Kayıtlar

Be etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Dayan be Gönlüm…

    Dayan be gönlüm; biçare değilsin! Yaradan sana yar; kimsesiz değilsin; Yanında, kimsesizler kimsesi var… Biliyorum, sığmazsın hiç bir yere… Bu sevdayla; dünya sana dar… Ama dayan gönlüm; dayan ki… Her gecenin, mutlaka bir sabahı var…   Mevlâna Kuddise Sirrûh

Bu Da Geçer Be Ya Hu!

Resim
Bu Da Geçer Be Ya Hu! Celâliyle zâhir olsa, bu da geçer be yâ hu... Cemâliyle âyan olsa, bu da geçer de yâ hu... Bî karardır felek, daim döner durmaz bir an, Dursa bir an, ne yer kalır ne gök kalır be yâ hu... Kâh-ı zulmet, kâh-ı envâr birbir ardın devreder, Kâh-ı lütuf, kâh-ı kahır, ondan olur be yâ hu... İmtihan için oluptur daima neş'e, azâb, Sen, "sen"i bilmek içindir, kahrı lütfu be yâ hu... Fâniya vird-i daim et bu sözü her zaman, Gece gündüz hatırından hiç çıkmasın be yâ hu Şiir: Lütfi Filiz

Hayat Bir Rüya

Hayat Bir Rüya Bir adam, yürürken arkasından bir aslanın koştuğunu görür. Hızla kaçarken tam önünde bir kuyu görür ve hızla kuyuya iner. İpe sarılıp kuyuya inerken... Alt tarafta büyük bir yılan görür. Yılan hızla buna doğru yükselirken... Ne yapacağım? Der. Üstte aslan, altta yılan... O sırada iki tane fare... Biri beyaz diğeri siyah... İpi kemirmeye başlar. Her yerden başı belada iken bir anda bir yüzünde ıslak bir şey hisseder. Bir arı bir damla bal yüzüne bırakır ve balın tadı damağında iken… Uyanır. Oh be! Rüya imiş... Der. Bir seyyide anlatır. Rüyamın yorumu ne diye? Anlamadın mı? Der gülerek? Peşinden koşan aslan ölüm meleğidir. İçinde yılan bulunan kuyu senin mezarındır. Sarıldığın ip senin hayatındır. Beyaz ve siyah fare gece ile gündüzdür ömrünü kemirirler. Peki ya o bal nedir dersen? Dünyanın geçici lezzetidir, Ölümün arkasında bir hesap olduğunu sana unutturur… (Alıntı)

Neme Lâzım Be Sultânım!

Neme Lâzım Be Sultânım! Kanuni Sultan Süleyman, en yüksek duruma getirmiş olduğu devletin akıbetini hayâl eder, günün birinde “Osmanoğulları da inişe geçer çökmeye yüz tutar mı?” diye derin derin düşünmeye başlar... Bu gibi soruları çoğu zaman süt kardeşi meşhur âlim Yahyâ Efendi’ye sorduğundan bunu da sormaya niyet eder. Güzel bir hatla yazdığı mektubu keşfine inandığı Yahyâ Efendi’ye gönderir... “Sen ilahî sırlara vâkıfsın. Kerem eyle de bizi aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğulları’nın âkıbeti nasıl olur? Bir gün olur da izmihlâle uğrar mı?” şeklinde mektubunu gönderir. Güzel bir hatla yazılmış mektubu okuyan Yahyâ Efendi’nin cevabı bir bakıma çok kısa, bir bakıma içinden çıkılmaz bir hâl alır: “Neme lâzım be Sultânım!” Topkapı Sarayı’nda bu cevabı hayretle okuyan Sultân, bir mânâ veremez. Yahyâ Efendi gibi bir zâtın böylesine basit bir cevapla işi geçiştireceğini pek düşünmez. Söylenmeye başlar: “Acaba bilmediğimiz bir mânâ mı vardır bu cevapta?”