Kayıtlar

öğrenmek etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

İlim Öğrenmek İçin Yollara Düşenler...

İlim Öğrenmek İçin Yollara Düşenler... Vehbi Tülek “İlim öğrenmek için sefere çıkan kimse, evine dönünceye kadar Allahü teâlânın yolundadır.” Ebü’l-Hattâb İbn-i Dıhye hazretleri Endülüs’te yetişen hadîs âlimlerindendir. Eshâb-ı kirâmdan Dıhye-i Kelbî’nin (radıyallahü anh) soyundan olup, 544 (m. 1149)’da Endülüs’te doğdu, önce burada ilim tahsil etti. Sonra Mısır’a gelip oraya yerleşti. “Sahîh-i Müslim"i ezberleyen hafızlardandır. 633 (m. 1235)’de Kâhire’de vefât etti. Naklettiği hadîs-i şerîflerden bazıları: Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) rivâyet etti: Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Bir insan öldüğünde, amelinin sevâbı kesilir. Amel defteri kapanır. Yalnız; sadaka-i câriyesi (çeşme, câmi yapmak, ağaç dikmek gibi), ilmî bir eseri, kendisine duâ eden hayırlı bir evlâdı olan kimsenin amel defteri kapanmaz.” Enes bin Mâlik (radıyallahü anh) rivâyet etti: Peygamberimiz buyurdu ki: “İlim öğrenmek için sefere çıkan kimse, evine dönünceye k

Dinde Derin Anlayışlı Olmak Ve İlim Öğrenmek

Dinde Derin Anlayışlı Olmak Ve İlim Öğrenmek Osman b. Ebu'l-As Radiyallahü Anh anlatıyor: Sakif kabilesinin hey'eti ile birlikte Resülullah Sallallahü Aleyhi Vesellem'e gelmiştik. Kapısına varınca develerimizden indik. - Develerimizi kim tutacak? Dediler. Herkes Resülullah'ın huzuruna girmeye can atıyor, dışarda kalmak istemiyordu. Aralarında en küçükleri ben olduğum için: - İsterseniz ben tutayım, ama siz çıktıktan sonra da benimkini tutacağınıza söz verir misiniz? Dedim. - Tamam, tutarız, diyerek içeri girdiler. Biraz sonra dışarı çıktıklarında, bana: “- Haydi, gidiyoruz!" dediler. “- Nereye?" dedim. “- Memleketimize!" dediler. “- Ben evimden çıkayım, Resülullah'ın Sallallahü Aleyhi Vesellem kapısına kadar geleyim, sonra da onunla görüşmeden geri döneyim öyle mi? bana söz verdiğinizi unutmayın!" dedim. - Peki, öyleyse acele et. Zaten biz senin adına da soru sorduk. Sormadığımız bir şey kalmadı, dediler.

İlim Öğrenmek Ve Öğretmek

İlim Öğrenmek Ve Öğretmek 95. Sayı İrfan Zakir ÇETİN İlim, insanın dinine ve dünyasına yarayan ve sistematik hale getirilmiş veya getirilebilecek olan her türlü bilgi demektir. İnsanın ulaşabildiği bütün mükemmelliklerin ve başarıların esasıdır. İlim, iman ve İslamiyet’in temeli, dünya ve ahiret saadetinin vesilesidir. Zira bir insan ancak iman ve İslamiyet’in şartlarını bilirse onlara inanır. İnsan, ibadetin gerekliliğini ve nasıl yapıldığını bilmeden o ibadeti yapamaz. Dünya işlerini başarmak da ilim ve bilgi ile mümkündür. Ticareti bilmeyen birisi, o işi başaramaz. Dünyada bizim için faydalı olan bütün işlerdeki başarı, o işleri bilmemiz nispetindedir. Ömer ibni Abdülaziz de “Cahil adamın yaptığından daha çok bozduğu olur” demiştir. Bütün ilimlerin ve bilgilerin başında ‘marifetullah’ denilen Allah’ı tanımak gelir. Zira İmamı Rabbani’nin de söylediği gibi, her şey Allah’ın güzel isimlerinin tecellisinden oluşmuştur. Bu açıklamalardan anlaşılıyor ki, insanlık için bütün m

Ey İlim Öğrenmeye İstekli Kişi

Ey İlim Öğrenmeye İstekli Kişi Ey ilim öğrenmeye istekli ve susuzluğunu gidermek için çırpınan kişi! Elde edeceğin ilimle akranlarına karşı böbürlenmeyi, insanların teveccühünü kazanmayı ve yığınla dünya malı toplamayı amaçlıyorsan; sen dinini yıkmak, kendini ateşe atmak ve dünyalık karşılığında ahiretini satmak için çalışıyorsun demektir. Bu alış-veriş senin zararınadır… İlim öğrenmedeki amacın bilgileri aktarmak değil, doğru yolu bulmak/hidayete ermekse; ne mutlu sana! Sen yürüdükçe melekler sana kanat gerer. Gayret gösterdikçe, denizdeki balıklar bağışlanman için dua eder… Bilinsin ki insanlar ilim talebi konusunda üi durumdan biri üzere bulunurlar: Kimileri ahiret azığı olsun diye ilim öğrenir ve sadece Allah’ın rızasını ve ahireti gözetir. Bunlar kurtuluşa ereceklerdir. Kimileri dünya hayatında ilimden faydalanmak, onun vesilesiyle izzet ve şeref sahibi olmak ve mal kazanmak sevdasındadır. Değersiz bir amaç peşinde olduklarının da farkındadır. Bunlar, tehlike

Farz

Farz Yapılması açıkça ve kesin olarak bildirilen dinin emirlerine “FARZ” denir. Farzları terk etmek haramdır, büyük günahtır. Farzın çoğulu feraizdir. Farzların yapılmasında büyük sevaplar vardır. Özürsüz olarak yapılmamaları da, Allah’ü Teâlâ’nın azabını gerektirir. Farz İki Çeşittir 1- Farz-ı Ayn, 2- Farz-ı Kifâye. 1- Farz-ı Ayn Mükellef (yükümlü) olan her Müslüman’ın bizzat kendisinin yapması lazım olan farzdır. Mesela, iman etmek, beş vakit namaz kılmak, Ramazan ayında oruç tutmak, zengin ise zekât vermek ve hacca gitmek, farzı ayndır. Mükellef olan her Müslüman’ın haramları öğrenip haramlardan kaçması, farzları öğrenip farzları yapması en birinci görevidir. Haramlardan kaçmaz, farzları yapmazsa Allah’ü Teâlâ’nın gazabını hak eder, büyük günaha girer. Her Müslüman imanı, İslâm’ı, küfüre düşüren halleri, 32 farzı ve 54 farzı, vacipleri, sünnetleri, mekruhları, müstehapları, müfsitleri, mubahları öğrenmek zorundadır. Farz-ı Ayn da ikiye ayrılır

Ebû Hüreyre Radiyallahü Anh’ın Dîni Öğrenmek İçin Sergilediği Cesaret

Ebû Hüreyre Radiyallahü Anh’ın Dîni Öğrenmek İçin Sergilediği Cesaret Ebû Hüreyre Radiyallahü Anh, Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz’e hiç kimsenin sormaya cesâret edemediği şeyleri sormak huşusunda son derece cesur davranır, hiç çekinmezdi. Bir gün Fahr-i Kâinât Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz’e: “Yâ Rasulullah! Nübüvvetle alâkalı ilk gördüğünüz alâmet nedir?” diye sordu. İki cihânın saâdet rehberi olan Allah Resûlü Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu: “Ey Ebû Hüreyre! Mâdem sordun, söyleyeyim. Ben on yaşlarındayken birgün sahrâda idim. Başımın üstünden gelen bir sesle irkildim. Bir adam diğerine sordu: “Bu, O mudur?” Öteki cevap verdi: “Evet, bu O’dur.” O zamâna kadar hiç kimsede görmediğim yüzler, kimsede bulmadığım rûhlar ve hiç kimsede görmediğim elbiselerle karşıma çıktılar. Yürüyerek bana doğru gelen o iki adamdan her biri, bir kolumdan tuttu, fakat dokunduklarını Hiç hissetmedim. Biri arkadaşına: “Haydi O’nu yere yatır!” dedi. Beraber

Sabır

Sabır  Öğrenmek için zaman gerekir, sabır gerekir, ustaları izlemek gerekir. Dünya hızlandıkça zaman kısalabilir, ama öğrenmenin esası değişmez. Çin’de ve Hint diyarlarında yüzyıllardır anlatılan bir hikâyede konu, öğrenmenin değişmeyen esasıdır... Genç bir adam, değerli taşlara ilgi duyarmış ve mücevher ustası olmaya karar vermiş. ”Bu mesleği yapacaksam, iyi bir mücevher ustası olmalıyım,” diye düşünmüş ve ülkedeki en iyi mücevher ustasını aramaya başlamış. Sonunda bulmuş; yanına varmış, bir süre bekledikten sonra usta tarafından kabul edilmiş. ”Anlat, dinliyorum,” demiş usta. Genç adam anlatmaya başlamış, taşlara ilgi duyduğunu ve iyi bir mücevher ustası olmaya karar verdiğini heyecanla anlatmış. Yaşlı usta sesini çıkarmadan genç adamı dinlemiş, sözleri bitince de ona bir taş uzatmış, ”Bu bir yeşim taşıdır,” dedikten sonra genç adamın avucuna taşı bırakmış ve avucunu kapatmış. “Avucunu aynen böyle kapalı tut ve bir yıl boyunca hiç açma. Bir yıl sonra tekrar gel. Haydi

Gerçek Bir Japon Hikâyesi

Gerçek Bir Japon Hikâyesi Evini yeniden dekore ettirmek isteyen Japon bunun için bir duvarı yıkar. Japon evlerinde genellikle iki tahta duvar arasında çukur bir boşluk bulunur. Duvarı yıkarken, orada dışardan gelen bir çivinin ayağına battığı için sıkışmış bir kertenkele görür. Adam bunu gördüğünde kendini kötü hisseder ve aynı zamanda meraklanır da kertenkelenin ayağına çakılmış çiviyi görünce. Muhtemelen bu çivi 1-2 yıl önce, duvar yapılırken çakılmıştı. Peki, nasıl olmuş da kertenkele bu pozisyonda hiç kıpırdamadan o kadar zaman boyunca yaşamayı başarmış? Karanlık bir duvar boşluğunda hiç kıpırdamadan uzun süre yaşamak çok zor olmalı. Böylece adam çalışmayı bırakır ve kertenkeleyi izlemeye başlar. Sonra nereden çıktığını fark edemediği başka bir kertenkele gelir ağzında taşıdığı yemekle... Adamı sersemletir gördüğü manzara. Bu nasıl bir sevgi? Ayağı çivilenmiş kertenkele, bir kaç yıldır diğer kertenkele tarafından beslenmektedir...