Kayıtlar

şeref etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

10 Yaşındaki Çocuk Almanya'dan Geldi, İslâm'la Şereflendi

Resim
10 Yaşındaki Çocuk Almanya'dan Geldi, İslâm'la Şereflendi Almanya'da yaşayan ve tatil amaçlı Antalya'nın Kaş ilçesinde gelen 10 yaşındaki Alman çocuk İslam dininden ve camilerden etkilenerek Enrico Vittoria Corazza, Kuzey Enes ismini alarak İslâm'la şereflendi. Franco Corazza ve Deniz Corazza çifti, çocuklarının kendi isteği ile Müslüman olmak istediğini ve "Kuzey Enes" ismini almak istediğini belirterek Kaş Müftülüğü'ne müracaat etti. "Ezanı dinlemek bana huzur veriyor!" Kelime-i Şehadet getiren Enes duygularını şöyle anlattı, "- Almanya'daki sınıfımda bir çok Müslüman arkadaşım vardı. İslâmiyet her zaman çok ilgimi çekti. Ben de Müslüman olmaya karar verdim. Camiler çok güzel, ezanı dinlemek bana huzur veriyor. Caminin atmosferi ve orada yapılan dualar çok hoşuma gidiyor." dedi.

Allahû Teâlâ Cennet Ehlinden Birini Kendi Cemâli ile Şereflendirmeyi Dilerse

  Allahû Teâlâ Cennet Ehlinden Birini Kendi Cemâli ile Şereflendirmeyi Dilerse               Bildirilmiştir ki; Allahû Teâlâ Cennet Ehlinden Birini Kendi Cemâli ile Şereflendirmeyi Dilerse, Cennet Meleklerinin Ulusu Rıdvân’a, Cennet Elmalarından Bir Elma Getirmesini ve Bir Mektup Yazmasını Emir Buyurur. Mektubun Başında Şöyle Yazar; Bismillâhirrahmânirrahîm! Saltanatı Ebedî Olarak Yok Olmayan Melikten, Hûrî ve Köşklerle Meşgûl Olup Melik-i Gafûr’un Likasını Unutan ve Artık Hep Var Olan Azize Yazılmıştır.             Mektubu Bir Hûrîye Verirler. O Hûrîyi Elmanın İçerisine Yerleştirirler. Elmayı Bir Meleğe Verip, “Ey Melek! Bu Elmayı Kulumun Eline Ver. Bizim Selâmımızı da Söyle.” Buyurulur. Melek Gelir ve O Mü’minin Köşkünün Etrâfında Dolaşır. Şöyle Seslenir; Ey Nûr Sahibi! Ey Köşkler Sahibi! Hûrî ve Köşklerle Meşgûl Oldun ve Melik-i Gafûr’un Likasını (Allah’a Kavuşmayı) Unuttun.” Der. Hûrîlerden Birisi Başını Dışarıya Çıkarıp Seslenen Meleği Görür. Mü’minin Yanına Gelir ve Şöy

Gençken Yapılacak En Güzel İş Kulluktur

Gençken Yapılacak En Güzel İş Kulluktur Kulluk, büyük bir şereftir Kulluk insana Cenab-ı Hak tarafından verilen büyük bir şereftir. Bütün peygamberler her şeyden önce kulluklarıyla şeref duyduklarını ifade etmişlerdir. Kelime-i şehadette: “abduhu ve rasulüh ” diyoruz. Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem, önce Allah’ın kulu, sonra resulüdür. Kulluk önce zikrediliyor. İnsanın yaratılış gayesini ayet-i kerimede “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etmeleri için yarattım” (Zâriyât, 51/56) diye ifade edilir. “Ey insanlar Rabbinize kul olun…” (Bakara, 2/21) emrinden hareketle, kulluk bizim için en önemli payedir. Biz bu hakikati, günde en az kırk defa namazlarda okumuş olduğumuz Fatiha suresindeki: “Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.” (Fatiha, 1/5) ayetiyle ilan ediyoruz. Niçin ibadet etmeliyiz? Kime ibadet etmeliyiz? Dinî duyarlılıkların zayıfladığı toplumumuzda, Allah’ın bizlere farz kıldığı ve mutlaka yerine getirmemiz gerektiği

Şerefi başka yerde aramayın!

Şerefi başka yerde aramayın! Şam yolculuğunda, Hz. Ömer Radiyallahü Anh ile kölesi beraberlerindeki tek deveye nöbetleşe biniyorlardı. Şehre girişte, sıra köleye gelince, Halife devesinden indi. Yerine kölesini bindirdi. Devenin yularından tuttu. Ayakkabılarını çıkarıp dereden geçti. Uzaktan bakan; deveye binmiş köleyi halife, devenin yularını çeken Hz. Ömer Radiyallahü Anh‘i de köle zannediyordu. Bunu gören ordu komutanı Ebu Ubeyde bin Cerrâh dedi ki: "Efendim, bütün Şamlılar, bilhassa Rumlar, Müslümanların halifesini görmek için toplandılar. Size bakıyorlar. Bu yaptığınızı nasıl izah edebilirsiniz? Sizi köle zannedecekler, küçümseyecekler." Hz. Ömer Radiyallahü Anh buyurdu ki: "Ey Ebu Ubeyde! Senin bu sözünü işitenler, insanın şerefini, vasıtaya binerek gitmekte ve süslü elbise giymekte sanacaklar. Biz daha önce zelil ve hakir bir kavimdik. Allah Teâlâ, bizleri Müslümanlıkla şereflendirdi. Bundan başka şeref ararsak, Allah Teâlâ bizi zelil eder, her şeyde

Vatan Benim, Ben Vatan!

Vatan Benim, Ben Vatan! Dinle iblis uşağı; ateş öyle yakılmaz, Fırat’ıma, Dicle’me kem göz ile bakılmaz! Kılıcı Alpaslan’ın kından çıksa sokulmaz! Ne gözüm kaçırırım, ne gözün kaçsın benden; Böldürtmem vatanımı çıkmadıkça can tenden… Daha nice badire, nice engel aşmışız, Malazgirt’te şahlanıp, Kosova’da coşmuşuz! Sen zehrini kusarken cehl ile savaşmışız, Işığımız İslam’dır; geçmez gönül sevenden! Böldürtmem vatanımı çıkmadıkça can tenden… Geçmişim şanla dolu alnım açık yüzüm ak, Terazim adalettir, bende namustur toprak, Bir senin kirli yüzen, bir de tarihime bak! Korkmaz asil milletim; ne kininden ne senden, Böldürtmem vatanımı çıkmadıkça can tenden… Türküm, Kürdüm, Laz, Boşnak ben vatanım arkadaş, Ege’de Zeybeğim ya Erzurum’da can dadaş! Diyarbakır’da halay Horon’da çekerim baş,   İki elbise çıkmaz tek yürek bu bedenden, Böldürtmem vatanımı çıkmadıkça can tenden… Doğu güneşim benim, ova bayır aşarım, Çukurova’da doğar, Marmara’da

Sizin Hiç Böyle Bir Dostunuz Oldu mu?

Sizin Hiç Böyle Bir Dostunuz Oldu mu? ·       Çok konuşmazdı, ·       Susması konuşmasından uzun sürerdi, ·       Daima düşünceliydi, ·       Boş şeylerle uğraşmazdı, ·       Kötü söz söylemezdi, ·       Kimseyle çekişmezdi, ·       Her zaman ağırbaşlıydı, ·       Dünya işleri için hiç kızmazdı, ·       Umanı umutsuzluğa düşürmezdi, ·       Kimsenin kusurunu araştırmazdı, ·       Affediciliği tabii idi intikam almazdı, ·       Hoşlanmadığı bir şey hakkında susardı, ·       Gerçeğe aykırı övgüyü kabul etmezdi, ·       Yemek seçmez, önüne ne konulursa yerdi, ·       Sade kıyafet giyer; gösterişten hoşlanmazdı, ·       Sıkıntılı hallerde kabalaşmaz, bağırmazdı, ·       Konuşurken etrafındakileri adeta kuşatırdı, ·       Kimseye hakkında hayırlı olmayan sözü söylemezdi, ·       Kendi şahsı için asla öfkelenmez ve öç almazdı, ·       Kapısına yardım için gelen kimseyi asla geri çevirmezdi, ·       Kelimeleri parıldayan inci dişleri gibi tatlı ve

Gün Doğmadan Neler Doğar

Zalim Bir Kral, bir gün; avdan dönüyormuş. Şehrin girişinde güzel bir ev görmüş. Evin bahçesi çok hoşuna gitmiş. Bahçeye bakarken bahçede güzel mi güzel bir kadın gezinmiyor mu? Kadına dikkatlice bakmış, genç kadının endamına, güzelliğine hayran kalmış. Kral saraya döner dönmez baş veziri huzuruna çağırmış ve şöyle demiş: -Ben bu memleketin kralıyım,  benden başka büyük yok, mal benim, makam benim, şan benim, şeref benim. Bugün şehrin girişinde güzel bir bahçe bahçede de güzel bir kadın gördüm. Kadına âşık oldum. Ne yapıp yapıp buna bir çare bulun, tez elden bu güzel kadını bana getireceksiniz! Bu güzel kadın benim olmalı! Haydi, çabuk olun, bir şeyler yapın!” Diye emirler vermiş… Baş vezir “hay hay efendim, hemen hallederiz” deyip gitmiş. Kadını araştırmış. Bir marangozun karısını olduğunu öğrenen baş vezir sinsi bir plan kurup marangozun yanına gelmiş. -Kralımızın emri var, yarın sabaha kadar 100 tane ceviz sandık yapacaksın, yoksa seni zindana atarız, belki de asarız!&quo