Kayıtlar

Ersoy etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Yeis

Yeis   Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak… Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.   Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle. İmânı olan kimse gebermez bu ölümle:   Ey dipdiri meyyit, ‘İki el bir baş içindir.’ Davransana… Eller de senin, baş da senindir!   His yok, hareket yok, acı yok… Leş mi kesildin? Hayret veriyorsun bana… Sen böyle değildin.   Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz? Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz?   Âtiyi karanlık görüvermekle apıştın? Esbâbı elinden atarak yeise yapıştın!   Karşında ziyâ yoksa, sağından, ya solundan Tek bir ışık olsun buluver… Kalma yolundan.   Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk! Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!   Herkes gibi dünyâda henüz hakk-i hayâtın Varken, hani herkes gibi azminde sebâtın?   Yeis öyle bataktır ki; düşersen boğulursun. Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!   Azmiyle, ümi...

Ey Yolcu, Uyan!

Ey Yolcu, Uyan!   ‎ ''Allah'a dayandım! '' diye sen çıkma yataktan... Ma'na-yı tevekkül bu mudur? Hey gidi nadan!   Ecdadını, zannetme, asırlarca uyurdu; Nerden bulacaktın o zaman eldeki yurdu?   Üç kıt'ada, yer yer, kanayan izleri şahid: Dinlenmedi bir gün o büyük nesl-i mücahid.   Alemde ''tevekkül'' demek olsaydı ''atalet'' Miras-ı diyanetle yaşar mıydı bu millet?   Çoktan kürenin meş'al-i tevhidi sönerdi; Kur'an duramaz, Nezd-i İlahi'ye dönerdi.   ''Dünya koşuyor'' söz mü? Beraber koşacaktın; Heyhat, bütün azmi sen arkanda bıraktın!   Madem ki uyandın o medid uykulardan, Bir parçacık olsun, hadi, hiç yoksa, kımıldan.   Dünya koşuyorken yolun üstünde yatılmaz; Davranmayacak kimse bu meydana atılmaz.   Müstakbeli bul, sen de koşanlarla bir ol da; Maziyi, fakat, yıkmaya kalkışma bu yolda.   Ahlafa döner, korkarım, eslafa hücumu: Mazisi yı...

Tükürün!

  Tükürün!   Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım: Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım:   Ne yapıp ye’simi kahreyleyeyim bilmem ki? Öyle dehşetli muhîtimde dönen mâtem ki!   Ah! Karşımda vatan nâmına bir kabristan Yatıyor şimdi Nasıl yerlere geçmez insan?   Şu mezarlar ki, uzanmış gidiyor, ey yolcu, Nereden başladı yükselmeye, bak, nerede ucu!   Bu ne hicrân-ı müebbed, bu ne hüsrân-ı mübîn Ezilir rûh-i semâ, parçalanır kalb-i zemin!   Azıcık kurcala toprakları, seyret ne çıkar: Dipçik altında ezilmiş, parçalanmış kafalar!   Bereden reng-i hüviyetleri uçmuş yüzler! Kim bilir hangi şenaatle oyulmuş gözler!   «Medeniyet» denilen vahşete lânet eder, Nice yekpâre kesilmiş de sırıtmış dişler!   Süngülenmiş, kanı donmuş nice binlerle beden! Nice başlar, nice kollar ki, cüdâ cisminden!   Beşiğinden alınıp parçalanan mahlûkât; Sonra nâmusuna kurban edilen bunca hayat! ...

Balkanlar Faciası

  Balkanlar Faciası   “Azıcık kurcala toprakları, seyret ne çıkar; Dipçik altında ezilmiş, parçalanmış kafalar!   Bereden reng-i hüviyetleri uçmuş yüzler. Kim bilir hangi şenaatle oyulmuş gözler.   Medeniyet denilen vahşete lanetler eder, Nice yekpare kesilmiş de sırıtmış dişler.   Süngülenmiş, kanı donmuş nice binlerle beden Nice başlar, nice kollar ki, cüda cisminden!   Beşiğinden alınıp, parçalanan mahlukat; Sonra namusuna kurban edilen bunca hayat!   Bembeyaz saçları katranlara batmış dedeler! Göğsü baltayla kırılmış memesiz valideler! Teki binlerce kesik gövdeye ait kümeler.   Saç, kulak, el, çene, parmak...bütün enkaz-ı beşer! Bakalım, yavrusu uğrar mı, deyip, karnından, Canavarlar gibi şişlerde kızarmış nice can.   İşte bunlar o felaketzedeler ki, düşün. Kurumuş ot gibi doğrandı bütün.”   1912 yılında Bağımsızlık hülyaları ile Arnavut başkımcıları(isyancılara verilen ad) yüzü...