un Hikâyesi

Su, Ateş ve Namus'un Hikâyesi Su, Ateş ve Namus arkadaş olmuşlar çok iyi bir dostlukları varmış. Yedikleri içtikleri ayrı gitmezmiş. Bir gün ayrılmaları gerekmiş... "Bir daha nasıl buluşabiliriz" diye birbirlerine sormuşlar... Su: "Nerede bir şırıltı duyarsanız bilin ki ben ordayım gelirseniz görüşürüz." Ateş: "Nerede bir duman görürseniz bilin ki ben ordayım, gelirseniz buluşuruz." Su ve Ateş Namus'a dönüp: "Seni nasıl bulabiliriz" diye sormuşlar.. Namus: "Beni kaybederseniz bir daha bulamazsınız!!! "

Namusa Saldıranın Cezası

Namusa Saldıranın Cezası Sizlere bu bölümde adalet ile ilgili hikâye, namus ile ilgili hikâye, dini hikâye, sahabe hikâyeleri aktarmaya çalıştık. Çok ibretlik bu hikâyeden nasiplenmeniz dileklerimizle. Hüzeyl kabilesinden Medineli Hamele, devesine binmiş, kırda gidiyordu. İlerideki vahada koyunlarını otlatan Raşid’in kızı Es’ile’yi gördü. Es’ile, koyunları sürerken rüzgâr yüzündeki örtüyü sıyırmış, onun sahip olduğu fıtrî güzelliği gören Hamele, fikrini bozmaya niyet etmişti. Sürüye yaklaşınca devesini çökertip dizlerinden bağladı, yalnız bulunan Es’ile’ye seslendi: – Es’ile, beni reddetme. Seninle beraber olalım. Es’ile’nin cevabı makuldü: – Buradan derhal uzaklaş. İyi niyet sahibi isen babama müracaat et. Beni eş olarak iste. O seni reddetmez. Fakat Hamele’de iyi niyet yoktu. Sadece geçici ve zevkli bir macera yaşamayı düşünüyordu. Es’ile’ye doğru yürüdü. Es’ile, başka çıkış yolu kalmadığını anlayınca bütün cesaret ve hiddetini toplayarak namusunu sa

Osmanlı Neden Muhteşemdi?

Osmanlı Neden Muhteşemdi? Değerli dostlar Osmanlı’nın büyük olmasının en büyük nedenlerinden biri çocuklarını ahlâklı, edepli ve saygılı yetiştirmesidir. Osmanlı çocuğu büyüklerine saygılı, helâl ve harama dikkat eden, namusuna hassas idi. Bir gencin namusuna gelen ufak bir leke o genç için ölümünden beter idi. Toplumda oto kontrol sistemi hâkimdi. Bir genç kendisini tanıyanların yanında yanlışlık yapamazdı. Diğer insanları da kendi büyükleri gibi sayar ve severdi. Osmanlı büyükleri yanlış yapan genci kendi çocukları gibi terbiye eder ailesiyle temasa geçerek senin çocuğun şu yanlışı yaptı. Çocuğunun terbiyesini yap! Böyle giderse bizim çocuklarımızın ahlâkı da bozulacak derlerdi. Oto kontrol sayesinde herkes kendine çeki düzen verirdi.             Osmanlı hanımı evinin erkeğini işe uğurlarken; -“Efendi sen çalışmaya gidiyorsun. Rabbim sana helâlinden bereketli bol rızık versin! Kazanamazsan evime ekmek parası getiremiyorum diye sakın üzülme! Nasip ezelden takdir edilmiştir. Ge

Temiz Nesiller Nasıl Yetişir!!!

Kızımı Kime Vereyim? Bugün, bütün insanlar; toplumun çok bozulduğundan ahlâk, namus ve güven kalmadığından, yakınırlar. Medyadaki iç karartıcı ve tüyler ürpertici haberler, cinayetler, tecavüzler, aile içi şiddet; bir avuç mutlu azınlık hariç, herkesi rahatsız etmektedir. Ancak, hiç kimse kendini düzeltmek istemez. Hatayı hep başkalarında ararlar. Mutlu görünen varlıklı kesim bile sık sık kötü olaylar ve mutsuzlukla karşı karşıya geliyor. Onlar da bunun sebeplerini kanunlara, idarecilere ve maddi sebeplere bağlarlar.  Çünkü artık manevi hayattan tamamen kopmuşlardır. Hâlbuki rejimin adı ne olursa olsun, kanunlar ne kadar mükemmel olursa olsun onu uygulayan insandır. İnsan bozuk olunca her şey bozuk oluyor. Eğer madde gerçekten her şeyi çözseydi varlıklı kesim suç işlemez ve dünyanın en mutlu insanları olurdu.  “Kesikbaş”  vakaları yaşanmazdı. Madde ve paranın gücü sınırlıdır. İnsanı mutlu etmeye yetmez. İnsan nefsi her zaman; en iyiyi, en güzeli, her alanda dünyada bir numara olmayı, i