Kayıtlar

Eylül 12, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Zikrullâh

Zikrullâh Cenâb-ı Hak buyuruyor: “…Allâh’ı zikretmek; elbette en büyük (ibâdet)’tir…” (Ankebût, 45) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Allâh’ı zikreden kimseyle zikretmeyenin misâli, diri ile ölü gibidir.” (Buhârî, Deavât, 66) Allâh Rasûlü Sallallahü Aleyhi Vesellem, her an zikrullâh ve murâkabe hâlinde bulunmanın lüzûmu hakkında şöyle buyurmuştur: “Allâh’ı unutarak lüzumsuz konuşmalara dalmayın. Çünkü Allâh’ı unutarak yapılan çok konuşmalar kalbi katılaştırır. Allâh’tan en uzak olan kimse ise kalbi katı olandır.” (Tirmizî, Zühd, 62/2411) Mü’min gönüllerin gaflet katılığından kurtulup ilâhî rızâya nâil olabilecek hassâsiyete ulaşmalarının yolu, “zikr-i dâimî”den geçmektedir. Bu da bir müddet veya bir dönem değil; bir ömür boyu, her nefes alıp verişte zikrullâh şuurunu taşımakla mümkündür ki, ancak bu sâyede mânevî uyanıklık hâsıl olur. Nitekim Hazret-i Âişe vâlidemiz şöyle demiştir: “Rasûlullâh Sallallahü Aleyhi Vesellem her ânında A

Gün Sonu Hesabı

Gün Sonu Hesabı Cenâb-ı Hak buyuruyor: “…Hepiniz Allah’a tövbe edin, ey mü’minler! Belki böylece korktuğunuzdan kurtulur, umduğunuzu elde edebilirsiniz.” (Nur, 31) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Vallahi ben günde yetmiş defadan fazla Allah’dan beni bağışlamasını diler, tövbe ederim.” (Buhârî, Daavât 3. Tirmizî, Tefsîru sûre 47; İbn Mâce, Edeb 57) Peygamberler, Cenâb-ı Hakk’ı en iyi bilen ve tanıyan kimseler oldukları için, O’na herkesten çok ibadet ederler; herkesten çok şükrederler ve O’na gerektiği şekilde ibadet edemediklerini itiraf ederler. Peygamber Efendimiz de yeme, içme, yatma, uyuma, eşleriyle beraber olma gibi mübah işlerle meşgul olurken veya ümmetinin çeşitli problemleriyle uğraşırken Allah Teâlâ’yı gerektiği şekilde zikredip düşünemediği için tövbe ve istiğfâr ederek O’ndan af dilemektedir. Nitekim hadisimizin bir başka rivayetinde Rasûl-i Ekrem Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur: “Benim de kalbime gaflet çöküyor. Ben

Hicri Yılbaşı

Hicri Yılbaşı Cenâb-ı Hak buyuruyor: "Gökleri ve yeri yarattığı günde Allah'ın yazısına göre Allah katında ayların sayısı on iki olup, bunlardan dördü haram aylarıdır. İşte bu doğru hesaptır. O aylar içinde (Allah'ın koyduğu yasağı çiğneyerek) kendinize zulmetmeyin ve müşrikler nasıl sizinle topyekün savaşıyorlarsa siz de onlara karşı topyekün savaşın ve bilin ki Allah (kötülükten) sakınanlarla beraberdir." (Tevbe, 36) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: "Zaman, Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günkü şekliyle dönmektedir. Bir yıl on iki aydır. Bunlardan dördü haram olan aydır. Üçü birbiri ardınca gelen, zilkade, zilhicce ve muharremdir. Biri ise cemaziyelâhir ile şaban arasında bulunan ve Mudar kabilesinin daha çok değer verdiği recep ayıdır..." (Buhârî, Hac 132; Müslim, Kasâme 29) Muharrem ayı 30 gündür. Kur’an-ı Kerim’de “Allah Teâlâ Hz.leri yeryüzünü, semâlar ve lâtif cisimleri yarattığından beri Levh-i Mahfuz’da a

Nefis Çile Çekmeden, Ruha Bayram Yok!

Nefis Çile Çekmeden, Ruha Bayram Yok! Cenâb-ı Hak buyuruyor: "Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiştir, Onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir." (Şems, 9-10) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Allah'ım! Rahmetini umuyorum. Gözümü açıp kapayıncaya kadar dahî beni nefsimin hevâsıyla baş başa bırakma! Her hâlimi ıslah eyle! Şüphesiz Sen de bir ilâh yok…” (Ebû Dâvud, Edeb, 100-101) Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri buyurur: “Nefsimi ilâhî vuslata yolculuk yapmaya davet ettim, bu zor yolculuk husûsunda nefsim direndi ve bana güçlük çıkardı. Ben de nefsin bütün dünyevî arzularını bertarâf ederek Cenâb-ı Hakk’ın huzûruna yöneldim!” Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri merhale merhale bu mücadeleyi şu temsillerle anlatır: “On iki yıl nefsimin demircisi oldum, onu riyâzat körüğüne koyup mücâhede ateşiyle kızarttım. Kınama örsüne koyup melâmet ve mahviyet çekiciyle dövdüm. Sonra beş yıl nefsimin aynası oldum. Yani onu murâkabeye aldım

Bana Yalan Söyleyebilene Bir Küp Dolusu Altın Vereceğim

Bana Yalan Söyleyebilene Bir Küp Dolusu Altın Vereceğim Padişahın biri, “- Bana yalan söyleyebilene bir küp dolusu altın vereceğim!” demiş. Yalancılar, hemen saraya koşuşturup başlamışlar yalana; “- Bir kuş, aslanı kapıp yuvasına götürdü”. Padişah, “- Bunun neresi yalan?.. Kuş kartaldır, arslan da kuzu kadar minik bir yavru. Kaptı mı götürür tabii!”. “- Komşu ülkede bir eşeği kral yaptılar!”. Padişah, “- Ülkenin kralı, pencereden bakınırken tacını düşürmüş. Taç da pencerenin altındaki eşeğin başına geçmiş. Taç kimin kafasındaysa, kral odur tabii!”. “- Padişahım, ben gökyüzüne bir ok attım. Altı ay sonra geri döndü!” Padişah, “- Senin ok bir ağacın üstüne düşmüştür. Ağaç, sonbaharda yapraklarını dökünce, takılacak yer bulamayıp yere inmiştir.”. Böylece padişah, her yalana gerçek bir bahane bulmuş ve kimse padişaha bu yalandır dedirtememiş. Ama bir gün bir adam gelmiş; “- Padişahım, sen benim babamdan borç olarak bir küp dolusu alt