Kayıtlar

insanlar etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Kıyamet Alametleri

  Kıyamet Alametleri   1-       Hz. Mehdi Aleyhisselâm ortaya çıkacak, 2-       Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem, hadis-i şerifte şöyle buyuruyor: ''Kıyamet kopmadan önce, Allah’ü Teâlâ, benim evladımdan birini yaratır ki, ismi benim ismim gibi, babasının ismi, benim babamın ismi gibi olur. Ondan önce dünya zulümle dolu iken, onun zamanında adaletle dolar.'' (Tirmizi) 3-       İnsanlar Kuran-ı Kerim'in önemini unutacak, 4-       Farz ibadetlerden olan namaz kılınmayacak, 5-       Emanete riayet edilmeyecek, 6-       İnsanlar faizi helal sayacak, 7-       Hak etmeyen seviyesiz kimseler yönetici konumuna geçecek, 8-       Anne-babaya isyan edilip erkekler hanımların emrine girecek, 9-       Geçmişe lânet okunacak, 10- Akşam mümin olarak uyuyan sabah kâfir olarak kalkacak, 11- Yöneticiler insanlara zulmedecek, 12- Mescitler süslenecek ama ibadete önem verilmeyecek, 13- Erkekler erkeklerle, kadınlar da kadınlarla yetinecek, 14- Kad

Değer verdiğim insanlardan öğrendiğim 12 önemli hayat dersi

  Değer verdiğim insanlardan öğrendiğim 12 önemli hayat dersi Gürcan Öztürk Yaptığım her konuşmada, okuduğum her kitapta, yazdığım her yazıda ve öğrendiğim her yeni bilgide daima eksik hissediyorum. İnsan tek başına tamamlanabilen bir varlık değil. Emin olabilmek için başkalarına ihtiyaç duyuyor. Ne acı ki ihtiyaç halini sürekli reddetme eğilimi gösteriyor. Genellikle uzun yıllara yayılan bu evrenin ardından kabullenme süreçlerini başlatabilenler ‘bağımsızlık’ kavramına tutuklu kalmaksızın reddedişin zincirlerini kırarak kendi iç dünyalarına dokunabiliyorlar. Kişinin bu teması sağlayabilmesi için bazı mentorların açtığı yolları takip etmesi gerekiyor. Yaşanılan anda mentorluğu bariz olanlarla anıya dönüşen yaşantıların ardından belirginleşen çoğunluğu gayri resmi bu akıl hocaları bizlere pek çok çıkarım bırakıyor. Elimizdeki çıkarımlardan sonuçlara gidebilmek ise ancak onlara değer verdiğimizde mümkün oluyor. Ünlü Fransız filozof Voltaire der ki; ‘Pek az insan başkalarının de

Dokunuş

Dokunuş  Haşir meydanındaki insanlar, ebed ülkesine uçmak için sabırsızlanıyordu. Peygamberler, şehitler ve büyük veliler için herhangi bir problem yoktu. Ancak diğerleri, "Elli bin sene sürer" denilen bu yolu, dünyadaki hayatlarının karşılığı olan bir vasıta ile aşmak durumundaydı. Her insan, sevap ve günahlarını ortaya döküp ince hesaplar yaparken, sermayeleri yetmeyen bazı gençler bir araya geldi ve kendilerine gözcülük eden meleğe başvurarak:  Bizler, dünyada iken meşhur bir yarışmaya katılmış ve ellerimizi günler boyu süren bir sabırla lüks arabaların üzerinden çekmeyerek onları kazanmıştık, dedi. Bu gayretimize karşılık o arabaların verilmesini istiyor ve bu zorlu yolu onlarla aşmayı planlıyoruz. Melek, yarışmanın detayını öğrendikten sonra:  Yanlış şeye dokunmuşsunuz, dedi. Sizin arabanız, o yolda gitmez. Gençler, biraz ilerideki insanları göstererek:  Şuradaki insanların da bir şeylere dokunduğu söyleniyor, diye itiraz etti. Ama şimdi Cennet’e uçuyorlar

Kötülüğe Mâni Olmak

Kötülüğe Mâni Olmak Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten menedersiniz…” (Âl-i İmrân, 110) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, Îmân 78. Tirmizî, Fiten 11; Nesâî, Îmân 17) Kâinâtın Fahr-i Efendîsi bir gün, iyiliği tavsiye edip kötülüğe mânî olma mes’ûliyetinden bahsederken şöyle bir misal vermiştir: “Gemi yolcuları alt ve üst katlara yerleştiler. Geminin alt katında seyahat edenler; Su ihtiyacımızı karşılamak için ikide bir yukarı çıkıyor, üsttekileri rahatsız ediyoruz. Geminin tabanında bir delik açıp suyu oradan alalım. diye konuştular. Bu durumda üst kattakiler onlara mânî olmazsa, hepsi birden boğulup giderler. Şayet onlara gemiyi delmenin yanlış olduğunu a

Doğdular Yaşadılar ve Öldüler

Resim
Doğdular Yaşadılar ve Öldüler Bir zamanlar doğuda çok akıllı ve bilgili  bir hükümdar varmış. Bu hükümdar, yeryüzünde yaşayan insanlara ilişkin her şeyi bilmek istiyormuş. Vezirlerini yanına çağırmış ve: – Bana dünyadaki tüm ulusların  tarih ini yazın, geçmişte ve şimdi nasıl yaşadıklarını, hangi savaşlara katıldıklarını ve çeşitli ülkelerde gelişmiş iş ve sanat kollarını anlatın!” diye buyurmuş. Ve onlara beş yıl süre tanımış. Vezirler önünde saygıyla eğilmişler.  Sonra krallıktaki akıllı adamların en akıllılarını bir araya toplamışlar ve hükümdarlarının dileğini iletmişler. Beş yıl sonra vezirler sarayda tekrar toplanmışlar. – Büyük hükümdarım, dileğiniz yerine getirildi! Dışarıya bakarsanız isteğinizin karşılandığını görürsünüz… Demişler. Hükümdar hayretle gözlerini açmış. Sarayın önünde sonu ufukta kaybolan bir deve kervanı duruyormuş. Her devenin sırtında iki dev heybe ve her heybenin içinde de, marokenle güzelce kaplanmış on büyük cilt varmış. – Bu nedir?

Bir Şeyin Fiyatı Ayrı, Değeri Ayrı

Bir Şeyin Fiyatı Ayrı, Değeri Ayrı Avrupa'nın ünlü sanat merkezilerinden birinde, çocuğun biri, vitrinde çok hoş bir tablo görür. Tablonun bedeli oldukça yüksektir. Çocuk bu tabloyu bir sonraki sene abisinin doğum gününe almayı ister ve bir iş bulup kıt kanaat geçinerek biriktirdiği tüm para ile mağazaya gider. Şanslıdır, tablo hala satılmamıştır. İçeri girer, tabloyu bir süre yakından izledikten sonra resmi yapan sanatçıyı bulur ve; "Abimin doğum günü için bu resmi satın almak istiyorum, tüm param da bu kadar" der. Ressam bir süre düşündükten sonra resmi paketler ve çocuğa satar. Çocuk paketini alır ve teşekkür ederek çıkar. Mağazada adamın arkadaşları da vardır ve şaşkın şaşkın sorarlar: "Sen ne yaptın, o resmin değeri milyonlar ederdi. Neden bu kadar düşük bir rakama sattın?" Ressam cevap verir: "Evet, ben bu resme milyonlarını verecek bir sürü insan bulabilirdim, ancak tüm servetini bu resme verecek kaç kişi bulabilirdim? Sözün Özü: "Günü

İlimden Tatlı Bir Şey Yoktur

İlimden Tatlı Bir Şey Yoktur İslam büyüklerinden Abdullah bin Mübarek hazretlerine: “Size göre değerli insanlar kimlerdir?” diye sordular. O şu cevabı verdi: “Bilgisi ile amel eden ihlâslı âlimlerdir.” Yine kendisine: “Sizce kimler sultandır?” diye sordular. Cevabı şöyle oldu: “Dünyaya düşkün olmayan kimseler.” Ayrıca; “Sefil olan kimlerdir?” diye sorduklarında; “İlmini, amelini ve dinini, dünya geçimi için vasıta yapanlardır” buyurdu. Ömer bin Hâris hazretleri buyurdu ki: “Eskiden iyilik yaparlar, söylemezlerdi. Sonra yaptıkları iyilikleri söylemeye başladılar. Şimdi ise iyilik yapmadan söylüyorlar.” Süfyan-ı Sevrî hazretlerine hadîs okutmayı niçin bıraktığı sorulduğunda şu cevabı vermiştir: “Yemin ederim ki ben, bir kimsenin Allah rızası için ilim tahsil ettiğini bilmiş olsam, onun buraya kadar gelmesi için zahmete katlanmasına lüzum bırakmadan kalkıp ayağına giderdim.” Süfyan bin Uyeyne de kendisine; “Ne olur, bize ilm-i hadîs okutunuz” diye müracaat edenlere şu

Söz Geri Dönmez

Söz Geri Dönmez Mehmed Emin Tokâdi hazretlerinin İstanbul’da insanları irşâd ile meşgul olduğu ve insanlara Allah’ü Teâlâ’nın emirlerini ve yasaklarını öğretip saadete ermeleri için rehberlik yaptığı sıralarda İstanbul’da Antepli ismiyle meşhur bir vaaz hocası vardı. Bu kimse çok inatçı olup, Mehmed Emin Tokâdi hazretlerinin büyüklüğüne, evliya ve mürşidi kâmil olduğuna inanmaz ve konuştuğu meclislerde uygunsuz sözler söylerdi. Bir gün bu hoca, Unkapanı’nda bir çeşmede yüzünü yıkıyordu. Mehmed Emîn Tokâdi hazretleri de oradan geçiyordu. Antepli vaizin yakınlarından biri; – İşte bu gelen, Tokâdi Emîn Efendidir! Diyerek gösterdi. Antepli vaiz alaylı bir tavırla ona baktı ve bir şeyler söyledi. Mehmed Emîn Efendi yanlarına gelip selâm verdi. Bu sırada Antepli hoca başını kaldırıp; – Bak Şeyh Efendi, benim gözlerim ağrıyor. Bana bir nefes eyle de gözlerimin ağrısı geçsin, diyerek alay etti. Bunun üzerine Mehmed Emîn Efendi; – Kör ol! Dedi ve oradan geçip gitti. Antepli hoc

Mutluluğun Peşinden Gitmek

Mutluluğun Peşinden Gitmek 500 kişi bir seminerdeydi. Birden konuşmacı durdu ve bir grup çalışması yapmaya karar verdi. Herkese bir balon vererek işe başladı. Herkes gazlı kalemle balonuna adını yazmalıydı. Sonra bütün balonlar toplandı ve bir odaya kapatıldı. Katılımcılar odaya alındı ve 5 dakika içinde üzerine isimlerini yazdıkları balonu bulmaları söylendi. Herkes deli gibi kendi adını aramaya başladı, insanlar çarpıştılar, bir birlerini ittirdiler, tamamen bir kaos ortamı oluştu. 5 dakikanın sonunda kimse kendi balonunu bulamamıştı. Konuşmacı bu sefer herkesin bir balon almasını ve üzerinde adı yazan kişiye o balonu vermesini söyledi. Bir kaç dakika içinde herkes kendi balonuna kavuşmuştu. Konuşmacı dedi ki: "Yaşamımızda bunu görüyoruz. Herkes deli gibi mutluluğu arıyor ve nerede olduğunu bilmiyor. Bizim mutluluğumuz başkalarının mutluluğunda gizlidir. Onlara mutluluk verin; sizinki size gelir. Ve insanların yaşam amacı da budur... Mutluluğun peşinden gitmek...

Şifa Duası

Şifa Duası كَانَ النَّبِيَّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّم يَعُودُ بَعْضَ أَهْلِهِ يَمْسَحُ بِيَدِهِ اليُمْنى وَيَقولُ: «اَللَّهُمَّ رَبَّ النَّاسِ، أَذْهِبْ الْبَأسَ، واشْفِ، أَنْتَ الشَّافِي لَا شِفَاءَ إِلاَّ شِفَاؤُكَ، شِفَاءً لَا يُغَادِرُ سَقَماً» مُتَّفِقٌ عَلَيْه. Okunuşu: Kane ennebiyyi sallahallah’ü aleyhi ve sellem yeûdü ba’de ehlihi yemsehû  biyedihil yümna ve yekûl: Allahümme Rabbennasi, ezhibil be’se, veşfi, enteşşafî lâ şifae illâ şifâûke, şifaen lâ yüğadiru sekâmnen. Anlamı: Ey bütün insanların her türlü ihtiyacını karşılayıp onları terbiye eden Rab! Ey dertlilerin devası, bütün ıstırap ve sıkıntıları dindiren Allah’ım! Şifayı bizzat sen ver, zira hakikatte şifayı veren sadece sensin. Öyle bir şifa ihsan etki, hastalıktan eser bırakmasın. Buhari

40 Hadis-i Şerif 3

40 Hadis-i Şerif 3  ١) رَحِمَ الِلَّهِ مَنْ سَمِعَ مِنِّي حَدِيثًا، فَبَلَّغَهُ، كَمَا سَمِعَهُ 01-  Benden bir hadis işitip onu işittiği şekilde insanlara ulaştıranın Allah yüzünü nurlandırsın. İbn Hibban. ٢) إِنَّ الْخَيْرَ لاَ يَأْتِى إِلاَّ بِالْخَيْرِ. 02-“Hayır, ancak hayır getirir.” Muslim 419 ٣) خَيْرُكُمْ مَنْ تَعَلَّمَ الْقُرْآنَ وَعَلَّمَهُ. 03-  “Sizin en hayırlınız Kur’ân’ı öğrenen ve öğretendir.” Buhârî, Fedâilu’l-Kur’ân 21. ٤) خَيْرُ الْجِيرَانِ عِنْدَ اللهِ خَيْرُهُمْ لِجَارِهِ. 04-  “Allah katında komşuların hayırlısı, komşusuna hayırlı olandır.” Tirmizî, Birr ٥) رِضَا الرَّبِّ فِى رِضَا الْوَالِدَيْن 05-  “Allah’ın rızası, anne ve babanın rızasıdır.” Hâkim, Müstedrek 152. ٦) لَعَنَ اللهُ مَنْ لَعَنَ وَالِدَيْهِ. 06-  “Kim annesine ve babasına lânet ederse Allah da ona lânet eder.” Buhârî, Kitabu’l-Edeb 4. ٧) لَيْسَ مِنَّا مَنْ لَمْ يَرْحَمْ صَغِيرُنَا، وَيُوَقِّرْ كَبِيرُنَا. 07-  “Küçüğüne merhamet etmeyen, büyüğüne saygı