Başımıza Gelen Musibetlerin Sebebi
Başımıza
Gelen Musibetlerin Sebebi
Toplumları ahlâken yıpratan manevi
hastalıklar nelerdir? Bugün başımıza gelen musibetlerin sebebi ve zamanımızın
getirdiği dokuz felâket…
Zamanımızda şeytanî vesveselerle zuhur
eden ve çoğalan büyük felâketler vardır.
Birincisi: İffet huşusundaki lakaytlıklar. İhtilâtlar, zinaya
götüren çirkin ahval… Ailelerin perişan olması, boşanmaların artması…
Tesettürden tavizler verilmesi. Maalesef
bazı kapalı hanımların dahî vücut hatlarını belirten kıyafetler giymesi.
Hâlbuki İslâmî tesettürde cilbab vardır.
Bu, vücudu belli etmeyen bol elbisedir. Çarşaf da olabilir bol manto da. Mühim
olan tesettür ölçüleridir, yani vücudu ilâhî çerçeveye göre örtmektir.
Dar ve yapışık elbise giyenleri
Peygamber Efendimiz Sallâllâhu Aleyhi Vesellem;
Giyinik
çıplaklar كَاسِيَاتٌ عَارِيَاتٌ
Diye vasfetmiş ve bunun bir kıyâmet
alâmeti olduğunu bildirmiştir.
(Bkz. Müslim, Cennet, 52)
İkincisi: Kadın-erkek karmaşıklığı, hem de uniseks denilen
tarzda giyim kuşamda, tıraş ve benzeri ahvalde kadın ve erkeğin birbirine
benzemeye zorlanması…
Hâlbuki Peygamberimiz; «kadına benzemeye
çalışan erkeğin ve erkeğe benzemeye çalışan kadının, Allâh’ın lânetine dûçâr
olacağını, yani rahmetinden uzak kalacağını» bildirmiştir. (Buhârî, Libâs, 61)
Üçüncüsü: Batıdan esen rezil rüzgârlarla eşcinselliğin terviç
edilmesi. Normal gösterilmesi, yeni nesillere empoze edilmesi.
Bu şenaat ise Lût Kavmi’ni yerle bir
eden bir belâdır.
Dördüncüsü: Kılık kıyâfette, saç ve eşkâlde, daha birçok sahada
insanlarımızın gayr-i müslimlerden ayırt edilemez şekillere girmesi.
Hâlbuki Peygamberimiz buyurur:
مَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُمْ
“Herhangi bir topluluğa benzemeye
çalışan, onlardandır.” (Ebû Dâvûd, Libâs, 4/4031)
Beşincisi: İsraf ve marka hastalığı. Şöhret budalalığı hâlinde
eşya ile gururlanma iptilâsı. Aynı eşyanın sırf markası yüzünden çok pahalı
şekilde satın alınması ve bununla güç gösterisi yapılması. İsraf çılgınlığı.
Üstelik o markaların; ekseriyetle İslâm
düşmanı birtakım siyonist global sermayeden olması cihetiyle, gafil
müslümanların parasıyla, zâlimlerin desteklenmesi…
Âyet-i kerîmede buyurulur:
“Saçıp savuranlar, şeytanların
kardeşleridir!..” (el-İsrâ, 27)
Altıncısı: Yine iffeti zedeleyen ihtilât mekânları… Kafeler,
kitap kafeler, mâlâyânîye zemin olan mekânlar, sigara ve nargile dumanına
boğulmuş birtakım kasvetli yerler… Böyle mekânlarda karışık hâlde oturan güya
örtülü kızlar, güya dindar delikanlılar…
Hazret-i Mevlânâ’nın ifadesiyle, sözün
maskarası olunan yerler…
Yedincisi: Fâiz… Fâizin girmediği yer kalmadı. Türlü te’villerle
birçok insanın, kazancına fâiz karıştırması. Hâlbuki fâiz Allâh’ın savaş açtığı
bir fâcia…
Sekizincisi: internetin ve televizyonun bazı rezil, çirkin, gayr-i
İslâmî ve âhireti unutturan programları… Bunlarla dolu cep telefonlarının
insanları robot hâline getirmesi…
Dokuzuncusu: Bütün bu ve benzeri gaflet ve günahlara rağmen, emr-i
bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l-münkerin âdetâ terk edilmiş olması…
Cenâb-ı Hak, A‘râf Sûresi’nde Ashâb-ı
Sebt’in, yani cumartesi günü avlanma yasağına uymayan topluluğun uğradığı
âkıbeti anlatır. O kavim üç gruba ayrılmıştı:
Yasağı çiğneyen fâsıklar,
Fâsıkları îkaz eden mü’minler,
Fâsıkları îkaz etmeyen, nehy-i
ani’l-münker vazifesini terk edenler.
Kahr-ı ilâhî geldiğinde, sadece
fâsıkları değil, onları uyarmayanları da helâk etmiştir. (bkz. el-A‘râf,
163-166)
Dolayısıyla;
Bunlar asla küçük, basit ve ehemmiyetsiz
görülmemelidir.
Zira âyette, cehennem ehlinin, hüsrana
düşmelerinin sebebi sorulduğunda;
“(Bâtıla / dünyaya) dalanlarla beraber dalıyorduk.”
(el-Müddessir, 45) diyecekleri beyan buyurulur.
Bu basit görülen gafletler, aslında öyle
ağır haramlardır ki, bunlar nice kavimlerin helâk sebebi olmuştur. Bütün bunlar
Allâh’ın yardımını kesen hâdiselerdir.
Cenâb-ı Hakk’ın yardımı, O’na kulluğumuz
nisbetinde gelir. Her Fâtiha’da okuyoruz:
اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَ اِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُ
“Ancak Sana kulluk eder ve ancak Sen’den
yardım dileriz.” (el-Fâtiha, 5)
Âyetteki fiil kalıplarının cemî (çoğul)
gelmesi de, bu yardımın içtimâî buudunu gösterir. Hem kendimizi ıslah ve ihyâ
edeceğiz, hem de toplumun ıslah ve ihyâsı için gayret edeceğiz ki, iki cihanda
ilâhî yardıma nâil olabilelim.
Osmanlı’da da Edebâlî silsilesi devam
ettikçe bereket ve zafer devam etti. Lâle Devri’nde mâneviyat gevşeyince her
şey tersine döndü. Zaferlerin yerini hezimetler aldı.
Bugün ekonomik sıkıntılar yaşanmakta.
Bunlara elbette türlü siyâsî ve iktisâdî sebepler sıralanabilir. Lâkin mânevî
sebepleri de düşünmek îcâb eder. Mâzîde her biri bir kavmin tarihten
silinmesine sebebiyet veren helâk sebeplerinin hepsi, bugün toplumumuzda
yaşanıyor. Bizler Allâh’ın rahmetine nâil olabilmemiz için, hem kendimizi ihyâ
hem de toplumumuzu ıslah etmeye gayret etmek mecburiyetindeyiz.
Yâ Rabbî! Bizi ezelî düşmanımız olan şeytandan muhafaza
eyle! O kovulmuş şeytandan, Sana sığınırız yâ Rabbî, bizleri onun
vesveselerinden, iğvâ ve yalanlarından koru! Âmîn!
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2018 Ay:
Ekim, Sayı: 164
Yorumlar
Yorum Gönder