Kayıtlar

Sakarya etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Alptekin Müderrisoğlu'nun Sakarya İsimli Kitabından

  Alptekin Müderrisoğlu'nun Sakarya İsimli Kitabından   Salona eli bağlı üç kişi getirildi, sanık sırasına oturtuldular. Mahkeme başkanı Saruhan milletvekili Mustafa Necati sanıklardan en yaşlısına, ihtiyar köylüye sordu. "- Baba Adın ne?" Dinleyicilerde bir ferahlama görüldü. Demek bu ihtiyarın suçu ötekilerden daha hafifti. Bu yüzden ilk yargılanıyordu. İhtiyar ayağa kalktı. "- Hüsnü!" "- Baba adı?" "- Ramazan!" "- Nerelisin?" "- İnebolunun Çatal bucağından!" "- Baba sen askerden kaçan oğlunu evinde saklamış, bir asker kaçağına yataklık etmişsin!" "- Tövbe de reis bey!" "- Ben tövbe dedim, sen ne dersin?" İhtiyar köylü başkanın üstelemesinden sıkılmıştı. Elini koynuna sokup yıpranmış, buruşuk iki tomar kâğıt çıkardı kürsüye doğru salladı: "- Reis Bey, Reis Bey! Şu kafa kağıtlarının içini okusan bana dediğinden utanırsın!" "- Neden?" Bu kâ

Sakarya Türküsü

İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya: Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.   Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak; Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.   Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir: Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir.   Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kainat: Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!   Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne? Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine:   Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için. Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?   Rabb'im isterse, sular büklüm büklüm burulur. Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi vurulur.   Eyvah, eyvah, Sakarya'm, sana mı düştü bu yük? Bu dâvâ hor, bu dâvâ öksüz, bu dâvâ büyük!   Ne ağır imtihandır, başındaki Sakarya! Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?   İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal; Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,   Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan: Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan!   Şimdi dövün