Kayıtlar

Nisan 9, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yüksekova'daki Askerlere Moral Desteği

Resim
Yüksekova'daki Askerlere Moral Desteği Hakkâri’nin Yüksekova ilçesindeki operasyonlarda görevli askerlere, ülkenin çeşitli il ve ilçelerinden gönderilen, üzerinde moral içerikli mesajların yer aldığı ev yapımı yiyecekler sunuldu. Güvenlik kaynaklarından edinilen bilgiye göre, Yüksekova'da devam eden operasyonlarda kahramanca mücadele eden Mehmetçiklere, moral vermek amacıyla yurdun dört bir yanından hazırlanan börek, çörek, tatlıdan oluşan yiyecekler askerlere verildi. Paylaşılan fotoğraflarda, ev yapımı yiyeceklerin üzerinde; "Evimizi sizler koruyorsunuz asker amcalarım", "Verdiğiniz bu zorlu mücadelede Allah yar ve yardımcınız olsun", "Kahraman asker ve polislerimiz, bizler sıcacık evimizde otururken canınız pahasına verdiğiniz mücadele için ne kadar teşekkür etsek azdır.” “Bizlerin yapabildiği ise bu mübarek mücadeleniz yanında okyanusta damla misalidir", "Rabbim ayağınıza taş değdirmesin, sizlere güç kuvvet

Gerçek Bir Japon Hikâyesi

Gerçek Bir Japon Hikâyesi Evini yeniden dekore ettirmek isteyen Japon bunun için bir duvarı yıkar. Japon evlerinde genellikle iki tahta duvar arasında çukur bir boşluk bulunur. Duvarı yıkarken, orada dışardan gelen bir çivinin ayağına battığı için sıkışmış bir kertenkele görür. Adam bunu gördüğünde kendini kötü hisseder ve aynı zamanda meraklanır da kertenkelenin ayağına çakılmış çiviyi görünce. Muhtemelen bu çivi 1-2 yıl önce, duvar yapılırken çakılmıştı. Peki, nasıl olmuş da kertenkele bu pozisyonda hiç kıpırdamadan o kadar zaman boyunca yaşamayı başarmış? Karanlık bir duvar boşluğunda hiç kıpırdamadan uzun süre yaşamak çok zor olmalı. Böylece adam çalışmayı bırakır ve kertenkeleyi izlemeye başlar. Sonra nereden çıktığını fark edemediği başka bir kertenkele gelir ağzında taşıdığı yemekle... Adamı sersemletir gördüğü manzara. Bu nasıl bir sevgi? Ayağı çivilenmiş kertenkele, bir kaç yıldır diğer kertenkele tarafından beslenmektedir...

Sevgi ve Muhabbet Hazinesi

Resim
Sevgi ve Muhabbet Hazinesi Sevgi öğretmen, haylaz, kavgacı ve kindar öğrencilerinden ders yapamaz duruma geldi. Daha derse girer girmez; “Öğretmenim falanca bana sövdü!”, “Öğretmenim filanca bunu vurdu!”, Öğretmenim fistanca bana kötü isim taktı!…” Şikâyetlerin ardı arkası kesilmiyordu. Kavgacı tarafları tahtaya kaldırıyor, adeta bir mahkeme kuruyor, herkesi inceden inceye sorguluyor ve yargılıyordu. Kimsenin hakkı kimse de kalmasın istiyordu. Tam derse başlarken teneffüs zili çalıyor, öğretmen çıldıracak gibi oluyordu. Kavganın, kinin, nefretin kötülüklerinden; sevginin, kardeşliğin, hoşgörünün iyiliklerinden bahsediyor, çok güzel hikâyeler anlatıyor ama bu sorundan bir türlü kurtulamıyordu. Okul idaresini, okul rehber öğretmenini devreye soktu yine çözüme varamadı. Veli toplantılarında konuyu dile getirdi. Çete öğrencilerin velileri ile tek tek görüştü, Veliler çocuklarına toz kondurmuyor, hiçbir suçlamayı kabul etmiyorlar; “- Benim çocuğum kimseye uymaz!” diyorlard

En Güzel Gülü Bulmak

En Güzel Gülü Bulmak Kasabanın birinde, güzelliği dillere destan bir kız varmış. Kendisiyle evlenmek isteyen uzak ülkelerden gelen nice prensi, asili, zengini, yakışıklı delikanlıyı reddetmiş. Kimseleri kendine layık görmüyormuş. Kıza gönlünü kaptırmış, aynı kasabada yaşayan genç bir delikanlı da bu kızı istemiş.  Ama kız onu da beğenmemiş. Bizim delikanlı günün birinde kasabadan ayrılmış. Başka biriyle evlenmiş, çocukları olmuş, yeni bir hayat kurmuş. Uzun zaman sonra yolu yaşadığı güzel, şirin kasabaya düşmüş. Aklına bir zamanlar âşık olduğu kız gelmiş, ona ne olduğunu merak etmiş.  Tanıdık bir yaşlı adam, güzel, büyük bir gül bahçesi olan bir evi göstererek kızın evlendiğini söylemiş. Kimseleri beğenmeyen güzel kızın kiminle evlendiğini görmek istemiş. Kocasını evden çıkarken görmüş. Kızın kocası şişman, kel, çok çirkin ve kaba bir adammış. Üstelik zengin de değilmiş. Nasıl oldu da böyle biriyle evlendiğini merak eden adam, kızın kocası gittikten sonra evin kapısını çalmış.

Kaç Kişi Böyle Sevebilir?

Kaç Kişi Böyle Sevebilir? Otobüs yolcuları elinde beyaz bir baston taşıyan genç ve güzel kadının otobüse binişini içten gelen bir sempati ile izlediler. Basamakları geçti. Boş olduğu söylenen koltuğu el yordamı ile buldu. Oturdu. Çantasını kucağına aldı. Bastonu koltuğa yasladı. 34 yaşındaki Susan, bir yıldır görmüyordu. Bir yanlış teşhis sonucu görmez olmuş, birden karanlık bir dünyanın içine düşmüştü. Öfke... Kızgınlık... Kendine acıma... Hayatta tek dayanağı artık kocası Mark’tı... Mark Hava Kuvvetleri’nde subaydı. Susan’ı bütün kalbi ile seviyordu. Susan gözlerini kaybedince, Mark karısının içine düştüğü umutsuzluğu hemen fark etmişti. Ona yeniden güç kazanması, kaybettiği kendine güvene yeniden sahip olması için yardım etmeliydi. Susan gene kendi kendine yeterli olduğuna inanmalı, kimseye bağımlı olmadan yaşayabilmeliydi. Sonunda Susan’ı işine dönmeye ikna etti. Peki, ama evden işe nasıl gidecekti? Genelde otobüsle giderdi. Ama şimdi koca kenti bir uçtan ötekine tek başın

Büyüklerin Gözüyle Dünya

Büyüklerin Gözüyle Dünya Dün öldü, bugün ise, sanki can çekişmede, Yarın henüz doğmadı, doğmayacak belki de.  B işr-i Hafi Rahmetullahi Aleyh Gün akşamlıdır devletlüm, dün doğduk bugün ölürüz... Evliya Çelebi  Rahmetullahi Aleyh "Dünya üç gündür; dün, bugün ve yarın. Dün geçti, yarın geleceği belli değil. Öyle ise bugünün kıymetini bil" Hasan-ı Basri  Rahmetullahi Aleyh Bugünü düşünürüm… Dün geçti, yarın var mı? Gençliğe de güvenmem... Ölenler hep ihtiyar mı?" Ebu Turab Rahmetullahi Aleyh Dünya üç gün gibidir. Dünya üç gün gibidir. Dün, bugün, bir de yarın. Dün gitti, geri gelmez, Bu senin büyük kaybın… Yarın henüz gelmedi, Belki de gelmeyecek. Zira yarın gelmeden Belki ecel gelecek. Öyleyse gün bu gün, Saat bu saattir. Bulunduğun gün ve an Sana büyük fırsattır.     Hasan-ı Basri  Rahmetullahi Aleyh Yalan Dünya Bilirim seni yalan dünyasın, Bütün Evliyaları alan dünyasın… Kaçan kurtulmaz senin el

Topkapı Sarayı’ndaki Yasak Nasıl Delindi?

Topkapı Sarayı’ndaki Yasak Nasıl Delindi? Topkapı Sarayı’nın hazine dairesinden hiçbir şey dışarı çıkamazdı. 2. Abdülhamit, kızı Ayşe’ye taç yaptırmak için model olarak kullanılmak üzere 3. Mehmet’in muhteşem sorgucunu saray kâhyasından istedi. Kâhya padişahtan muayyen vadeli bir senet almadan sorgucu vermedi. Bu tutum Abdülhamit’in çok hoşuna gitti. Kâhyaya 100 altın hediye etti. Süresi geldiğinde sorgucu kâhyaya iade edip vermiş olduğu senedi geri aldı.

Çatlak Kova

Çatlak Kova Hindistan’da bir parya, boynuna astığı uzun bir sopanın uçlarına taktığı iki büyük kovayla su taşırmış. Kovalarından biri çatlakmış. Sağlam olan kova her seferinde ırmaktan sahibin evine ulaşan uzun yolu dolu olarak tamamlarken, çatlak kova içine konan suyun sadece yarısını eve ulaştırabilirmiş. Bu yıllar boyunca her gün böyle devam etmiş. Parya her seferinde sahibinin evine sadece 1,5 kova su götürebilirmiş. Sağlam kova başarısından gurur duyarken, zavallı çatlak kova görevinin sadece yarısını yerine getiriyor olmaktan dolayı utanç duyuyormuş. Sonunda bir gün çatlak kova ırmağın kıyısında Parya’ya seslenmiş: ”Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum...” ”Neden?” diye sormuş Parya. “Niye utanç duyuyorsun?” Kova cevap vermiş: ”Çünkü yıllardır çatlağımdan su sızdığı için taşıma görevimin sadece yarısını yerine getirebiliyorum. Benim kusurumdan dolayı sen bu kadar çalışmana rağmen, emeklerinin tam karşılığını alamıyorsun.” Parya şöyle demiş:

Öpücük Kutusu

Öpücük Kutusu Adam 3 yaşındaki kızını, çok pahalı bir hediye kaplama kâğıdını ziyan ettiği için azarlamıştı. Küçük kız altın yaldızlı kâğıdı, bir kutuyu eğri büğrü sarmak için kullanmıştı. Yılbaşı sabahı küçük kız paketi uzatıp; "Bu senin babacığım" dediğinde üzüldü. Acaba gereğinden fazla mı tepki göstermişti kızına? Bir gece önce yaptığından utandı. Ne var ki paketi açınca, yeniden öfkelendi. Kutunun içi boştu... Kızına gene bağırdı; "Birisine bir hediye verdiğinde kutunun içinde bir şey olması lazım… Bunu da mı bilmiyorsun küçük hanım?" Küçük kız gözünde yaşlarla babasına baktı. "O kutu boş değil ki baba!" dedi. "İçini öpücüklerimle doldurmuştum...” Adam öyle fena oldu ki. Koştu kızına sarıldı. Beraberce ağladılar. Adam o altın kutuyu ömrünün sonuna kadar yatağının başucunda sakladı. Ne zaman keyfi kaçsa, morali bozulsa, kendini kötü hissetse, kutuya koşar, minik kızının hayali öpücüklerinden birini çıkarırdı... Aslında büt