Kayıtlar

Nisan 20, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bir Korku Hikâyesi

Bir Korku Hikâyesi Vanlı'yım. 24 yaşındayım. Geçimini ziraat ve hayvancılıkla yapan bir ailenin oğluyum. Her yıl yaz mevsiminde köye gider hayvancılık ve daha çok buğday ve yonca ekimi yapardık. Bir gün ektiğimiz bir tarlanın suyunu kontrol etmek için tarlaya gitmiştim. Gittiğim tarla büyük ve düz bir dağın üzerindeydi köye yaklaşık 2 Km uzakta. Tarlaya vardığımda suyun gelmediğini gördüm gidip bakayım dedim. Tarlaya gelen su ise köyümüzde bulunan en büyük dağın dibinden kaynak suyu gibi gelir. Suyun en başından tarlaya gelen su patlak vermişti onardıktan sonra suyun akışı ile beraber tarlaya doğru yavaş yavaş yürüyerek bir sigara yakmak istedim. Hava rüzgârlı olmamasına rağmen yaktığım her kibrit sönüyor. Ya bir gariplik vardı ya da bana öyle gelmişti kibriti bitirmeme rağmen ateş yanmıyor ve arkamdan gerçekten bir enerji hissediyordum. Ben suyun gittiğini düşünürken bir baktım su kesilmiş bir daha patlak verdi diye geçirdim içimden. Geri döndüm bir daha, bir adım atayım de

Kalbinizdeki Sevgiyi Asla Öldürmeyin, Sizi Sevenleri Asla Terk Etmeyin!

Resim
Kalbinizdeki Sevgiyi Asla Öldürmeyin, Sizi Sevenleri Asla Terk Etmeyin! 1400 yıllarında 18 çocuklu bir ailenin resimle ilgilenen 2 erkek çocuğundan ikisi sanat okuluna gidip büyük bir ressam olma hayali kuruyorlar. Aile ise bu durum karşısında çaresiz… Madencilik yaparak geçinmeye çalışıyorlar ve karınlarını zor doyurabilmekteler. Bu durum karşısında iki kardeş kendi aralarında kura çekmeye ve kazananın sanat okuluna gitmesine, geride kalanın daha çok çalışıp diğer kardeşi okutması yönünde bir karar veriyorlar. Albert ve Albrecht arasındaki bu kurada okula giden dönüşte kardeşi okuması için okula gönderecek ve kendisi de madende çalışacaktı. Kurayı kazanan Albrecht okula gider ve bütün öğretim evlilerini kendine hayran bırakarak çok büyük başarılar elde eder. Okulu birincilikle bitirir. Eve büyük bir gururla döner. Ailesi onun onuruna güzel bir yemek verir. Kendisini öven konuşmalardan sonra söz alır ve kendisine bu fırsatı veren kardeşine teşekkür eder. Şimdi sıranın onda

Harflerdeki Büyük Sır!

Harflerdeki Büyük Sır! Kuran-ı Kerim harflerinin delalet ettiği manalar... 1. Elif ( ا ) Ülfet Hareket, gayret, ibadet, hayır, sadaka gibi çalışmalarla ortaya çıkar. Ülfet hâsıl olunca 2. adıma geçilir. 2. Be ( ب ) Bereket Ülfette yürüyen bereketi bulur. 3. Te ( ت ) Tevbe Berekette yürüyene, tevbe nasip olur. 4. Se ( ث ) Sevap Tevbe eden sevaba nail olur. 5. Cim ( ج ) Cemal Sevaba erişende güzellik meydana gelir. Bilhassa, Gece namazı kılanların gündüz yüzü güzel olur. (H.Ş. Avarifü’l-Maarif, 45. Bölüm) 6. Ha ( ح ) Hikmet Manalı konuşmak, işe yarayanı konuşmak demektir. Hikmetli olmanın yolu, farzları yapmak ve haramlardan sakınmaktır. 7. Hı ( خ ) Hayır Hikmette yürüyen hayra nail olur. 8. Dal ( د ) Delil Rehberlik-kılavuzluk yapmak. 9. Zel ( ذ ) Zekâ Duyduklarını iyi kavrar, muhafaza eder.   10. Rı ( ر ) Rahmet Rahmet-i İlahiye mazhar olmak. 11. Zel ( ز ) Zekât Temizlik. 12. Sin ( س ) Saadet Bahtiyarlık. 13. Şın ( ش

İnsan Ve Evren Neden Yaratıldı?

İnsan Ve Evren Neden Yaratıldı? İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ekrem Demirli, ‘Evren mi insan için, insan mı evren için yaratıldı?’ sorusuna; insanın da evrenin de Allah için yaratıldığını söyledi. 'Evrende bir düzen var çok doğru, insanda daha mükemmel bir düzen var bu da çok doğru. Bence ikisi de Allah için. Ne evren insan için, ne insan evren için. Bundan dolayı insanın İslam ahlak geleneklerinde lakaplarından birisi cihannümadır. Nümayiş göstermek demek, cihannüma; insan bütün cihanı gösterebilecek bir varlıktır. Evrenin düzenini görmek için, mesela bütün ömrümüzü tüketsek bunu tam olarak göremeyiz ama insanda biz bunu görebiliriz. Birbirini tamamlayan bir ilişki vardır. İnsanı tanımak için evrene gideriz, evreni tanımak için insana döneriz. Bu İslam düşünürlerinin, ahlakçılarının kurduğu muazzam bir sistemdir. İslam düşünürleri öyle bir sistematik geliştiriyorlar ki, bir insanı tanımak aynı zamanda bir ağacı tanımaya bağlıdır.'

Receb Ayının Fazîleti

Receb Ayının Fazîleti Peygamber Efendimiz aleyhissalâtü vesselâm Şa‘bân hilâlini gördüğünde: Allâhü Teâlâ’ya, Receb ve Şa‘bân ayını bereketli kılması ve Ramazân’a ulaştırması için duâ ederdi. Hadîs-i şerîfte “İnsanların en hayırlısı ömrü uzun, ameli güzel olandır” buyurulmuştur. Selef-i sâlihîn: Ashâb-ı Kirâm ve Tâbiîn efendilerimiz Ramazân orucu tutmak yahut hacdan dönmek gibi sâlih bir amel işledikten sonra ruhlarını teslim etmeyi dilerler ve “Kim bu hal ile ölürse günahları bağışlanır” derlerdi. Sâlihlerden bir zât Receb ayından önce hastalandı. “Ben Allâhü Teâlâ’ya vefâtımı Receb ayına kadar te’hîr etmesi için dua ettim. Zîrâ Allâhü Teâlâ’nın bu ayda cehennemden âzâd ettiği kulları olduğunu işittim” dedi. Cenâb-ı Hak onun duâsını kabûl etti ve Receb ayında vefât eyledi. Muhakkak Receb ayı hayır ve bereket aylarının anahtarıdır. Ebûbekir Verrâk (rh.) dedi ki: Receb ayı zirâatin ekileceği, Şa‘bân ayı sulanacağı, Ramazân-ı şerîf ise ziraatin hasad edileceği aydır. Rec

Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimizin Sevgisi

Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimizin Sevgisi Resûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimizi, ruhen ve itikaden sevmek lazımdır. Allah Celle Celâlühü’ye gerçek kul olmak isteyenler, onun muhabbetinde yarışmakta, en yüce makamı onun sevgisinde bulmakta, bu aşkla ölmeyi, şehâdet mertebesinden üstün bilmektedirler. Bu sevgi, mümin için ruhun gıdası, kalbin nuru ve hayatının gayesi ve bütün saadetin anahtarıdır. Bu hayâtî gıdadan mahrum olanlar, mânen ölüdürler. Kalplerinde bu muhabbet nuru yanmayanlar, mânen karanlıkta batmışlardır. Onun sevgisi, imana kuvvet, basirete nur, amellere ihlas, yüce hal ve makamlara basamaktır. Onun sevgisi dünyada velilik, kabirde dirilik ve mahşerde gölgelik verir. Onun sevgisi ile cennet yolu açılır. Bu iksirden mahrum olanlar, bu dünyada ebter ve ahirette de rezildirler. Allahu Teala O Sallallahü Aleyhi Vesellem’i sevmeyi yüce kitabında emretmiştir: “Ey Resûlüm de ki: Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, karılarınız, soylarınız

Talihsiz Boksör

Talihsiz Boksör Yokluk içinde yaşayan, açlıktan neredeyse ölüm derecesine gelmiş, talihsiz, zavallı bir boksör vardı. Yumruklarıyla para kazanamadığından gamını doyurmak için sırtıyla çamur taşımaya başlamıştı. Bu durum, çok ağırına gidiyordu. Kimi zaman coşar, düşkünleri öldüren felekle savaşır; kimi zamansa ümitsizliğe düşer, hayata küserdi. Halkın tatlı tatlı geçindiğini gördükçe, boğazına acı sular tıkanır, zehirlenir; çoğu kez perişan haline ağlayıp şöyle inlerdi; “Şu dünyada benden daha beteri var mı acaba? Kimileri bal şerbeti içiyor, kimileri tavuk, kuzu eti yiyor. Oysa ben ekmeğime sürecek yağ bile bulamıyorum. Şu talihe bak; kedi, kürk giysin; ben, çıplak kalayım; olacak iş mi! Çamur işiyle uğraşırken, ayağım büyük bir hazineye batsa, ne olurdu! Feleğin cilvesiyle hazineme kavuşsam, ben de gün görsem, hayattan zevk alsam, üstümdeki sıkıntıları bitirip eğlenceye dalsam, fena mı olurdu!” Neyse duydum ki, boksör bir gün yine toprak kazıyormuş. Kazarken toprakta ne görse

Eskiden!!!...

Eskiden!!!... – Eskiden Bayanlar yediden yetmişe hayâ timsali olarak yetişirdi; usta çırak misali, nine anneye, anne de kızına lisanı haliyle hayânın tüm inceliklerini öğretirdi. Edebiyat yapmasını bilmezdi belki ama! Davranışları, gerekeni çok güzel anlatırdı. Büyük küçüğün örneği, küçükte büyüğün aynasıydı. Büyük küçükte bir kusur görse önce kendi nefsini sorgulardı, acaba nerede yanlış yaptım diye. Küçük büyüğüne bakar onun oturup kalması, yeme içmesi, saygı sevgisinden gereken dersleri alırdı. Kendi hayatına ona göre çeki düzen verirdi. Örnekleri TV, internet, magazin, paparazzi değildi. Üç kuşak beraber sokağa çıktıklarında birbirlerinin parçaları oldukları hemen anlaşılırdı. Nine çarşaflı, anne yarı açık, kız çıplak değildi. Zira terbiyelerini direk Kur’an ve sünnet ten veya Kur’an ve sünnet ten almış atalarından almışlardı. – Eskiden Tesettür gerçekten tesettür, tesettürlü de tesettürlüydü. Tesettür bayanın cazibesini örtmek ve onu nâmahrem nazarlardan korumak içindi. B