Talihsiz Boksör

Talihsiz Boksör

Yokluk içinde yaşayan, açlıktan neredeyse ölüm derecesine gelmiş, talihsiz, zavallı bir boksör vardı. Yumruklarıyla para kazanamadığından gamını doyurmak için sırtıyla çamur taşımaya başlamıştı. Bu durum, çok ağırına gidiyordu. Kimi zaman coşar, düşkünleri öldüren felekle savaşır; kimi zamansa ümitsizliğe düşer, hayata küserdi. Halkın tatlı tatlı geçindiğini gördükçe, boğazına acı sular tıkanır, zehirlenir; çoğu kez perişan haline ağlayıp şöyle inlerdi;
“Şu dünyada benden daha beteri var mı acaba? Kimileri bal şerbeti içiyor, kimileri tavuk, kuzu eti yiyor. Oysa ben ekmeğime sürecek yağ bile bulamıyorum. Şu talihe bak; kedi, kürk giysin; ben, çıplak kalayım; olacak iş mi! Çamur işiyle uğraşırken, ayağım büyük bir hazineye batsa, ne olurdu! Feleğin cilvesiyle hazineme kavuşsam, ben de gün görsem, hayattan zevk alsam, üstümdeki sıkıntıları bitirip eğlenceye dalsam, fena mı olurdu!”
Neyse duydum ki, boksör bir gün yine toprak kazıyormuş. Kazarken toprakta ne görse beğenirsiniz? Dura dura çürüyüp parçalanmış, dişleri yere karışmış bir çene kemiği! Kemik, kendi diliyle başlamış öğüt vermeye;
“Arkadaş; yoksulluğunla düşkünlüğüne tahammül et, yarın toprak altında bu hale dönmeyecek misin? Akıbetin böyle olduktan sonra; ha şeker yemişsin, ha ciğer kanı içmişsin; ne önemi var. Hoş gör, iyi kötü dönsün devran; bizsiz daha çok dönecektir. ”
Çürümüş çene kemiğinin bu sözlerinden çok etkilenen boksör, içindeki kederi bir kenara atıp kendi kendine söylenmeye başladı;
“Ey akılsız, tedbirsiz nefis! Yokluk, sıkıntı yükünü çekeceksin tabi. Boş yere kahrolup da kendini öldürme. Şu fani dünyada başı üstünde yük taşıyanla şan ve şerefçe başı göğe değenin sonunu kim bilebilir? Hem yarın yer değiştirmeyecekleri ne malum? Bu dünyada keder de, sevinç de geçicidir. Ebedi kalan şeyse yaptıklarının karşılığıyla iyi adındır.”
Ey padişah; taht da fanidir, taç da; yalnız kerem kalır yanında! Kendini talihli hissediyorsan lütuf ve ihsanda bulun, sana yaraşan da budur. Saltanatına, devletine, hizmetindekilere bakıp da böbürlenme boşuna. Zira senden Önce, senin gibi niceleri geldi geçti; senden sonra da gelmeye devam edecek. İzzet sahibi kimse, dinin emirlerine uygun hareket eder. Çünkü bilir dünyanın fani olduğunu düzgün ve güçlü bir saltanatım olsun diyorsan dini onunla beraber düşünmelisin. Er geç bu dünyayı sen de terk edeceksin; o halde altınlarını çıkar, ihtiyaç sahiplerine pay et.

Bak, Sadi de öyle yapıyor. Ne ki, altını olmadığı için inci gibi sözler saçıyor…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis