Kayıtlar

babam etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Canım Babam!

Resim
Canım Babam!   Ailemiz için durmaz koşardın, Çok çalışır rahat bilmezdin babam! Bizim için dağlar taşlar aşardın, Canını bizlere adardın babam!   Sabahları seni evde görmezdim, Erken işe gider, erken dönmezdin, Hep kendin üzülür bizi üzmezdin, Bizleri ayakta tutardın babam!   Evimizin neşesi tüten ocağı, İyilik meleği şefkat kucağı, Yuvamızın gülü kalbin sıcağı, Hepimizi candan severdin babam!   Ninemi sırtına, aldın gezdirdin, Dedeme kaşıkla, yemek yedirdin, Darda kalanlara yardım ederdin, İyilik timsali sevecen babam!   Okşardın üzülüp ağladığımda, Huzurla göğsüne yasladığımda, Sırtımı sırtına dayadığımda, Güvendiğim sağlam kaleydin babam!   Suçlarıma kızar kaşın çatardın, Çabucak affeder şaka yapardın, Düşkünleri kollar, elden tutardın, Herkese güvenli limandın babam!   Bin bir çilelerle baktın büyüttün, Hem korudun adam ettin okuttun, Helâl - haram, iman - İslâm öğrettin, Senin hakkın nasıl öderim babam!   Sen ölünce dünyalarım yıkıldı, Güç odağım gitti belim bükü

Anam Babam Sana Feda Olsun Yâ Rasûlallah!

Anam Babam Sana Feda Olsun Yâ Rasûlallah! Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır...” (Azhâb, 6) Rasûlullah (sav) buyuruyor: “Nefsim kudret elinde olan Allâh’a yemin olsun ki; sizden biriniz, ben kendisine anasından, babasından, evlâdından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadıkça hakikî mânâda îmân etmiş olamaz.” (Buhârî, Îman, 8) Ab­dul­lâh bin Hi­şâm’ın an­lat­tı­ğı şu ri­vâ­yet, Ra­sû­lul­lâh’a mu­hab­be­tin han­gi se­vi­ye­de ol­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni gös­ter­me­si ba­kı­mın­dan çok mâ­ni­dâr­dır: “Bir defâsında Rasûlullah (sav) ile birlikte bulunuyorduk. Rasûl-i Ekrem, orada bulunanlardan Hz. Ömer’in elini avucunun içine almış oturuyordu. O sırada Ömer (ra): “–Yâ Rasûlullah! Sen bana canımın dışında her şeyden daha sevgilisin!” diyerek Rasûlullah’a olan muhabbetini ifâde etti. Onun bu sözüne karşılık Rasûlullah (sav) Efendimiz: “–Hayır, ben sana canından da sevgili olmalıyım!” buyurdu. Hz. Ömer (ra) hemen: “–O hâld

Babamın Katledilişini Gördüm!

Babamın Katledilişini Gördüm! Sultan Abdülaziz’in kızı Nâzime Sultan anlatıyor: "Babamın katledilişini gördüm!" Burada ilk defa yayınlayacağımız vesikayı ve Sultan Abdülaziz Han’ın kızı Nâzime Sultan’ın babasının katli sırasında gördüklerini nakletmeden önce padişahın vefatı hâdisesini kısa da olsa hatırlatmakta fayda vardır. Sultan Abdülaziz Han erkân-ı erbaa (dört kişi) diye adlandırılan Mithat Paşa, Hüseyin Avni, Mütercim Mehmed Rüştü Paşa ile Şeyhülislâm Hasan Hayrullah Efendi’nin ve önceden elde ettikleri altmış kadar yandaşlarının tertip ettiği bir darbe neticesi 30 Mayıs 1876 günü tahttan indirilmiş ve dört gün sonra da şehid edilmiştir. Padişahın Hal’i Sultan Abdülaziz Han, yukarıda isimleri verilen dört kişinin şahsî kin ve garezleri ve bazı yabancı devletlerin parmağı ve yardımları sayesinde yapılan bir darbe neticesinde tahtından indirildi. Hâdise özetle şöyle olmuştu: Hüseyin Avni, Mithat, Rüştü ve Süleyman Paşalar tarafından bu darbenin 30 Mayıs

Bay Necatinin Ölümü

Bay Necatinin Ölümü Onk. Dr. Haluk Nurbaki Rahmetli babam o zamanlar Konya’nın tek gazetesi olan "Babalık" gazetesinin başyazarı idi.  Ondan işittiğim şu olayı aynen naklediyorum: "Devrin ilk Maarif Vekillerinden (Milli Eğitim Bakanı) Necati Konya'ya gelmiş ve Latin harflerinin üstünlüğünü(!)  Anlatmak üzere bir konferans düzenlemişti.  Şehrin her tarafına yapıştırılan ilanlarda: "Eski Harflerle Birlikte Kuran’ı da Tarihe' Gömdük" yazıyor ve konferansın ertesi gün saat 10'da verileceği belirtiliyordu. Akşam, mükellef bir ziyafet verildi.  Yemekten sonra Bay Necati, ani bir apandisit krizine yakalandı.  Ve hemen hastaneye kaldırılarak ameliyat edildi.  Gösterilen itinayı anlatmaya lüzum yok, bütün hastane hatta Konya ayakta idi.  Bay Necati kurtulmuş, fakat ne çare ki haddini aşarak Kur'an'a dil uzatmıştı.  Gece yarısı, imkânsız denebilecek bir şey oldu.  Ve  Bay Necati'nin yatağı yan demirinden kırıldı

İmam-ı Azam Rahmetullahi Aleyh

İmam-ı Azam Rahmetullahi Aleyh Zengin bir tüccar ailenin çocuğu olan ve kendisi de ticaretle uğraşan İmam-ı Âzam, ilim öğrenmeye başlayışını şöyle anlatır: “Bir gün âlimlerinden Ebu Amr eş-Şa’bî’nin yanından geçiyordum. Beni çağırdı ve: – Nereye devam ediyorsun, dedi. – Çarşıya, dedim. – Maksadım o değil, âlimlerden kimin dersine devam ediyorsun, dedi. – Hiçbirinin dersinde devamlı bulunamıyorum, dedim. – İlim ile uğraşmayı ve âlimler ile görüşmeyi sakın ihmal etme! Ben senin zeki, akıllı ve kabiliyetli bir genç olduğunu görüyorum, dedi. Şa’bî’nin bu sözü beni etkiledi. Ticareti ortağıma bırakıp ilim yolunu tuttum.” İmam-ı Âzam Rahmetullahi Aleyh önce kelâm ilmini ve münazara bilgilerini Ebu Amr eş-Şa’bî’den öğrendi. Kısa zamanda bu ilimlerde parmakla gösterilecek bir seviyeye ulaştı. İmam-ı Âzam’ın talebesi Züfer b. Hüzeyl şöyle demiştir: “Hocam Ebu Hanife der ki: Önce kelâm ilmini öğrendim. Daha sonra Hammad b. Ebi Süleyman’ın ders halkasına katılarak fıkıh ilmi

Babam ve Ben

Babam ve Ben 4 yaş: Babam her şeyi bilir. 5 yaş: Babam çok şeyi biliyor. 6 yaş: Benim babam, senin babandan daha çok şey biliyor. 8 yaş: Babam her şeyi bilmiyor olabilir. 10 yaş: Babamın gençliğinde her şey çok farklıymış. 12 yaş: Aslında, babam bu konuda hiçbir şey bilmiyor. (Çocukluğunu anımsayamayacak kadar yaşlı.) 14 yaş: Babama kulak asma, o artık çağ dışı kaldı. 21 yaş: Babam mı? Aman Tanrım! O hiçbir işe yaramaz. 25 yaş: Babam bu konuda az da olsa bir şeyler biliyor. Ama o yaştaki insanın bu konuda bir şeyler bilmesi normal zaten. 30 yaş: Bu konuda babamın fikrini alsak iyi olur. O kadar deneyimli ki! 35 yaş: Babama sormadan hiçbir şey yapmasam iyi olacak. 40 yaş: Acaba babam bu konunun nasıl üstesinden gelirdi? Ne kadar akıllı ve deneyimli bir insandı. 50 yaş: Babamın yanımda olması ve bu konu hakkında fikir vermesini ne kadar çok isterdim. Onun ne kadar akıllı olduğunu hiç takdir etmemişim. Ondan çok şey öğren