Kayıtlar

Ocak 25, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Anahtar

Anahtar Anahtarı ''İmân'' olanın, açamayacağı kapı olmaz... Anahtarı ''Allah’ü Teâla’nın Rızası''  olan, hem dünyada hem ahirette saadeti bulur. Hiçbir zaman yüzü kara çıkmaz. Anahtarı ''Bismillâh''  olanın, işi yarım kalmaz. Anahtarı ''İnşaallah''  olanın, planı bozulmaz. Anahtarı ''Maşallah'' olanın, içi kararmaz. Anahtarı ''Sübhânallah'' olanın, eksiği olmaz. Anahtarı ''Elhamdülillâh'' olanın, rızkı azalmaz. Anahtarı ''Nefis ve Dünya'' olanın başı dert ve belâdan gözü yaştan kurtulmaz!

Velinin Edebi

Velinin Edebi Zamanının manevî reisi Beyazıd-ı Bestamî hazretlerine bir zat hakkında velî olduğu bahsedilerek üstünlükleri anlatılmıştı. Beyazıd-ı Bestamî hazretleri o zatı görmeye gitti. Ziyaretine gittiği zat camiden çıkıyordu. Camiden çıktıktan sonra Beyazıt hazretlerinden habersiz olarak ilerlerken kıble tarafına tükürdü. O'nun bu halini gören büyük velî Beyazıd-ı Bestamî hazretleri görüşmek lüzumunu duymadığı gibi selâm bile vermeden gerisin geriye dönüp gitti. Sonra neden görüşmeden geri döndüğünü soranlara da, mübarek şunları söyledi: — Şeriatın adabından bir edebe bile dikkatli olmayan bir kimse nasıl olur da Allah'ın esrarına vakıf olur (Alıntı)

Eyyub El-Ensari Hazretlerinin Mezarının Bulunuşu

Eyyub El-Ensari Hazretlerinin Mezarının Bulunuşu Hazreti Fatih 21 yaşlarında İstanbul'un fethine karar vermişti. Büyük bir ordu hazırlayarak İstanbul'u kuşattı. Denizden ve karadan devam eden kuşatma, uzadıkça uzuyor, fakat bir türlü fetih müyesser olmuyordu. Hazreti Fatih'in ordusunda, zamanın manevî sahibi ve Kutb-ul Evliya Akşemseddin Hazretleri de bulunuyordu. Haliç tarafında çadırını kurmuş olan Akşemseddin Hazretleri, orduya moral veriyor, muhasara başlayalı 51 gün olmasına rağmen fethin gerçekleşmemesi bazı paşaların ve askerin moralinin bozulmasına vesile oluyordu. Bu arada Fatih'i bile ikna etmeye çalışanlar: — Sultanım bu zamana kadar 11 kez muhasara edilen istanbul'u almak bize de nasip olmayacak galiba, diyerek askerin geri çekilmesini istiyorlardı. Fakat Fatih'in hocası Akşemseddin hazretleri, Hazreti Fatih'e müjdeyi vermişti: — Mutlaka İstanbul fethedilecek ve Resûlüllah'ın övdüğü kumandan ve asker siz olacaksınız, diy

Evliyalardan Bir Kıssa

Evliyalardan Bir Kıssa 6 yüz sene cihana hükmetmiş Osmanlı imparatorluğunun manevî direkleri o büyük imparatorluğu ayakta tutmuşlardır. Bu büyük veliler her hususta Osmanlı idaresine yardımda bulunur, harp zamanında savaş meydanlarında, sulh anında ise memleket dahilinde padişahlara yol göstermişlerdir. Bunlardan birisi de Dördüncü Sultan Murat devrinde yaşamış, Armağani Mehmet Efendi namı ile meşhur validir. Aslen Foçalı olan Armağanî Mehmet Efendi, herkese bir elma hediye ettiğinden kendisine bu isim verilmiştir... Armağanî Mehmet Efendi, bir gün Padişah'tan izin alarak akrabalarını ziyarete gidiyordu. Üsküdar tarafında Bostancıbaşı Köprüsünden geçerken vebalıların iyi ve kötü ruhları ile bizzat konuşup, kimlerin bu hastalıktan öleceğini ve kimlerin kurtulacağını öğrendi. Ve bir liste hazırlayarak “Dördüncü Murat Han'a takdim etti. Bu liste verildikten üç gün sonra İstanbul’da öyle bir veba velvelesi vuku buldu ki, Armağanî Mehmet Efendi'nin listesine göre tam y

Merkezefendi Kuyusunun Hikâyesi

Merkezefendi Kuyusunun Hikâyesi Halen İstanbul’un, Topkapı civarında, istanbulluların ziyaret yerlerinden biri de Merkezefendi'nin tûrbesidir. Merkezefendi mezarlığına da adını veren bu büyük velînin menkıbeleri anlatılmakla bitmez. Bunlardan bir tanesi de Merkezefendi'deki kuyunun hikâyesidir. Bugün hâlâ kerametine inanılan bu kuyunun ilk kazılışının sebebi şöyle olmuştur: Bir gün Şeyh Merkezefendi, seccadesini sermiş namaz kılmakta idi. Başını seccadeye koyduğu zaman yerin altından bir ses: — Ya Şeyh! Ben burada yedibin yıldır kırmızı”renkli, sedef lezzetli hayat pınarıyım... Emrinle yeryüzüne çıkmaya hazırım. Beni Cenabı Hak humma hastalığına yakalananlara şifa olarak halketti. Elbette sen beni bu hapisten kurtaracaksın, Diye yalvarmaya başlar. Şeyh Merkezefendi müridlerine: — Gelin ahbaplar, şu seccadenin bulunduğu yerde bir kuyu kazalım, der ve Bismillah diyerek yere ayağını hızlıca vurur. Etrafında bulunan bütün sadık dervişleri başına üşüşür ve oraya bi

Mısır'ın Fethinden Yavuz'a Düşen Hisse

Mısır'ın Fethinden Yavuz'a Düşen Hisse Yavuz Sultan Selim tarafından Mısır fetholunup Emanet-i Mukaddese ve hilafet istanbul'a taşındığında, Yavuz, en emin adamlarından biri olan Kemal Paşa - zadeyi Mısır'ın emlâkinin yazılmasına memur etti. Kemal Paşa - zade riyasetindeki memurlar yazıp - çizdikten sonra Mısır'da her şeyin vakıf olduğunu ve istanbul'a bir şey getirmenin mümkün olmadığını bildirerek: — Mısır'da uçan kuştan yerde gezen canlılara Kadar herşey vakıftır, dediler. Bu haber kendisine ulaşan Osmanlı Sultanı Büyük Yavuz, kendisine hiç bir şey getirilemeyeceğini öğrenince: — Zararı yok! Bize Hadim-ül Haremeyn olmak şerefi yeter, buyurdular. Osmanlıların bir emperyalist olduğunu ve kendi idaresinde bulunan milletleri sömürdüğünü iddia edenlerin kulakları çınlasın. Osmanlılar kendi idaresindeki yerleri değil sömürmek, onlara hazineden yardım yaparak imar bile etmişlerdir. Bugün yabancı diyarlarda kalan Osmanlı eserleri bunun bir n

Beyazıt Velî Hazretlerinden Bîr Kıssa

Beyazıt Velî Hazretlerinden Bîr Kıssa Osmanlı padişahları arasında, Fatih Sultan Mehmed ve onun oğlu Beyazıt Veli gibi, Abdülhamid Han gibi evliya padişahlar çok gelmiştir. Aşağıda okuyacağınız hadise, Evliya Çelebi'nin kaydettiğine göre, Sultan Beyazıt Veli'de vuku bulmuştur. Hazreti Fatih'in oğlu Sultan Beyazıt, saltanatları zamanında vefatından yedi sene evveline kadar et yememişlerdi. Bir gün o kadar çok paça yemek istedi ki, artık dayanamayacak hale gelmişti. Kendisi ise nefsine harp ilân etmişti, muvaffak olmak için uğraşıyordu. En sonunda bir tabak sirkeli ve sarımsaklı paça getirilmesini emretti. Paça çorbası geldikten sonra da önüne koyup yemedi ve nefsine hitaben: — Ey nefis! İşte arzu ettiğin paça. Önünde, istersen çık da ye! Deyince hemen ağzından gelinciğe benzer, iki gözleri de kör, bir mahlûk çıkarak tabağın kenarına geçti ve paçayı köpek kuduz gibi içip bitirdi. Tatmin olduktan, çorbayı bitirdikten sonra da, geldiği yere- geri dönmek maksadıyla

“Seyahat ya Resülallah”

“Seyahat ya Resülallah” Meşhur Osmanlı Türk seyyahı Evliya Çelebi, seyahata ve birçok ülkeyi gezmesine başlamadan evvel başından geçen bir hadiseyi seyahatine vesile olarak gösteriyor ve şöyle anlatıyor: Yemiş iskelesi yakınlarında Ahi Çelebi Camii denilen bir cami vardı. Bir gece rüyamda kendimi o camide gördüm. Derhal caminin kapısı açılıp içeri nur yüzlü, silâhlı bir kısım asker doldu. Sabah namazının sünnetini kılıp salavat getirmeye başladılar. Aradan bir müddet geçtikten sonra, ben yanımda duran askere: — Sultanım sizi tanıyabilir miyim? Dedim. — Aşere-i Mübeşşere'den Sa'd ibni Ebi Vakkas'ım, deyince mübarek elini öptüm. — Bu nurlu adamlar kimdir? Diye sorduğumda, bana onların nebilerin ruhları olduğunu söyledi. Ve arkadakileri göstererek, bunlar da diğer evliyaların, eshabın, Kerbelâ şehitlerinin ruhlarıdır... Diye anlattı. Ve bana Hazreti Peygamberimizin gelip namaz kıldıracağını, Bilâl-i Habeşi hazretlerinin de müezzinlik yapacağını söyled