Kayıtlar

at etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Padişahın Atı

Padişahın Atı   Padişahın birine çok güzel bir at hediye edilmiş. Padişah hediye edilen bu atı çok sevmiş ve veziri yanına çağırarak ona: “- Bak vezir, bu atı sana emanet ediyorum. Bunun sorumluluğunu sana veriyorum. Kime ne görev verirsen ver, atıma çok iyi bak. Sakın ha bana at öldü diye gelmeyesin!” der ve atı vezire teslim eder. Vezir önce biraz korkar ama ata bakmaya başlar. Birkaç ay sonra bir gece at ölür. Vezir başını elleri arasına almış, kara kara düşünmektedir. O sırada yanına sarayın şaklabanı gelir ve vezire neden bu kadar üzgün olduğunu sorar. Vezir de ona durumu anlatır. Merak etme, der şaklaban, ben bu işi halledebilirim. Vezir nasıl halledersin, diye sorunca haydi gel, padişahın huzuruna çıkalım ve nasıl halledeceğimi göstereyim, der şaklaban. İkisi birlikte padişahın huzuruna çıkarlar. Şaklaban padişaha şöyle der: “- Kıymetli padişahım, siz vezirinize bir at vermiştiniz ya, işte o at yere yattı kakmıyor!” Padişah: “- Ee!” demiş… Başka ne oldu?” “

At İle Eşek

At İle Eşek Bir gün at ile eşek yola çıkmışlardı. Eşeğin yükü çok ağırdır, eğer köye kadar taşırsa ölecektir… Attan yardım ister. At bunu kabul etmez. Eşek daha köye varmadan ölür. Bunu gören sahibi, eşeğin derisini yüzer eşekteki yükleri ve eşek postunu ata yükler. At ta bu olaydan çok pişman olur; “- Keşke yardım etseydim!” der.

Yükünü At!

Yükünü At! Geçmiş düşüncelere aittir, gelecek düşüncelere aittir. Geçmiş ve gelecek zihninin parçalarıdır. Şimdi varoluştur. Senin zihninin bir parçası değildir. Bu an zihnine ait değildir. Geçmiş olan an ona aittir; henüz gelmemiş olan an ona aittir. Bu an asla sana ait değildir. Tersine, sen bu ana aitsin. Sen burada varsın, şu anda, burada. Zihnin başka bir yerde vardır, daima başka bir yerde. Yükünü at. Bir sûfi gizemciyi okuyordum. Issız bir yolda yolculuk ediyormuş, yol terk edilmişmiş ve öküz arabası ile bir çiftçi görmüş. Araba çamura saplanmışmış. Çiftçi öküz arabasında elma taşıyormuş, ama kaba yolda bir yerde arabanın arka tahtası çözülmüş ve elmalar saçılmış. Ama o bunun farkında değilmiş; çiftçi farkında değilmiş. Arabası çamura saplanınca ilk önce bir şekilde çıkarmaya çalışmış, ama tüm çabalar boşunaymış, bu yüzden; “Şimdi arabamın yükünü boşaltmalıyım, o zaman çekip çıkartabilirim” diye düşünmüş. Arkasına bakmış. Geriye bir düzine elma bile kalmamış

Kalbe Atılan İmza; Kalpteki Allah Lafzı

Resim
Kalbe Atılan İmza; Kalpteki Allah Lafzı      Büyükdoğu Dergisi’nde Dr. Haluk Nurbaki’nin yıllarca unutulmayan ve çok ses getiren şu yazısı yayınlandı: Dünyanın en tanınmış tablolarına bakınız. Üzerlerinde ressamlarının imzasını göreceksiniz. İnsanı hayran bırakan sanat eserlerini, meselâ bir camiyi inceleyiniz. Üzerinde onu yapan mimarın ismini bulacaksınız. Bu örnekleri istediğiniz kadar çoğaltınız. Sonunda her sanat eserinin, onu yapan sanatkârın ismini veya imzasını taşıdığını göreceksiniz. İşte insan da, bu kâinatın en muhteşem sanat eseridir ve kendisini yaratan Yüce Sanatkârın imzasını mutlaka taşıyacaktır Evet, bu imza atılmıştır ve insanoğlu onu, kalbinin en kıymetli yerinde taşımaktadır. Zobota atlasını karıştırırken gördüğüm bir resim, damarlarımdaki kanı âdeta dondurmuştu. Çünkü o resimdeki kalbin âdeta tam kalbinde, has ismiyle Rabbimizin ismi yazıyordu. Hayâl gördüğümü zannediyor ve resme değercesine yakından bakıyordum. Yazı sa

Atın Ayağından Sıçrayan Çamur

Atın Ayağından Sıçrayan Çamur Yavuz Sultan Selim Mısır'ı fethettikten sonra, İstanbul'a geri dönüyordu. Adana civarına geldiklerinde, şiddetli yağmur yağmış, ortalık çamur içinde kalmıştı. Birkaç gece o havalide konakladıktan sonra, yola çıktılar, ilim adamlarına son derece ehemmiyet veren Yavuz, yanı-başında devrin büyük ilim adamlarından Kemal Paşazade ile atbaşı beraber gidiyorlardı. Bir ara Kemal Paşazade'nin atı tökezleyerek ayağından sıçrayan çamur, Yavuz'un üzerine bulaştı. Bu tökezleme esnasında, hem Yavuz'u ileri geçmiş olmasından, hem de üzerini pislemiş olmasından son derece korkan Kemal Paşazade'de, bet beniz kalmamıştı. Çünkü Yavuz, en ufak hataları bile affetmez: “Hemen, bre cellat neredesin kes şunun başını” deyiverirdi. Nitekim birkaç gün evvel de “Sultanım Mısır'ı aldık ama bir haine bıraktık” diyen Sadrazam Yunus Paşa'nın kellesini kestirmişti. Fakat bu hâdise karşısında Yavuz Sultan Selim, Yunus Paşa'ya yaptığı gibi y

At nalını uğur getirir mi?

At nalını uğur getirir mi? Kadıköy Camiinde vaaz vermekte olan Osman Demirci Hoca’ya: — Hocam, diye sormuşlar. At nalını evimizin kapısına asarsak uğur getirir mi? — Demirci Hoca: — Zannetmiyorum, diye cevap vermiş. O nallardan her atta dört tane var ama bütün gün kamçı yiyip duruyorlar.

Hâkim Böyle Olmalı

Hâkim Böyle Olmalı Eski zamanlarda, bir halife kıyafetlerini değiştirip sıradan bir yolcu kılığına girmiş ve halkının halini yakından görmek için atla yaptığı yolculuk sırasında; Barsa şehrine birkaç kilometre kala, yolun kenarında yaşlı bir adam gördü. Adam hem topal ve fakirdi, hem de dileniyordu “- Sadaka! Sadaka! Allah rızası için birkaç kuruş sadaka!” Halife adama biraz para verdi. Yola devam edecekti ki, aklına bir fikir geldi. “- İhtiyar, yolculuk nereye?” diye sordu. “- Basra’ya!” diye cevap verdi adam. Halife adamı oraya kadar götürmeyi kabul etti. Atından inip yaşlı adamın hayvanın arkasına oturmasına yardım etti, sonra da Basra’ya doğru yoluna devam etti. Şehre girip de yolculuk sona erdiğinde halife topal adama seslendi: “Attan inebilirsin. Seni burada bırakıyorum.” “Attan sen in!” diye karşılık verdi dilenci. “Bu at benim!” “Ne?” diye haykırdı yolcu kılığındaki halife.  “Sefil dilenci! Seni yol kenarından alıp atıma bindirmedim mi?” Karşısındaki

Beyaz At Ve Hükümdar

Beyaz At Ve Hükümdar Hükümdarın birinin beyaz bir atı varmış. Hükümdar, bu atını çok severmiş. Bir gün bütün maiyetinin (kendi adamlarının) hazır bulunduğu bir sırada: - “Bu beyaz atımın ölüm haberini getirenin kafasını uçurabilirim. Çok dikkatli olun. Çünkü bu beyaz atı canım kadar seviyorum. Onun ölüm haberi bana kriz geçirtebilir,” demiş. Günün birinde, her şeyin eceli gibi beyaz atın da eceli gelir. Ve beyaz at ölür. Hükümdarın adamlarında bir telaştır kopar. Kimse cesaret edemez ki, beyaz atın ölümünü hükümdara haber versinler. Seyis başı, düşünür taşınır, olacak gibi değil. -“Ben gidip hükümdara haber vereceğim. Öyle olsa da, böyle olsa da bizim kafa gidecek,” der. Ve Seyis başı, hükümdarın huzuruna çıkar: - “Hükümdarım!” der. - “Sizin beyaz at var ya!” - “Evet!” der, Hükümdar. Seyis başı: - “O, yatmış, ayaklarını dikmiş, gözlerini yummuş, karnı şişmiş, hiç nefes almıyor”, der. Hükümdar: - “Seyis başı, seyis başı! Desene, bizim beyaz at öldü!” Seyis

Zalimin İbretlik Sonu

           Zalim bir padişah bir gün sefere çıkacakmış. Hizmetçiler yüz takım elbise getirmişler. Kibrinden hiç birini beğenememiş. Yüz birinci elbiseyi giymiş. Yüz at getirmişler. Hiçbirini beğenmemiş. Yüz birinci ata binmiş. Halk sarayın çıkışında yolun iki tarafına yığılmış. “- Padişahım çok yaşa!” diye tezahürata başlamış. Padişah yeni atın üzerinde kabardıkça kabarıyor, kibirlendikçe kibirleniyormuş. Birden bire nereden geldiği belli olmayan dilenci kılıklı, üstü başı yırtık pırtık birisi padişahın atının dizginlerinden yapışmış. Padişah öyle kızmış ki… Hemen gürlemiş. “- Çabuk çekil! Ey haddini bilmez dilenci! Sen kim oluyorsun da benim gibi dünyanın en büyük ülkesinin, kudretli padişahının yanına sokulup, atının dizginine yapışabiliyorsun! Derhal kafanı vurdururum. Gözüm görmesin! Hem o kadar muhafızı nasıl geçtin de yanıma kadar ulaştın?” “- Ben o kimseyim ki bana silahlı muhafızlar, kilitli kapılar, demir duvarlar etki etmez. Ben her yere girerim! Yerin altına

İyi İnsan Kimdir?

İyi İnsan Kimdir?   İyi insan kimdir? Bu soruyu herkese sorsak değişik cevaplar alırız. Biz kısaca cevap verelim: “ İyi insan, görevini en iyi yapan kişidir.” Dünyamız devletlerden, devletler milletlerden, milletler ailelerden, aileler ise fertlerden oluşur. O halde herkes görevini iyi yaparsa; fertlerde, ailelerde, milletlerde ve devletlerde dolaysıyla dünyamızda hiçbir problem kalmaz.  O zaman diyoruz ki: Çöpçü, öğretmen, doktor, polis, asker, hâkim, vali, bakan, başbakan, kısacası her fert; görevini iyi yaparsa o toplum dünyanın en kalkınmış ve huzurlu toplumu olur. Yok, herkes suçu başkasına atarsa; kargaşa ve anarşi doğar. Ayrıca, görevini iyi yapmanın yanında, sorumluluk sahibi, suçu başkasına atmayan kişidir. Atasözüyle anlatırsak; “Elini taşın altına sokan” kişidir. “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” derse en kötü insandır. Hepimiz masa başı sohbetlerinde vatanı kurtarırız . “Ben yetkili olsaydım; şöyle yapardım, böyle çatardım!” diyerek mangalda kül bırakmayı

Bayrağım

Resim
Bayrağım Atalarım “Al!” dedi; aldım ben bu bayrağı, Söz verdim, yemin ettim; menzile dikeceğim. Yıkacağım engeli; yaracağım her yanı, Bu kutsal emaneti, oğluma vereceğim. Söz verdim, yemin ettim; menzile dikeceğim! Hainler kırılacak, kalleşler vurulacak, Sapık fikir, kültürün; defteri dürülecek. İşbirlikçi haydudun, hesabı sorulacak. Bu kutsal emaneti, oğluma vereceğim, Söz verdim, yemin ettim; menzile dikeceğim! Sinsi iç-dış düşmanlar; önüme takılmayın, At nalımı öptünüz, çok çabuk unutmayın! Artık ben de uyandım, daha çok sayıklayın! Bu kutsal emaneti, oğluma vereceğim, Söz verdim, yemin ettim; menzile dikeceğim! Geceler ışıyacak, nur saçacak yıldızlar; Uzaylara kaçacak; bölücüler, soysuzlar; “Korksun!..” benim dinime, dil uzatan arsızlar; Bu kutsal emaneti, oğluma vereceğim; Söz verdim, yemin ettim; menzile dikeceğim!.. Nice hanlar, hakanlar; en yükseğe çektiler; Fatih, Yavuz, Süleyman; cihana hük