Kayıtlar

gelir etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Ne Gelir Elden

  Ne Gelir Elden   Öldüğünü duydum garip bir kulun, Selâlar verildi, minarelerden. Gelmişti sonuna gittiği yolun, Vedalar edildi, ne gelir elden…   Soyuldu elbise, yıkandı beden, Vücuda sarıldı, beyaz bir kefen, Kokular serpildi, miski amberden, Helallik alınır, ne gelir elden…   Sonra omuzlarda gezipte durdu, Yavaşça musalla taşına kondu, Sureyi şerifler bir bir okundu, Kabre konuldun ne gelir elden…   Ellerde kürek savrulur toprağın, Her bir atışta sönüyor ışığın, Bırakır seni sevdiğin aşığın, Kapandı mezarın, ne gelir elden…   Münker Nekir sualler okuyacak, Ağzın mühürlü amel konuşacak, Ruh, ya arşa ya da siccine ulaşacak, İnşallah! Koca bir ‘KEŞKE’ çıkmaz dilden…   Adem Akarsu

Başörtüsüz Çıkmadı…

Resim
Başörtüsüz Çıkmadı… Gaziantep'in Nizip ilçesinde yıkılan binanın enkazından 28 saat sonra bir anne ve 3 çocuğu yaralı olarak kurtarıldı. Henüz ismi öğrenilemeyen kadın, kurtarma ekiplerinden başörtüsü istedi. Başörtüsüz dışarıya çıkmayan kadın kurtarma ekiplerine "İmanını seveyim teyze!" dedirtti. Çevredeki vatandaşlar ve kurtarma ekipleri, "Allahu Ekber" diyerek büyük sevinç yaşadı. Ya Rabbi bizlere böyle büyük acıları bir daha yaşatma! Allahümme âmîn!

Edep İlimden Önce Gelir

Müslüman, edepli, görgülü, nazik, kibar, güler yüzlü olmalı, efendim demeden konuşmamalıdır! Edep; güzel terbiye, iyi davranış, güzel ahlâk, hayâ, nezaket, zarafet demektir. Edep, hiçbir hırsızın çalamadığı güzel bir ziynettir. Edep, insanla hayvanı ayıran farktır. Hz. Ömer, “Edep, ilimden önce gelir!” buyurdu. İbni Mübarek hazretleri ise, “Her ilmi bilen bir âlimin, edebinde noksanlık varsa, onunla görüşmemek kayıp sayılmaz. Fakat edepli biri ile görüşemezsem üzülürüm!” buyurdu. Edepli kimselerin görgülerinden bazıları şöyledir: Sokakta: Sokağa tükürmek, çöp atmak, geliş geçişe mâni olmak, tiksindirici çirkin şeyler bırakmak, görgüsüzlüktür. İhtiyar, kadın ve hastalara her zaman öncelik verilir. İhtiyaçları varsa yardımcı olunur. Taşıma araçlarında: İnip binerken itişmek, sıra olan yerlerde sırasını beklememek çirkin davranıştır. Gençler; yaşlılara ve hastalara yer verir. Peygamber efendimiz, “Büyüklerini saymayan bizden değildir!” buyuruyor. Günümüzde bazı gençler, yer vermemek

Ölüm Sana Gelir Bir Gün

Ölüm Sana Gelir Bir Gün Bir gül gibi sararırsın Teneşire uzanırsın Sen kendini ne sanırsın? Ölüm sana gelir bir gün.   Aldanma hiç gençliğine Güvenme hiç kimliğine Kavuşursun benliğine Ölüm sana gelir bir gün.   Etin çürür toprak olur Ağaç dalın yaprak olur Sanma ondan kaçmak olur Ölüm sana gelir bir gün.   Ölümü unutma düşün Sonra O’nadır dönüşün Kötü yolda nedir işin? Ölüm sana gelir bir gün.   Bakarsın ki yolun sonu Olursun masala konu Sakın unutma sen bunu Ölüm sana gelir bir gün.   Üç şey seni takip eder Kabrine kadar da gider Diğerleri geri döner Ölüm sana gelir bir gün.   Çoluk-çocuk geri döner Dünya hayatında biter Toprağında otlar biter Ölüm sana gelir bir gün.   Gece gündüz çalışırsın Bu hayata alışırsın Topraklara karışırsın Ölüm sana gelir bir gün.   Gece ki çok uzun gece Ölüm bakmaz yaşa gence Yaşasan da tam keyfince Ölüm sana gelir bir gün.   Kabrin belirsiz olunca Yatarsı

En Şiddetli Belâ Kime Gelir?

En Şiddetli Belâ Kime Gelir? Sa’d bin Ebi Vakkas Radiyallahu Anh şöyle dedi: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e: “− Ya Rasulallah! İnsanların hangisine; daha şiddetli belâ gelir?” dedim. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “− Belâ gelme şiddeti yönünden; insanların en önde geleni Nebilerdir. Sonra rütbece en üstün olanlar. Kul dinine göre belâya uğratılır. Kişi dininde kuvvetli ise belâsı şiddetli olur. Eğer dininde zayıf ise o da dinine göre belâya uğratılır. Belâ kuldan ayrılmaz (imtihana devam eder) ta ki kul üzerinde hiç günah kalmamış bir halde yeryüzünde gezer olunca onu bırakır’ buyurdu.” (Ahmed 1481 Darimi 2/320, İbni Mace 4023, İbni Hibban Mevarid 699, Albânî Sahihu’l-Cami 992) İbnu’l-Kayyim el-Cevziyye (Rahmetullahi Aleyh) şöyle demiştir: “− Başına bir belâ geldiği vakit kerem sahibi kimselerin sabrı ile ona sabret. O seni daha çok kerem sahibi yapar. Onu insanlara şikâyet ettiğin vakit, Rahim olan Allah’ı hiç merhameti olmayanlara şikâyet etmiş gibi

Misafir Rızkı ile Gelir

Misafir Rızkı ile Gelir Misafirperver bir sahabi vardı. Hanımı ise her gün kocasının yanında birkaç misafirle gelmesine tahammül edemez ve kocasına: -Sen her gün birkaç misafirle geliyorsun, gelen misafirler, çocuklarımızın rızıklarını yiyorlar, der. Kocası, aldırış etmez eve gelirken her gün yanında birkaç misafir getirmekte devam eder. Kadın sahabi dayanamayıp, gider durumu Resûlullah’a:: -Ya Resûlallah! Kocam her akşam eve birkaç misafir getiriyor, böylece de kocamın kazandıkları hep misafirlere gidiyor. Bir gün hastalanıverse, açlıktan ölmekten korkarım, der.. Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem kadının kocasını, huzuruna çağırtır, durumu birde ondan dinler. Sahabi: -Ben misafirsiz edemem! Soframda misafir olması, bana neş’e ve bereket veriyor, der. Bu sefer Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem kadına, bundan sonra fazla değil, bir misafire razı olup olmadığını sordu. Kadın buna da razı olmayarak: -Ben çocuklarımın rızkını başkalarının yemesine rı

Misafir Rızkı İle Gelir Sevabı Hâne Halkına Kalır

Misafir Rızkı İle Gelir Sevabı Hâne Halkına Kalır Abdullah b. Amr b. As sahabe-i kiramın en âbid ve zahitlerinden biri idi. Kendisini tamamen ibadet ve taata vermişti, gündüzleri oruç tutar, geceleri sabahlara kadar Kur’an okur, ibadet ederdi. Hatta yeni evlenmiş olduğu hanımını da ihmal ederdi. Hanımı durumu Peygamber Efendimize bildirmişti. Asr-ı saadette Müslüman hanımlar aile problemlerini Peygamber Efendimiz’e bildirmekten çekinmezlerdi. Efendimiz de Abdullah’ı çağırarak ikazda bulunmuş, böyle yapmaması gerektiğini söylemiş ve devamla: “Çünkü eşinin senin üzerinde hakkı vardır, misafirlerinin senin üzerinde hakkı vardır, bedeninin de senin üzerinde hakkı vardır”1 buyurmuştu. Hadis-i şeriften gayet açık olarak anlaşılmaktadır ki misafirin ev sahibi üzerinde hakkı vardır. Bu hak ev sahibinin, gelen misafiri kabul edip ağırlamasıdır. Misafirin kabul edilip ağırlanması bir lütuf değil, misafirin hane sahibi üzerindeki hakkıdır. Öyle ise misafiri ağırlayan, ona bir lütufta