Mevlânâ Ebu’l-Hasan el-Harakânî Kuddise Sirruh’tan Kıymetli Nasihatler

Mevlânâ Ebu’l-Hasan el-Harakânî Kuddise Sirruh’tan Kıymetli Nasihatler

 

·     “Şu dört şeye dikkat et:

·        Günahlardan sakın,

·        Namazını cemaatle kıl,

·        Cömert ol 

·        Cenâb-ı Hakk’ın yarattıklarına şefkat göster.”

·     “En iyi şey, daima Allah Teâlâ’yı zikredip O’ndan gafil olmayan kalptir.”

·     “Sûfî külâhı ve seccâdesi olan, âdete göre sûfî denilen değil; varlığından kurtulan ve fenâ makamına ulaşan kimsedir.” Yine şöyle buyurdu: “Sûfî odur ki, gündüzleyin güneşe, geceleyin ay ve yıldıza ihtiyaç duymaz. Sûfîlik varlığa muhtaç olmayan yokluktur.”

·     Sordular: “İhlâs nedir?” Şöyle cevap verdi: “Hak için yaptığın ihlâs, halk için yaptığın riyâdır.”

·     Sordular: “Doğruluk nedir?” Şöyle buyurdu: “Gönlün konuşması, kendisinde olanı söylemesidir.”

·     Sordular: “Fenâ ve bekâdan söz etmek kime düşer?” Şöyle buyurdu: “Şu kimseye düşer ki, bir tel ibrişimle göğe asılsa, bu sırada bir fırtına kopsa ve ağaçları, binaları ve dağları yerinden koparıp denizleri doldursa o kimseyi yerinden oynatamaz.”

·     Siz Allah derken size başka bir söz söyleyenle asla dostluk etmeyin!

·     Hep sevindirici şeyleri arama! Bazen seni üzecek şeyleri bekle ki ağlayasın. Allah ağlayanları sever.

·     Bir kulun vesile edinerek Allah Teâlâ’yı bulmaya çalıştığı şeylerin en güzeli Kur’ân-ı Kerim’dir. O halde o yüce Rabbi Kur’ân yolunda aramalısın!

·     Benim bir günüm kırk senedir. Rabbim gönlüme nazar ettiğinde başkasını görmemeli! Orada kendisinden başka bir şey olmamalı. Kalbe onun arzusu dışında hiçbir şey yerleşmemeli!

·     Şeyh Şiblî (Kuddise Sirruhû) şöyle demiştir: “Bir şey talep etmemeyi talep ediyorum.” Onun bu sözü de bir taleptir.

·     Resûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz’in gerçek vârisi asılda onun sünnetlerine tabi olan kimsedir. Sadece kâğıt karalamakla onun varisi olunamaz.

·     Kırk yıldır nefsim; bir içim soğuk su yahut bir bardak ekşi ayran ister; henüz bu isteğini ona vermedim.[18]

·     Allah Teâlâ kuluna imandan sonra pâk bir gönül ve sadık dilden daha büyük bir şey ihsan etmemiştir.

·     İnsan hiçbir şey bilmediğini anlayana kadar bildikleriyle övünür. Bir şey bilmediğini anlayınca utanır; işte o zaman marifeti kemâle erer.

·     İlimden en fazla nasibi olan bildiğiyle amel edendir. En faziletli amel ise üzerine farz olandır.

·     Gönlü nurlandıran içinde halk olmamasıdır. En iyi iş kendisinde mahlûk düşüncesi bulunmayan iştir. En helâl nimet çalışıp alın terinle kazandığındır. En iyi arkadaş, yaşantısı Hak ile olan arkadaştır.[19]

·     Ebu’l-Hasan Harakânî (Kuddise Sirruhû) şöyle anlatır: Vakti zamanında iki kardeş vardı. Bu kardeşlerden sırasıyla her gece birisi ibadetle uğraşırken diğeri annesine hizmet ederdi. Bir gece ibadet eden kardeş ibadetinden çok haz duydu. Ertesi gün kardeşine şöyle dedi: “Bu gece de anneme sen hizmet et, ben ibadet edeyim.” Kardeşi kabul etti. İbadet esnasında secdede kendinden geçti ve rüyasında bir ses ona, “Kardeşini affettik, seni de onun şefaatiyle affettik.” deyince şöyle dedi: “Ben Allah’a ibadet ediyorum. O ise anneme hizmet ediyor. Fakat ben onun sebebiyle bağışlanıyorum.” Ses ona: “Evet senin yaptığın ibadetlere Allah’ın ihtiyacı yok; ama kardeşinin yaptığı hizmete annenin ihtiyacı var.” dedi.

·     İhlâs ve riyâ nedir? diye sorduklarında; Ebü’l-Hasan hazretleri buyurdular ki: “Allahü teâlâ için yaptığın her şey ihlâstır. Halk için yaptığın herşey de riyâdır.”

·     Ebü’l-Hasan-ı Harkânî hazretleri, birgün sohbetinde bulunanlara şöyle sordu: “Dünyâda en iyi şey nedir?” Orada bulunanlar; “Siz, bizden daha iyi bilirsiniz. Siz bildirin.” dediler. Bunun üzerine Ebü’l-Hasan hazretleri, “En iyi şey, Allahü teâlâyı unutmayan gönüldür.” buyurdu.

·     Ebü’l-Hasan-ı Harkânî hazretleri buyurdular ki: “Nîmetlerin en iyisi, çalışarak kazanılanıdır. Arkadaşların en iyisi, Allahü teâlâyı hatırlatandır. Kalblerin en nurlusu, içinde mal sevgisi olmayandır.”

·     “Dünyâda, âlimler ve âbidler (ibâdet eden) çoktur. Ama, akşam ve sabah cenâb-ı Hakkın rızâsı üzere bulunmak mühimdir.”

·     “Kalblerin en nurlusu, içinde Allahü teâlânın sevgisinden başka bir şey bulunmayandır. Amellerin en iyisi, riyâdan uzak olan, yâni ihlâs üzere olanıdır.”

·     “Siz Allahü teâlâdan konuşurken, başka şeyden bahsedenle arkadaşlık etmeyiniz.”

·     “Cennet’te Tûbâ ağacının altında, Allahü teâlâdan bîhaber olarak bulunmaktansa, dünyâda bir diken ağacının altında, dâimâ O’nu hatırlamayı daha çok arzu ederim.”

·     “Resûlullah efendimizin vârisi; O’nun işlerine uyan ve şerîatine tâbi olandır.”

·     “Ömrüme bakınca, yetmiş üç yıllık ibâdetlerimin hepsini, bir saatlik kadar kısa, günahlara bakınca da, Nûh aleyhisselâmın ömrü kadar uzun gördüm.”

·     “Dünyâ, peşinden koştuğun sürede senin pâdişâhındır. Ondan yüz çevirince, sen ona sultan olursun.”

·     “Allahü teâlâ, nasıl senden vaktinden evvel namaz kılmanı istemiyorsa, sen de O’ndan, vaktinden önce rızık isteme.”

·     “Ulemâ; “Biz Peygamberin vârisiyiz.” diyor. Fakat Peygamberimizin vârisleri arasında biz de varız. Çünkü O’nda olan şeylerin bâzısı bizde de var. Resûlullah efendimiz fakirliği seçmişti. Biz de fakirliği tercih etmiş bulunuyoruz. O cömertti. Güzel bir ahlâkı vardı. Hâinlik bilmezdi. Basîret sâhibiydi. Halkın rehberiydi. Aç gözlü ve hırs sâhibi değildi. Hayır ve şerri Allahü teâlâdan bilirdi. Tabiatında yalan ve kandırma diye bir şey yoktu. Zamânın esiri değildi. İnsanların korktuğu şeyden korkmazdı. İnsanların güvendiği şeye güvenmezdi. Hiç gururlanmazdı. İşte bunlar evliyânın sıfatlarıdır. Resûlullah efendimiz, ucu bucağı bulunmayan bir umman idi. Eğer o ummandan bir damla ortaya çıksaydı, bütün âlem ve mahlûkât şaşırır kalırdı. Sûfîlerin kervanı; Allahü teâlâ, Resûlullah ve Eshâb-ı kirâm sevgisinden ibârettir. Bu kervanda bulunan ve ruhları bunların ruhlarıyla kaynaşan kimseye ne mutlu.”

·     “Yol ikidir: Biri hidâyet, öbürü dalâlet, sapıklık yoludur. Kuldan Allahü teâlâya giden yol dalâlet yoludur. Allahü teâlâdan kula gelen yol ise hidâyet yoludur. Şimdi her kim hidâyete erdim derse, o, hidâyete ermemiştir. Her kim beni hidâyete erdirdiler derse, o, hidâyete ermiştir.”

·     “Allahü teâlânın karşısında şu üç şeyi muhâfaza etmek zordur: Hak ile iken sırrı, halk ile iken dili, amel (iş, ibâdet) yaparken temizliği.”

·     “Yakınların yakını, bizim maksadımız olanın yanında uzak kalır. Ey kardeşim, suya daha yakın olan daha çok batar; ateşe daha yakın olan, daha çok yanar.

·     “Ne zaman Allahü teâlânın varlığına nazar etsem, kendi yokluğumu görürüm, ne zaman kendi varlığıma nazar etsem, Allahü teâlânın varlığını görürüm.”

·     “Şu iki kişinin çıkardıkları fitneyi, şeytan bile çıkaramaz: Dünyâ hırsına sâhip âlim ve ilimden yoksun sûfî.”

·     “Şâyet bir mümini ziyâret edersen, hâsıl olan sevâbı, yüz adet kabûl edilmiş hac sevâbı ile değiştirmemen lâzımdır. Çünkü bir mümini ziyâret için verilen sevap, fakirlere verilen yüz bin altın sadakanın sevâbından daha fazladır. Bir mümin kardeşinizi ziyârete gittiğinizde, Allahü teâlânın rahmetine kavuştuk diye îtikâd edin.”

·     “İlimden en fazla nasîb alan, onunla amel edendir. En fazîletli amel ise, üzerine farz olandır.”

·     “Dilini, Allahü teâlâdan başkası hakkında konuşmamak için mühürle! Kalbini, Allahü teâlâdan başkasını düşünmemek için mühürle! İhlâssız bir iş yapmaman ve helâl olmayan bir şeyi yememen için de, davranışlarına, dudaklarına ve dişlerine aynı şekilde mühür vur!”

·     “Bir mümin kardeşini sabahtan akşama kadar incitmeyen kimse, o gün akşama kadar Peygamber efendimizle yaşamış olur. Eğer bir mümin kardeşini incitirse, Allahü teâlâ onun o günkü ibâdetini kabûl etmez.”

·     “Allahü teâlâ kuluna, îmândan sonra temiz yürek ve doğru dilden daha büyük hiçbir şey ihsân etmemiştir.”

·     “Çok ağlayınız, az gülünüz; çok susunuz, az konuşunuz. Çok veriniz, az yiyiniz; çok uyanık olunuz, az uyuyunuz.”

·     “İnsanoğlu, şu üç şeyle sürekli olarak tâatı yaparsa, sorgusuz suâlsiz Cennet’e gidebilir:

·        Kalb,

·        Nefs

·        Ve dil.

·     Ebü’l-Hasan-ı Harkânî hazretleri vefâtları yaklaştığında; “Kabrimi derin kazın. Yatacağım yer, hocam Bâyezîd hazretlerinin mezarından aşağıda bulunsun.” diye vasiyet etti. Bu vasiyetini yaptığı gece Harkan’da vefât etti. Toprağa verildiği günün akşamı, çok kar yağdı. Ertesi gün baş ucuna, büyük ve beyaz bir taşın dikildiğini gördüler. Mezarın çevresinde, sâdece bir arslanın ayak izleri vardı.

·     Kim kabrinin üzerine elini sürerek, cenâb-ı Hak’tan maksadının hâsıl olmasını istese, Allahü teâlânın izniyle duâsının kabûl edildiği ve hâlis kalple yapılan duâların da kabûl olduğu çok görülmüştür.

·     Sultan Gazneli Mahmûd, Harakânî ile bir başka görüşmesinde ondan nasihat ister. Şeyh der ki: “Şu dört şeye dikkat et:

·        Günahlardan sakın,

·        Namazını cemaatla kıl,

·        Cömerd ol,

·        Mahlûkâta şefkatla muamele et.”

·     Harakânî’ye göre fütüvvet ve civanmertliğin şartı üçtür:

·        Cömertlik,

·        Şefkat,

·        Halktan müstağnî olmak.

·     “Her gün akşama kadar halkın beğendiği ve memnun kaldığı işler yapasın. Her gece sabaha kadar Hakk’ın beğendiği amel ile olasın.”

·     Adam öldürmekten beter olan fitnenin dinde iki grup insan tarafından çıkarılabileceğini söylerdi. Onlar da: Gözünü dünya hırsı bürümüş âlim ile ilimden mahrum ham sofuydu.

·     El emeği ve göz nurunu üstün tutar, nimetlerin en helâl ve temiz olanının kişinin emek ve gayretiyle elde ettiği nimetler olduğunu anlatırdı.

·     Kendisine: “sûfî kimdir?” diye soranlara:

“Hırka ve seccâde ile sûfî olunmaz, merasim ve âdetlerle tasavvufa yol bulunmaz. Sûfî, mahv ve fenâ ile benlikten geçendir. Zira abası ve hırkası olan pek çoktur. Lazım olan kalp sâfiyetidir. Elbisenin ne faydası var? Çul giymekle ve arpa yemekle adam olunsaydı eşeklerin de adam olması gerekirdi. Çünkü onlar da çul giyer, arpa yerler.”

·     Birgün bir adam gelip şeyhten hırka talebinde bulundu. Şeyh derdi ki: “Bir erkek çarşaf giymekle nasıl kadın olmazsa, sen de hırka giymekle bu yolun eri olamazsın. Önce gönlünü arıtmaya bak!”

·     Ona göre sûfî, gündüz güneşe, gece yıldıza ve aya ihtiyacı olmayandı. Çünkü sûfîlik varlığa ihtiyacı olmayan yokluktu.

·     Birgün müridlerine: “En güzel şeyin ne olduğunu” sordu ve kendisi bunu şöyle açıkladı: “En güzel şey, devamlı zikreden bir kalbdir. Çünkü bütün varlığını Allah istila etmiş bir kimse, tepeden tırnağa herşeyiyle Allah’ı ikrar eder.”

·     Sıdk’ı gönülde olanı konuşmak, ihlâs’ı her şeyi Hakk için yapmak, riya’yı da amelini halk için yapmak şeklinde tanımlardı.

·     Vâris-i Nebî denmeye lâyık olan kimse, O’nun fiil ve kavillerine uyan, O’nun izine basarak yürüyendir. Kağıtların yüzünü karalayıp kitap yazdığını sanan değildir.

·     Ölümsüz bir hayata kavuşmanın günde bir kere ölüp yine dirilmek olduğunu söylerdi.

·     İnsanlar üç zümredir:

·        Sen kendisini incitmediğin halde o seni incitir.

·        Sen kendisini incitirsen onlar da seni incitir.

·        Sen kendisini incitsen de o seni incitmez.

·     Bir mü’mini incitmeden sabahtan akşama varan bir kimse, o gün akşama kadar Hz. Peygamber (s.a) ile yaşamış gibi olur. Eğer mü’mini incitirse, Allah onun o günkü ibadetini kabul buyurmaz.

·     Tasavvufî umdeleri Nebevî üslûpla şöyle anlatırdı:

·     “Çok ağlayın, az gülün, çok susun, az konuşun, çok verin, az yiyin, başınızı yastıktan uzak tutmaya çalışın.”

·     “Kalb uyanıklığının belirtisi Allah’ı zikrettiğin zaman Allah’ın da seni andığını duymandır.”

·     “Doğruluk, kalbin konuşmasıdır, yani kendisinde olanı söylemesidir.”

·     “Allahü Teala için yaptığın her şey ihlastır. Halk için yaptığın her şey de riyadır.”

·     “Rasulullah Efendimizin varisi; O’nun işlerine uyan ve şeriatına tabi olandır.”

·     “Şu iki kişinin çıkardığı fitneyi, şeytan bile çıkaramaz: Dünya hırsına sahip alim ve ilimden yoksun sufi.”

·     “Şu üç şeyi muhâfaza etmek zordur: Hak ile iken sırrı, halk ile iken dili, amel yaparken temizliği.”

·     “Bir mümin kardeşinizi ziyârete gittiğinizde, Allahü teâlânın rahmetine kavuştuk diye îtikâd edin.”

·     “İlimden en fazla nasîb alan, onunla amel edendir. En fazîletli amel ise, üzerine farz olandır.”

·     “Bir mümin kardeşini sabahtan aksama kadar incitmeyen kimse, o gün aksama kadar Peygamber Efendimizle yaşamış olur. Eğer bir mümin kardeşini incitirse, Allahü Teâlâ onun o günkü ibâdetini kabûl etmez.”

·     “Her gün akşama kadar halkın beğendiği ve memnun kaldığı işler yapasın. Her gece de sabaha kadar Hakk’ın beğendiği amel ile olasın.”

·     “Sabahleyin yatağından kalkan âlim, ilminin artmasını, zâhid zühdünün artmasını ister. Ben ise bir kardeşinin gönlünü neşeyle doldurma ve onu sevindirme derdindeyim.”

·     “Türkistan’dan Şam’a kadar olan sahada birinin parmağına batan diken, benim parmağıma batmıştır, birinin ayağına çarpan taş, benim ayağıma çarpmıştır. Onun acısını ben de duyarım. Bir kalpte üzüntü varsa, o kalp benim kalbimdir.”

·     “Cennet ve cehennem yok demiyorum. Benim dediğim, cennet ve cehennemin benim nezdimde yeri yoktur; zira her ikisi de mahluktur. Benim rağbetim ise mahlûkata değil, Hâlika’dır.”

·     “Herkes, hiçbir şey bilmediğini anlayıncaya kadar hep bildiğiyle övünür, durur. Nihayet hiçbir şey bilmediğini anlayınca bilgisinden utanır ve işte o zaman marifet kemale erer. Çünkü gerçek bilgi bilmediğini bilmektir.”

·     “Sulh bütün halkla, cenk ise nefsledir.”

·     “Sen nefsin peşinde koştukça o senin padişahın; ondan yüz çevirince de sen onun padişahı olursun.”

·     “Bir erkek çarşaf giymekle nasıl kadın olmazsa, sen de hırka giymekle bu yolun eri olamazsın. Önce gönlünü arıtmaya bak!”

·     “İnsanlar üç zümredir: Sen kendisini incitmediğin halde o seni incitir. Sen kendisini incitirsen o da seni incitir. Sen kendisini incitsen de o seni incitmez. Bir mümini incitmeden sabahtan aksama varan, bir kimse o gün akşama kadar Hz. Peygamber (s.a.v.) ile yaşamış gibi olur. Eğer mümini incitirse Allah onun o günkü ibadetini kabul buyurmaz.”

·     “Çok ağlayın, az gülün, çok susun, az konuşun, çok verin, az yiyin, başınızı yastıktan uzak tutmaya çalışın.”

·     “Allah’ım; Keşke ben ölseydim de, başkaları ölümü tatmasaydı.”

·     “Keşke bütün yaratılmışların cezasını bana çektirseydiler de, onlar cehenneme gitmeseydiler.”

·     “Allah’ım gariplerin benim tekkemde ölmelerine müsaade etme Zira Ebu’l Hasan’ın tekkesinde bir garip öldü derlerse, ben o garibin ölümüne tahammül edecek güce sahip değilim.”

·     “Dünyada âlimler ve ibâdet eden kullar çoktur. Fakat Allâh’ın râzı olacağı şeyle akşamlayıp yine onun râzı olduğu şeyle sabah­lamak lazımdır.” Yani devamlı Allâhü Teâla’nın râzı olacağı şeylerle meşgul olmak lazımdır.

·     “Sabahtan akşama kadar bir mü’min kardeşini incitmeyen kimse, o gün akşama kadar Peygamber Efendimiz’le (s.a.v.) yaşamış olur. Eğer bir mü’min kardeşini incitirse, Allâhü Teâlâ onun o günkü ibâdetlerini kabul etmez.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis