Kayıtlar

adil etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Adil Hükümdar Nuşirevan’ın Çocuktan Öğrendiği Gerçek

  Adil Hükümdar Nuşirevan’ın Çocuktan Öğrendiği Gerçek             Adil bir hükümdar olan Nuşirevan, bir gün ava çıkar. Av peşinde iken, muhafızlardan ayrı düşer. Susayan hükümdar, yakınında bir köy görüp oraya gider.           Bir evin kapısının önünde durup, içmek için su ister. Evden bir çocuk çıkar. Kendisini gördüğünde eve süratle geri döner ve bir şeker kamışı parçasını sıkıp, suya karıştırır, bir bardakla onu hükümdara sunar.           Hükümdar kadehe bakar ki, içinde toprak ve toz bulunur. Yavaş yavaş suyu içer. Sonuna vardığında:           “- Güzel ve tatlı su. İçinde toz toprak bulunmasaydı!” der. Kız çocuğu:           “- Ona toz, toprağı ben kasten koydum!” der. Hükümdar:           “- Niçin böyle yaptın?” diye sorunca, çocuk:           “- Seni çok susamış gördüğümden, suyu birden içersin de sana zarar verir diye korktum!” der.           Nuşirevan kızın zekâ ve anlayışından dolayı taaccüp ederek:           “- Suya kaç şeker kamışı sıktın?” diye sordu. Ço

Çocuklar Arasında Adalet

  Çocuklar Arasında Adalet   Nu‘mân b. Beşîr Radıyallahu Anh anlatıyor:   Babam bana bir bağışta bulundu. Sonra şahit tutmak için beni alarak Resûlullah’ın Sallallahu Aleyhi Vesellem huzuruna götürdü ve   “- Yâ Resûlallah! Şahit ol ki ben Nu‘mân’a malımdan şunu ve şunu bağışladım!” dedi.   Bunun üzerine Peygamber Efendimiz: “- Oğullarının hepsine Nu‘mân’a bağışladığın kadar bağışta bulundun mu?” diye sordu.   Babam:   “- Hayır” cevabını verdi.   Bunun üzerine Resûl-i Ekrem:   “- Öyle ise buna benden başkasını şahit yap!” buyurdu ve:   “- Oğullarının sana iyilik yapma hususunda eşit olmalarını diler misin?” diye sordu.   Babam:   “- Evet!” dedi.   Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem):   “- O halde bu şekilde olmaz! Allah’tan korkun ve çocuklarınız arasında âdil olun!” buyurdu.  

Bilesin ki, Ben Nuşirevan’dan Daha Az Adil Değilim...

Bilesin ki, Ben Nuşirevan’dan Daha Az Adil Değilim...           Hz. Ömer Radiyallahü Anh’ın halifeliği döneminde Şam valisi olan ve Hz. Peygamber  Sallallahü Aleyhi Vesellem ’in arkadaşlarından olan Sad b. Ebi Vakkas Radiyallahü Anh Şam’daki bir camiyi genişletmek ister.           Bu nedenle de caminin civarındaki arsaları kamulaştırır. Herkes arsasının bedelini alır ve isteyerek arsasını camiye devreder. Ancak Şam’da yaşayan bir Yahudi, camiye bitişik olan arsasını satmak istemez. Vali arsasının değerini fazlasıyla verse de Yahudi vatandaş arsasının kamulaştırılmasına rıza göstermez. Bunun üzerine vali arsaya el koyar ve bedelini adama gönderir.           Arsasını kaybeden Yahudi, komşusu olan bir Müslüman’a derdini anlatır. Sızlanır. Bana zulmedildi, der. Müslüman vatandaş da kendisine, Medine’ye git. Orada halife Hz. Ömer Radiyallahü Anh vardır. Derdini anlat. Ömer Radiyallahü Anh, son derece adildir, elbette seni dinler, der. Şamlı Yahudi Medine’nin yolunu tutar. Yoru

Zorluklara Daldınsa, Daralıp Kaldınsa…

Zorluklara Daldınsa, Daralıp Kaldınsa…   “- Senin Allah’ın adil mi?” diye sordu kadın, Hazreti Davut Aleyhisselâm'a ... “- Ne diyorsun sen kadın! Rabbimiz asla zulüm etmez!” dedi, Hz Davut Aleyhisselâm “- Ne oldu ki?” diye sordu kadına. Kadın: “- Üç tane küçük kızı olan ve kocası ölmüş birisiyim. Üç gün önce bir tane ceylan yavrusu vardı elimizde onu büyük bir deriye sararak satıp pazardan evlatlarıma yiyecek alacaktım ki yolda büyük bir kuş gelip onu alıp gitti. Şimdi ben ne yapacağım. Çocuklarım aç. Hem ceylan hem de o büyük deri elimden gitti.” Onlar konuşurken kapı çaldı ve içeriye on tane tüccar girerek 1000 dinar verip: “- Al bunu hak eden birisine ver!”, dediler. “- Hayrola diye sorunca ?” “- Denizde bir kayıkla yolculuk yapıyorduk ki ansızın fırtınaya tutulduk ve kayığımız hasar gördü. Günlerce aç ve çaresiz gezerken şöyle dedik:” “- Eğer Allah’ü Teâlâ bizi kurtarırsa adam başı 100 dinar bir fakire yardım edelim. Bu sırada bir kuş tepeden denize bir şe

Adil Paylaştırma

Adil Paylaştırma           Aslan, kurt ve tilki arkadaş olup avlanmaya çıkmışlar. Günün sonunda, bir öküz, bir keçi ve bir de tavşan avlayan kafadarlar avlarını bir mağaraya getirmişler. Aslan kurda dönerek; “- Haydi bakalım! Şu hayvanları paylaştır da karnımızı doyuralım!” demiş.         Kurt ezile büzüle; “- Ey büyük sultanım! Şu öküzü siz buyurun, keçi benim, tavşan da tilki kardeşin olsun!” demiş. Aslan birdenbire çok kızmış ve: “- Bire küstah! Sen kim oluyorsun da böyle haksız paylaştırma yapıyorsun?” Sonra da, bir pençe darbesiyle kurdu yere sermiş. Bu kez tilkiye dönüp; “- Öyle aval aval bakma da paylaştır şu avları bakalım!” Demiş. Korkudan tir tir titreyen tilki; “- Haşmetli sultanım!” diye başlamış söze. “- Pay etmek haddim değil ama madem emir buyurdunuz, söyleyeyim! Tavşan sabah kahvaltınız, öküz öğlen yemeğiniz olur. Keçiyi de akşam yersiniz.”         Aslan bu paylaştırmadan çok haşlanmış ve tilkiye; “- Bu kadar adil bir paylaştırmayı nereden

Ben Adil Davranmazsam

Ben Adil Davranmazsam Resûlullah Efendimiz kendisine karşı çıkan, gereksiz sözler eden insanları da olgunlukla karşılar, hoşgörü gösterir ve yumuşak davranırdı. Herkesin yapamayacağı, yapması mümkün olmayan güzel ahlâk örnekleri sergilerdi. Ebû Saîd el-Hudrî anlatıyor: Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem, Huneyn Savaşı sonrası düşmandan kalan ganimet mallarını ashabına dağıtıyordu. Sahabelerden bazılarına fazla ganimet veriyordu. Bu arada Akra b. Habis ile Uyeyne b. Hıns'a yüzer deve verdi. Bunun üzerine Temimoğulları'ndan Zülhuveysıra adında biri geldi ve, "Yâ Resûlallah, adaletten ve hakkaniyetten ayrılma. Vallahi bu dağıtımda Allah rızâsı aranmamıştır" diye itiraz etti. Peygamberimiz üzüldü ve şöyle cevap verdi: "Yazıklar olsun sana, ben âdil davranmazsam, kim davranır? Eğer ben adaletli yürütmüyorsam büyük bir zarara uğramış olurum. Allah, Musa'ya rahmet eylesin. O bundan daha ağır sözlerle incitildiği halde sabretmiştir."

Adalet

Adalet İstanbul'un fethinden sonra Hazreti Fatih bütün mahkûmları serbest bırakmıştı. Fakat bu mahkûmların içinden iki papaz zindandan çıkmak istemediklerini söyleyerek dışarı çıkmadılar. Papazlar Bizans imparatorunun halka yaptığı zülüm ve işkence karşısında ona adalet tavsiye ettikleri için hapse atılmışlardı. Onlar da bir daha hapisten çıkmamaya yemin etmişlerdi. Durum Hazreti Fatih'e bildirildi. O, asker göndererek, papazları huzuruna davet etti. Papazlar hapisten niçin çıkmak istemediklerini Hazreti Fatih'e de anlattılar. Fatih o dünyaya kahreden iki papaza şöyle hitap etti - Sizlere şöyle bir teklifim var Sizler İslam adaletinin tatbik edildiği memleketimi geziniz, Müslüman hâkimlerin ve Müslüman halkımın davalarını dinleyiniz. Bizde de sizdeki gibi adaletsizlik ve zulüm görürseniz, hemen gelip bana bildiriniz ve sizler de evvelki kararınız gereğince uzlete çekilerek hâlâ küsmekte haklı olduğunu ispat ediniz. Hazreti Fatih'in bu teklifi papazlar için çok

Nûşirevân'dan Az Adil Değilim!

Nûşirevân'dan Az Adil Değilim! Hazret-i Ömer halife iken, Sa'd bin Ebî Vakkâs hazretleri de Mısır'da komutandı. Mısır'da ordusunu sevk ederken bir karargâh lâzım olur. Karargâh olacak en uygun yerde bir Yahûdînin evi vardır. Satması istenir, fakat inat edip satmaz Yahûdî. "Bize burası lâzım" denir ve Yahûdîye evinin değeri verilip evinden zorla çıkartılır. Yahûdî hanımına der ki: -Ne yapacağız? -Bunlara bir şey yapamazsın ki. Bunların Medîne'de bir Halîfeleri var. İstersen yürü git, "Böyle böyle yaptılar bana" diyerek bunları şikâyet et. Birşey çıkacağını zannetmem, ama bir ümit, git bakalım. Adam, küçük bir ümit de olsa, çıkıp gelir Medîne'ye. Sorar karşısına çıkanlara: -Halîfenin sarayı nerede? diye sorar. Adamın bu sorusu üzerine güler Medîneliler. Cevap verirler: -Ne sarayı? Evi şurası. Yahûdî gösterilen eve gider ki, basit, kerpiç bir ev. Kapıya vurarak seslenir: -Emîr-ül mü'minin nerede? Çocukları derler k

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Esmaül Hüsna   دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى   Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyuruyor: Allah’ü Teâlâ’nın doksan dokuz ismi vardır; kim bunları sayarsa (tek tek okursa) cennete girer. (Tirmizî-Hâkim-Beyhakî) Diğer bir hadîs-i şerifte de, “Kim bunları ezberlerse” rivayeti vardır. (İbni Mâce) Yüce Allah buyuruyor: Esmâü’l-Hüsnâ (en güzel isimler) Allah’ındır. O halde O’na, onlarla dua edin. (A’râf, 180) Allah’a Celle Celâlüh ancak Esmâü’l-Hüsnâ’dan biri ile dua yapılır ve ancak Esmâü’l-Hüsnâ’dan biri ile zikir edilir. Örneğin, tanrım tanrım diye dua edilemez ve tanrı tanrı diye zikir edilemez. Esmâü’l-Hüsnâ’dan olan  “Yâ ze’l-celâli ve’l-ikrâm”  hem dua hem de zikirdir. Çünkü Kur’an’da Rahmân Sûresinin iki âyetinde geçmektedir. Yüce Allah buyuruyor: Yer üzerinde bulunan her canlı fânidir (geçicidir). Ancak celâl ve ikram sahibi olan Rabbinin zâtı bâkidir (ebedîdir). (Rahmân, 26-27) Yüce Allah buyuruyor: Celâl ve ikram sahibi olan Rabbinin ismi ne yüce