Kayıtlar

Mevlânâ etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Düşünmeye Devam Etti

Düşünmeye Devam Etti   “Çöldeydi… Gecenin lâhûtî nağmeleri ile feyizyâb olmuştu. Kumlara uzandı, gözlerini semâya çevirdi. Sanki elini uzatsa, yıldızlara dokunacaktı. Biraz gayret etse bir seyyârenin fevkinde bütün semâyı dolaşacaktı. Çölü seviyordu. Hele çölde yürümeyi ve tefekkürü çok daha fazla… Peygamberlerin büyük bir kısmına yol olmuştu, yâr olmuştu, yâren olmuştu bu kum zerreleri… Düşünmeye devam etti, gökteki seyyâreler, çöldeki kum zerreleri gibi insan geçmişti dünya sahnesinden… Her insan ayrı bir deniz, her hikâye ayrı bir umman… Peki, “Eğer bana sorulsaydı dünyaya gelmek istediğim zaman, ben hangi zaman dilimini seçerdim, bu hayat defterini doldurmak için?” diye düşünürken… Şeyh, gecenin mehtâbı gibi göründü yeniden… “-Bak, evlât!” dedi… “Asrın içinde en kıymetli an, En Güzel’e tevâfuk eden buluşmalardır! Sen gül râyihaları almaya kur gönül saatini… Kıvamı tutmuş bir ümmetliğin mest eden efsûnunda, cânı cânâna fedâ etmenin bîhuş eden muştusunu arzula…” Mevlânâ H

Mevlânâ Ebu’l-Hasan el-Harakânî Kuddise Sirruh’tan Kıymetli Nasihatler

Mevlânâ Ebu’l-Hasan el-Harakânî Kuddise Sirruh’tan Kıymetli Nasihatler   ·      “Şu dört şeye dikkat et: ·         Günahlardan sakın, ·         Namazını cemaatle kıl, ·         Cömert ol   ·         Cenâb-ı Hakk’ın yarattıklarına şefkat göster.” ·      “En iyi şey, daima Allah Teâlâ’yı zikredip O’ndan gafil olmayan kalptir.” ·      “Sûfî külâhı ve seccâdesi olan, âdete göre sûfî denilen değil; varlığından kurtulan ve fenâ makamına ulaşan kimsedir.” Yine şöyle buyurdu: “Sûfî odur ki, gündüzleyin güneşe, geceleyin ay ve yıldıza ihtiyaç duymaz. Sûfîlik varlığa muhtaç olmayan yokluktur.” ·      Sordular: “İhlâs nedir?” Şöyle cevap verdi: “Hak için yaptığın ihlâs, halk için yaptığın riyâdır.” ·      Sordular: “Doğruluk nedir?” Şöyle buyurdu: “Gönlün konuşması, kendisinde olanı söylemesidir.” ·      Sordular: “Fenâ ve bekâdan söz etmek kime düşer?” Şöyle buyurdu: “Şu kimseye düşer ki, bir tel ibrişimle göğe asılsa, bu sırada bir fırtına kopsa ve ağaçları, binaları ve da

Lâ Tahzen! (Üzülme!)

Lâ Tahzen! (Üzülme!)   İnsanlar senin kalbini kırmışsa üzülme! Rahman Celle Celâlüh,  “Ben kırık kalplerdeyim!”  buyurmadı mı? O halde ne diye üzülürsün ey can? Gündüz gibi ışıyıp durmak istiyorsan;   Gece gibi kapkaranlık nefsini yak! “Derdim var!”  diyorsun; Dert insanı Hak’ka götüren Burak’tır; sen bunu bilmiyorsun. Sanma ki dert sadece sende var. Şunu bil ki… Sendeki derdi nimet sayanlar da var. Umudunu yıkma; Yusuf’u hatırla. Dert nerede ise deva oraya gider. Yoksulluk nerede ise nimet oraya gider. Soru nerede ise cevap oraya verilir. Gemi nerede ise su oradadır.   Suyu ara, susuzluğu elde et de sular alttan da yerden de fışkırmaya başlasın. Dünya malı Allah’ın tebessümüdür:  “Lâ tahzen!” (Üzülme!)   Irmağa deniz, denize okyanus sığmaz. . “Âşık”  olmayana anlatsan da  “Ben” ,  “Sen”  anlamaz. Hakka ulaşmak için yoldur desen kimse inanmaz… Gönlünde zerre-i miskal şems olmayan; Yanmaz, yanamaz… Ayağın kırıldı diye üzülme!   Allah’ü Teâlâ senden aldığı ayak yerine belki sana kanat ve