Kayıtlar

başımız etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Başımıza Gelen Sıkıntılar, İmtihan mıdır?

Başımıza Gelen Sıkıntılar, İmtihan mıdır?   İki Cihan Güneşi Sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi Vesellem’in buyurduğu: "Ben ilim şehriyim; Ali ise kapısıdır." (el- Cami’us-Sağir 1/415, Sevaiku'l-Muhrika 73; Tehzibu't-Tehzib 6/320; Müstedrek-i Hâkim 3/126) Hz. Ali Radiyallahü Anh'a sordular: "- Başımıza gelen sıkıntılar, imtihan mıdır; yoksa ceza mı?" İlmin kapısı cevap verdi: "- Eğer bizi Allah'ü Teâlâ’ya yaklaştırıyorsa imtihandır; uzaklaştırıyorsa cezadır." “Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu Allah'a göre kolaydır. Elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah'ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye (böyle yaptık.) Çünkü Allah, kendini beğenip övünen hiçbir kimseyi sevmez.” (Hadid Sûresi, 22)

Ömür Kapısı Kapanmadan, Aklımızı Başımıza Alalım

Resim
                                          Ömür Kapısı Kapanmadan, Aklımızı Başımıza Alalım     Bir kadın, bir gün kucağındaki çocuğu ile birlikte bir mağaranın önünden geçerken içeriden gelen bir ses duyar. Bu ses ona: “- İçeri gir ve ne istersen al, ama en önemli olanı unutma!” Ayrıca: “- Sen çıktıktan sonra kapının bir daha asla açılmayacağını da dikkate almalısın. Ancak bu fırsatı kaçırma, ama yine de en önemli şeyi unutma!” diyordu. Kadın mağaraya girer ve büyük bir servetle karşılaşır. Masanın üzerindeki altın ve mücevherleri görünce şaşkına döner ve çocuğunu yere bırakarak; hemen büyük bir hırsla masanın üzerindekileri toplamaya başlar. Bu sırada o esrarengiz ses yine duyulur: “- Yalnız sekiz dakikan var!” demektedir. Sekiz dakika çabuk geçer, kadın toplamış olduğu kıymetli taşlar ve altınlarla birlikte mağaranın dışına koşar ve kapı kendiliğinden kapanır… Bu sırada çocuğunu içerde unutmuş olduğunun farkına varır, ama kapı bir daha açılmamak üzere kapanmış b

Halâ Secdesiz Başımız Varsa; Düşünelim

Halâ Secdesiz Başımız Varsa; Düşünelim   İmamı Gazali Kuddise Sirrûh Hazretleri Anlatıyor:   Bir gün buğday tarlalarından geçerken aklıma takıldı... Ey Rabbim! Bu buğdayları yiyelim diye yarattın da... Acaba üstlerindeki kılçıklarını neden yarattın? Sonra bir anda sürü sürü kuşlar... Sarı olgun buğdayları yemeye geldiler... Fakat üzerlerindeki kılçıklar bir jandarma asker gibi buğdayları bekliyor... Kuşların almasına izin vermiyordu... Ne zaman buğday almak isteseler kuşların yüzlerine batıyor, alamıyorlardı... Suphanallah... Demek ki bu kılçıklar buğdayı beklemek için yaratılmış... Boşuna yaratılmamış dedim... Sonra ey insan! Buğday üstündeki bir kılçık bile boşuna yaratılmamış da... Tüm nimetler senin için yaratılmışken sen nasıl başıboş; boşuna yaratılmış olabilirsin? Dedim diyor! Ey kardeşlerim! Hayvanlar... Bitkiler... Yeryüzü gökyüzü... Her şey bize hizmet ediyor... Basit ve değersiz olsak bunca nimet bize verilir mi?   Hayvanlar bizim için ölü

Başımıza Bir Musibet Gelince

Başımıza Bir Musibet Gelince “Nereden geldi?” diye sorduğumuz gibi “Biz ne kusur işledik?” diye de kendimize sormalı ve özeleştiri yapmalıyız… Alınacak dersleri almalı, aynı hatalara tekrar düşmemeliyiz. Allah’ü Teâlâ korusun; musibetler bitmez, katlanır gider… وَمَٓا اَصَابَكُمْ مِنْ مُص۪يبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ اَيْد۪يكُمْ وَيَعْفُوا عَنْ كَث۪يرٍۜ Başınıza gelen her musîbet, kendi ellerinizin kazandığı günahlar, ihmal ve kusurlar yüzündendir. Bununla beraber Allah, o günah ve kusurların pek çoğunu da affediyor. (Şûrâ Sûresi, 30) Rabbimiz görünür görünmez kaza, belâ ve musibetlerden hepimizi korusun!

Başımıza Gelen Musibetlerin Sebebi

Başımıza Gelen Musibetlerin Sebebi Toplumları ahlâken yıpratan manevi hastalıklar nelerdir? Bugün başımıza gelen musibetlerin sebebi ve zamanımızın getirdiği dokuz felâket… Zamanımızda şeytanî vesveselerle zuhur eden ve çoğalan büyük felâketler vardır. Birincisi: İffet huşusundaki lakaytlıklar. İhtilâtlar, zinaya götüren çirkin ahval… Ailelerin perişan olması, boşanmaların artması… Tesettürden tavizler verilmesi. Maalesef bazı kapalı hanımların dahî vücut hatlarını belirten kıyafetler giymesi. Hâlbuki İslâmî tesettürde cilbab vardır. Bu, vücudu belli etmeyen bol elbisedir. Çarşaf da olabilir bol manto da. Mühim olan tesettür ölçüleridir, yani vücudu ilâhî çerçeveye göre örtmektir. Dar ve yapışık elbise giyenleri Peygamber Efendimiz Sallâllâhu Aleyhi Vesellem; Giyinik çıplaklar كَاسِيَاتٌ عَارِيَاتٌ Diye vasfetmiş ve bunun bir kıyâmet alâmeti olduğunu bildirmiştir. (Bkz. Müslim, Cennet, 52) İkincisi: Kadın-erkek karmaşıklığı, hem de uniseks denilen tarzda giy

Neden Başımıza Bir Ömer Gelmez?

Neden Başımıza Bir Ömer Gelmez?     Hazreti Ömer Radiyallahü Anh geçtiği yollardan taşları ayıklar, halkın ayağına değmesi muhtemel acıtıcı maniaları bizzat temizlerdi. Birgün yine yoldan giderken gözüne çarpan bir taşa ayağıyla vurdu. Yolun kenarına doğru yuvarlanan taş, gelmekte olan bir sahabinin ayağına çarptı.      Buna müteessir oldu; fakat bir şey söylemeden geçip gitti.     Aradan bir sene geçmişti. Hazreti Ömer, aynı yolda yürürken, rastladığı taşları yine ayak ucuyla vurup kenara itmekteydi. Tam o sırada, geçen sene ayağına taş değen sahabide oradan geçiyordu.     Halife cebinden para dolu bir kese çıkartıp uzattı:     - Buyur, bunu harçlık et!     Sahabi heyecanlandı:8520/     - Harçlığım var, ya Emire'l-Mü'minin!     - Biliyorum harçlığın var; fakat buna rağmen kabul etmeni istiyorum!     - İhtiyacım yok.     - Peki, sen bu sene hacca gitmeyecek misin?     - Gideceğim.     - Öyle ise bunu al da, yol harçlığı yap!     - Yol haçlığım da v

Neden Başımıza Bir Ömer Radiyallahü Anh Gelmez?

Neden Başımıza Bir Ömer Radiyallahü Anh Gelmez?  Hazreti Ömer Radiyallahü Anh geçtiği yollardan taşları ayıklar, halkın ayağına değmesi muhtemel acıtıcı maniaları bizzat temizlerdi. Bir gün yine yoldan giderken gözüne çarpan bir taşa ayağıyla vurdu. Yolun kenarına doğru yuvarlanan taş, gelmekte olan bir sahabenin ayağına çarptı.  Buna müteessir oldu; fakat bir şey söylemeden geçip gitti.  Aradan bir sene geçmişti. Hazreti Ömer Radiyallahü Anh, aynı yolda yürürken, rastladığı taşları yine ayakucuyla vurup kenara itmekteydi. Tam o sırada, geçen sene ayağına taş değen sahabe de oradan geçiyordu.  Halife cebinden para dolu bir kese çıkartıp uzattı:  - Buyur, bunu harçlık et!  Sahabe heyecanlandı:  - Harçlığım var, ya Emire'l-Mü'minin!  - Biliyorum harçlığın var; fakat buna rağmen kabul etmeni istiyorum!  - İhtiyacım yok.  - Peki, sen bu sene hacca gitmeyecek misin?  - Gideceğim.  - Öyle ise bunu al da, yol harçlığı yap!  - Yol haçlığım da var.  - Bi

Tembellik Ve Çalışmak Tartışıyor

Tembellik Ve Çalışmak Tartışıyor TEMBELLİK Tembelliktir işimiz, Gezip tozmak aşımız. Hiç ağrımaz başımız. Ne güzeldir tembellik. ÇALIŞMAK Çalışmaktır işimiz, Alın teri aşımız. Hiç eğilmez başımız, Ne güzeldir çalışmak. TEMBELLİK Zoru görsek kaçarız, Para pulu saçarız. Sonra mendil açarız. Ne güzeldir tembellik. ÇALIŞMAK Zoru görüp kaçmayız, İsraf edip saçmayız, Ele avuç açmayız, Ne güzeldir çalışmak. TEMBELLİK Aklı olan çalışmaz, Toza kire bulaşmaz. Hiçbir işe karışmaz, Ne güzeldir tembellik. ÇALIŞMAK Adam olan çalışır, Dünya ile yarışır, Her güçlüğe alışır, Ne güzeldir çalışmak. TEMBELLİK Gece gündüz yatalım, Keyfimize bakalım. Batarsak da batalım, Ne güzeldir tembellik.                         ÇALIŞMAK Gece gündüz koşalım, Şahlanarak coşalım, Fezaları aşalım, Ne güzeldir çalışmak.                                                            Yaşar AKKAŞ