Kayıtlar

Eylül 19, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ahirete İman’ın Faydaları

Ahirete İman’ın Faydaları a) Ahiret gününe inanmak insana sorumluluk duygusu kazandırır. Sorumluluk duygusu taşıyan bir insan davranışlarına dikkat eder. ahirete inanmak demek; öldükten sonra tekrar dirileceğimize ve dünyada yaptığımız işlerden Allah’ın huzurunda hesap vereceğimize, iyilik yapanların mükâfat göreceklerine, kötülük işleyenlerin cezalandırılacaklarına inanmak demektir. Bu inanç insanı kötülük yapmaktan sakındırır, iyiliğe ve doğruluğa yönelterek ahlak ve fazilet sahibi yapar. Bu inanca sahip insanlardan meydana gelen bir toplulukta hiç kimse başkasına zarar vermez, herkes birbirinin hakkına saygı gösterir, elinden geldiğince iyilik yapar. Bu davranışlar kişiler arasında karşılıklı olarak sevgi ve güven duygularım geliştirir. Fertlerin iyi ahlaklı olmasında, toplumun huzur ve güveninin sağlanmasında ahiret inancının çok önemli rolü vardır. b) Ahirete inanan kimse, geçici olan dünyada, daha yüksek ve sonsuz bir hayata hazırlanır. Uzun bir yolculuğa çıkacak olan

Allah’ü Teâlâ’nın Varlığına Ve Birliğine İnanmanın Önemi

Allah’ü Teâlâ’nın Varlığına Ve Birliğine İnanmanın Önemi  Allah’ın varlığına ve birliğine iman (tevhid), İslam dinin temel ve öncelikli esasıdır. İslam’da var olan bütün inanç esasları, hükümler ayrıca ilkeler bu temel üzerine oturur. Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak ve her şeyden önce insanın yaratılışında var olan doğal ihtiyaçtır. İnsanın, hayatını sürdürebilmesi için nasıl hava, su, yiyecek, barınma gibi ihtiyaçları varsa aynı şekilde inanmak da temel bir ihtiyaçtır. Çünkü insan güven için de olmak ister. Allah’a ve O’nun birliğine inanmayan kimseler huzursuz, sorunlu, mutsuz bir hayatı yaşamak zorunda kalırlar. Kendilerini hiçbir zaman güvende hissetmezler. Bağlanmanın ayrıca ibadet etmenin zevkini yaşayamazlar. İmanın huzur dolu iklimini soluyamazlar. Korku, kaygı, tasa, tedirginlik, belirsizlik, çaresizlik gibi olumsuzluklar onları çepeçevre kuşatır. İnsanın güven içinde olma isteği, inanmak ayrıca bağlanmak şeklinde kendini gösterir. Örneğin bebek annesine

Hasetçinin Sonu

Hasetçinin Sonu Sultana yakın olan bir adam ona hep: “İyilere iyilik et. Kötüleri de affet. Çünkü iyiler iyiliğe layıktırlar, kötüler de nasıl olsa Allah’ü Teâlâ’dan cezalarını bulurlar.” derdi. Bu adamın sultana yakınlığını kıskanan rakibi, bu yakınlık nimetini bozmak istedi ve sultana: -“Bu adam senin ağzının kötü koktuğunu söyler. Dilersen onu çağır ve kendin gör.” dedi. Sultan: -“Öyleyse onu getir!” dedi. Rakip onu buldu ve önce kendisine bol sarımsaklı bir yemek yedirdi. Ondan sonra da sultanın kendisini istediğini bildirdi. Adam bu haliyle sultanın huzuruna çıkınca, ağzını elinin üzerine koydu. Sultan kendi kendine: -“Demek ki bu adam ağzımın kokusundan sakınıyor”. Dedi ve hemen ona bir yazı yazıp hazine memuruna gitmesini emretti. Adam dışarı çıkınca rakibi onu karşıladı ve elindeki yazının hazineye yazıldığını görünce, bununla adama para verileceğini zannetti ve tamaha kapılıp, onu kendisine vermesini rica etti. Adam da verdi. Rakip, yazıyı götürüp memura

Evlâdın Hayırlısı

Evlâdın Hayırlısı Nişanlı çift evlenmeden önce aralarında konuşarak anlaşmış; "Evlendiğimiz günün sabahına eve kim gelirse gelsin kapıyı açmayacağız!" diye birbirlerine söz vermişti. O büyük gün gelmiş, genç çift evlenmişti. Düğünün ertesi günü öğleye doğru ilk olarak damadın anne ve babası evli çiftleri görmeye geldi. Kapının hemen ardındaydılar. Kadın ve kocası birbirlerine baktılar, adam kapıyı açmak istedi ama eşi yaptıkları anlaşmayı hatırlatınca vazgeçti. Anne babası ise daha fazla beklemeyip gitti. Aynı gün içerisinde bir süre sonra, gelinin ailesi geldi. Kapıyı çaldılar, çaldılar, açılmayınca, tam gideceklerdi ki kadın kapıya yöneldi. Bunu gören adam "Ama anlaşmıştık, bana söz vermiştin!" dedi. Kadının gözleri dolmuştu, "Bunu yapamam!” diye fısıldadı ve kapıyı açtı. Eşi hiçbir şey söylemedi... Yıllar sonra dört erkek çocuğunun ardından beşinci olarak kız çocukları dünyaya geldi. Baba yeni doğan evladı için büyük bir kutlama yaptı, eş dost

​Karar ve Sebat

​Karar ve Sebat Profesör, elinde bir fare ve kutu ile salona girdi. Öğrencilerin şaşkın bakışları arasında fareyi kutunun içine koydu ve kutuyu kapattı. Salona dönerek; “Bu kutuya iki gün kimse dokunmasın!” dedi ve salondan çıkıp gitti... Salondaki öğrenciler olaya bir anlam verememişlerdi. Ne olacağını merak ederek iki gün beklediler. İki gün sonunda profesör salona girdi ve kutuya yaklaşarak açtı. Kutunun içindeki fare ölmüştü. Sınıfa dönerek farenin neden ölmüş olabileceğini sordu. Her öğrenci olabilecek ihtimalleri saymıştı. Havasızlıktan... Açlıktan... Susuzluktan... Profesör kutuyu havaya kaldırıp içini öğrencilere gösterdi. Kutunun her tarafı kemirilmiş vaziyette idi. "Görüyorsunuz değil mi? Anlaşılan fare çıkmak için çok mücadele etmiş. Bunu kutunun içindeki vaziyetten anlıyoruz. Şu var ki fareyi sizin dediğiniz gibi ne havasızlık ne de açlık öldürdü. Fareyi asıl 'kararsızlık' öldürdü!" "Fare kutunun her yerini parçalayacağına

Canım Yavrum, Bir Yerin Acıdı mı? Canım Yavrum, Bir Yerin Acıdı mı?

Canım Yavrum, Bir Yerin Acıdı mı? Delikanlı, katı yürekli bir kızı sevmiş ve onunla evlenmek istemişti. Ancak kız, korkunç bir şart ileri sürerek: -“ Senin sevgini ölçmek istiyorum” , dedi. “Bunun için de köpeğime yedirmek üzere bana annenin kalbini getireceksin!” Delikanlı, tüyler ürperten bu teklif karşısında ne yapacağını şaşırmış ve uzun bir tereddütten sonra hislerine mağlup olup annesini öldürmeye karar vermişti. Annesi, belki de durumu fark ettiği için oğluna fazla direnmedi. Ve çocuk, annesini öldürerek kalbini bir mendile koydu. Delikanlı, kızın isteğini yerine getirmiş olmanın heyecanıyla yolda koşarken, ayağı bir taşa takıldı. Kendisi bir tarafa, mendil içindeki kalp bir tarafa fırladı. Canının acısından, ağzından ister istemez "Ah anacığım!" sözleri döküldüğünde annesinin tozlara bulanan ve hala soğumamış olan kalbinden bir ses yükseldi: - Canım yavrum, bir yerin acıdı mı?