Kayıtlar

Çoban etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Herkes Birbirinden Çalarsa…

Herkes Birbirinden Çalarsa…   Çoban sürüden, Ağa köylüden, Öğretmen ve öğrenci dersten, İşçi ve memur mesaiden, patron alın terinden, Tüccar ve esnaf ölçü ve tartıdan, müteahhit malzemeden, imalatçı kaliteden, reis belediyeden, müdür şirketten, hoca hakikatten, vekil devletten, Müslüman zekât ve namazdan çalarsa… Maddi ve manevi değerimiz düşük, ilâhi ikaz ve cezamız büyük olur… Tıpkı bugün olduğu gibi… Rabbim bizleri, şuurlu ve hakiki mü’min ve Müslüman eylesin!

Hiç Namaz Kılmadan Cennete Giden Çoban

Resim
  Hiç Namaz Kılmadan Cennete Giden Çoban   Hayber’in Fethi esnâsında, bir Yahudi’nin koyunlarını güden Esved adlı siyahi bir köle efendisinin yanına gelerek sorar: “- Kim bu kaleyi kuşatanlar, ne istiyorlar?” Efendisi: “- Muhammed adlı birisi” der. (Salat ve selam ona olsun.) Köleyi başından savuşturacak bir kaç cümle daha eder. Köle Esved’in içinde bir merak uyanır. Bir yolunu bulup sahabenin bulunduğu yere gelir ve sorar: “- Muhammed kim?” Gösterirler. İnsanlarla iletişiminde zengin-fakir; efendi-köle farkı gözetmeyen Hz. Peygamber Sallâllâhu Aleyhi Vesellem bir kuşatma esnasında bile yabancı bir köleye zaman ayırır. Esved sorar: “- İsmini duydum, davan nedir, iddian nedir?” Hz. Peygamber Sallâllâhu Aleyhi Vesellem o dar vakitte, Allah Teâla’dan başka yaratan, yaşatan, yöneten, kulluğa layık bir ilah olmadığını, kendisinin de O’nun kulu ve resulü olduğunu anlatır. Çoban Esved oracıkta Müslüman olur. . Rasûlullâh Sallâllâhu Aleyhi Vesellem onun i...

Hepiniz Çobansınız

Hepiniz Çobansınız “Hepiniz çobansınız. Hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Âmir memurlarının çobanıdır. Erkek ailesinin çobanıdır. Kadın da evinin ve çocuğunun çobanıdır. Netice itibariyle hepiniz çobansınız ve hepiniz idâre ettiklerinizden sorumlusunuz.” 285 NOLU HADİS Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu: “Hepiniz çobansınız. Hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Âmir memurlarının çobanıdır. Erkek ailesinin çobanıdır. Kadın da evinin ve çocuğunun çobanıdır. Netice itibariyle hepiniz çobansınız ve hepiniz idâre ettiklerinizden sorumlusunuz.”  Buhârî, Cum`a 11, İstikrâz 20, İtk 17, 19, Vesâyâ 9, Nikâh 81, 90, Ahkâm 1; Müslim, İmâre 20. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, İmâre 1, 13; Tirmizî, Cihâd 27 AÇIKLAMALAR Dünyada sorumsuz kimse yoktur. Yaşadığı sürece herkes ya yönetici veya yönetilendir. Yönetenler idâre ettiklerinden, yönetilenler de kendilerine emanet edilen işlerden sorumludur. ...

Çoban Kazandı, Hem de Ne Kazandı

Çoban Kazandı, Hem de Ne Kazandı Âlimin bir tanesi oturuyor. Etrafında talebeleri varken ufuklara doğru bakıyor. “-Aah, ah!” diyor: “-Çoban kazandı, hem de ne kazandı!” diye. Sonra talebeleri artık dayanamıyor. Hocam sizin bu halinizin hikmeti nedir? “-Çoban kazandı, hem de ne kazandı!” diyerek neyi kastediyorsunuz? Gelin size bunu anlatayım diyor. Bir zamanlar ben ilim için yola çıktığım zaman yolda bir tüccara rastladım. Yol arkadaşlığı yaptık, gideceğimiz yere kadar beraber yürüme kararı aldık. Sonra yolda yürürken bir de çobana rastladık. Sonra o da bize eşlik etti. Yolda yürüdük. “-Siz ne için yola çıkıyorsunuz?” Ben: “-İlim için!”. Tüccar: “Mal için!”: “-Ben de belki birinin koyununu, kuzusunu bulurum da onları gütmek suretiyle onunla maişetimi tedarik ederim!” Yola çıkıyorlar. Tabi namaz vakti geliyor. Bir ikindi namazı vakti. Bir köşeye oturuyorlar. Namaz kılınacak. Tabi dinimizce kimin namaz kıldırması gerekiyor? Âlimin. Âlim geçiyor imamlı...

Allah'tan Korkarım!

Allah'tan Korkarım! Hazreti Zeyd Radıyallahü Anh anlattı: “- Birgün İbn-i Ömer Radıyallahü Anh köle olan bir çobana rastladı. Koyun sürüsünü otlatmakla meşgul olan çobana şöyle dedi: “- Besili, etlik bir koyun varsa getir de kesip yiyelim.” Çoban cevâbında: “- Koyun vermem mümkün değil. Çünkü sahibi burada yok!” der. İbn-i Ömer Radıyallahü Anh “- Olsun, koyunun sahibine; ‘- Koyunu kurt kaptı!’ dersin” dedi. Çoban: “- Böyle yapmaktan Allahü Teâlâ’ya sığınırım. Ondan korkarım. Çünkü O her şeyi bilmektedir!” dedi. İbn-i Ömer Radıyallahü Anh çobanın takvâsının çokluğunu böylece anladı ve hemen sahibini bulup, köleyi ve koyun sürüsünü satın aldı; köleyi âzâd edip, sonra da koyun sürüsünü o çobana hediye etti.”

Bir Garip Çobanın Sırlı Duası

Bir Garip Çobanın Sırlı Duası Günahkâr bir adamdı, ayık gezmezdi. Bütün bir köy halkı yaka silkiyordu adamdan, ölse de, kurtulsak diyorlardı. Bir karısı vardı bu adamın, bir de kendisi. Hiç çocukları olmamıştı. Köy halkı böyle bir adamın zürriyetinin olmadığına memnundu. Kadın ise, adamın haline üzülse de ses çıkarmazdı, çıkaramazdı. Otuz yıldır evliydiler, döverdi, kızardı, her gün biriyle kavga ederdi. Ama kocasıydı işte, evinin erkeği idi. Adam iyice yaşlanmıştı artık. Öksürük nöbetleri uykusunu bölüyor, iki basamak merdiven çıksa nefes nefese kalıyordu, titreyen elleriyle sigarasını zor sarıyordu. İyice zayıflamıştı, zaten kısacık olan boyuyla bir çocuk gibi kalmıştı. Kadıncağız ellerini açıp dualar ediyor, ahir ömründe olsun şu adamın hali biraz düzelsin diye yalvarıyordu Allah’ a… Adam bir sabah evden çıktı, fakat ertesi sabah oldu, dönmedi. Tan yeri ağarırken kadın aramaya çıktı kocasını. Kim bilir yine nerde sızıp kalmıştı! Köyün üst tarafındaki çeşmenin başın...

Küçük Çobanın Duası

Küçük Çobanın Duası Küçük bir çoban bir Cuma günü koyunları güdüyordu ki, ezanın sesini duydu. Uzaktan, köy ahalisinin birer ikişer camiye doğru yol aldığını görünce: “Ben de Rabbime yönelmeliyim? Ama O’na ne diyeceğim, nasıl ibadet edeceğim?” diye düşünmeye başladı. Küçük çoban namaz kılmayı bilmiyor, ezberinde de ne bir sûre, ne bir dua bulunuyordu. Dizüstü yere çöktü, “Elif, be, te, se…” diye, duyduğu kadarıyla alfabenin harflerini saymaya başladı. Bu duayı birkaç defa etti. Oradan geçen bir adam çocuğun sesini duydu ve çalılar arasından ona baktı. Diz çökmüş, elini açmış, gözleri kapalı bir çocuğun alfabeyi okuduğunu gördü. Çocuğa: “Burada ne yapıyorsun, küçük?” diye seslendi. Çocuk “Dua ediyorum efendim!” dedi. Adam şaşkın bir şekilde: “Niçin alfabeyi okuyorsun?” diye sordu. Çocuk cevap verdi: “Hiç dua bilmiyorum, efendim. Fakat Allah’ın beni korumasını ve koyunlarımı güderken bana yardım etmesini istiyorum. O her şeyi bildiğine göre, harfleri yan y...

Hz. Musa Aleyhisselâm ve Çoban

Hz. Musa Aleyhisselâm ve Çoban Hz. Musa yolda bir çobana rastladı. Çoban şöyle dua ediyordu: - Ey kerem sahibi Rabbim, neredesin ki sana kul köle olayım. Ça­rığını dikeyim, saçını tarayayım. Elbiseni yıkayayım, bitlerini kıra­yım. Ey Yüce Rabbim, sana süt ikram edeyim. Elini öpüp ayağını ovayım. Uyuma vakti gelince yerini silip süpüreyim. Bütün keçile­rim sana kurban olsun! Çobanın bu şekilde saçma sapan konuştuğunu gören Hz. Musa: - Kiminle konuşuyorsun, diye sordu. - Bizi yaratan, bu yer ve göğü halk edenle, diye cevap verdi ço­ban. - Yazık, sen daha Müslüman olmadan kâfir oldun. Bu ne saçma söz, bu ne küfür! Çarık, elbise ancak sana yaraşır. Bir güneşin bun­lara ne ihtiyacı var? Allah’ü Teâlâ'nın her şeye kadir olduğunu bili­yorsan nasıl oluyor da böyle hezeyanlarda bulunuyorsun? Allah Celle Celâlüh böylesi hizmetlerden müstağnidir. Sen bu lafları kime söylüyorsun, amcana mı, dayına mı? Büyüyüp gelişmekte olan süt içer. Ayağa muh­taç olan çarık giyer.   ...

Allah’ü Teâlâ’dan Korkan Çoban

Allah’ü Teâlâ’dan Korkan Çoban Abdullah b. Ömer bir gün arkadaşıyla Medine’nin dışına çıkar. Uygun bir yerde oturup sofra kurarlar. O sırada sürüsünü oradan geçiren bir çoban kendilerine selam verir. Abdullah çobanı sofraya davet eder. Çoban oruçlu olduğunu söyleyince, şiddetli sıcak bir günde oruç tutan bu gencin ne derece samimi olduğunu sınamak ister ve şöyle der: ‘’Bu sürüden bir koyunu bize satar mısın? Sana parasını veririz, etinden de veririz, böylece akşam iftar edersin.’’ Çoban, ‘’koyun benim değil efendim!’’ Karşılığını verir. Abdullah, ‘’Koyunu kurt yedi desen efendin bunu nereden bilecek?’’ diye sorar. Çoban arkasını dönüp giderken parmağını semaya kaldırarak şöyle der: ‘’(İyi ama) Allah nerede?’’ Çobanın güvenilirliği ve ıssız bir yerde emanete ihanet etmekten kaçınması varlıklı bir sahabî olan Abdullah’ı oldukça etkiler. Medine’ye dönünce sürünün sahibinden sürüyü çobanla beraber satın alır, çobanı azat edip sürüyü de ona bağışlar. (Beyhakî, Şu...

Çoban Çeşmesi

Çoban Çeşmesi Derinden derine ırmaklar ağlar, Uzaktan uzağa çoban çeşmesi. Ey suyun sesinden anlayan bağlar, Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi? Gönlünü Şirin'in aşkı sarınca Yol almış hayatın ufuklarınca, O hızla dağları Ferhat yarınca Başlamış akmağa çoban çeşmesi... O zaman başından aşkındı derdi, Mermeri oyardı, taşı delerdi. Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi, Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi? Vefasız Aslı’ya yol gösteren bu Kerem'in sazına cevap veren bu, Kuruyan gözlere yaş gönderen bu... Sızmazdı toprağa çoban çeşmesi. Ne şair yaş döker, ne âşık ağlar, Tarihe karıştı eski sevdalar, Beyhudem seslenir, beyhude çağlar Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi! Fâruk Nâfız Çamlıbel

Eşek Çobanı

Eşek Çobanı Ünlü ermiş Behlül Dânâ'yı bir gün 'Namaz kılmıyor' diye Harun Reşid'e şikâyet ederler. Harun Reşid, kendisine bile dindarlık telkin eden Behlül'ün namaz kılmamasına hayret eder. Kendisini çağırıp ikaz eder: "Behlül, senin namaz kılmadığını işittim. Binamazlığın herkesin diline düşmüş. Şimdi derhal çarşı camiine git, öğle namazını cemaatle kıl gel!" Bu buyruk üzerine Behlül hemen camiye gider, abdest alıp cemaate katılır. İmamla farz namaz kılındığı sırada Behlül Dânâ, namazın ortasında imama hitaben "Sen imamlığı bırak da eşek çobanlığı yap!" diye sert bir çıkışta bulunur, namazı bırakıp ayrılır. Cemaat namazdan sonra olanları Harun Reşid'e ulaştırır. Halife, Behlül'ü yeniden çağırıp sorar: "Behlül, hakkındaki şikâyetler çoğalıyor. Camide ne halt ettin de cemaati kızdırdın? Üstelik namazı yarıda bırakıp çıkmışsın... "Hükümdarım, namazı yarıda bıraktığım doğrudur, cemaatin öfkesi de yerindedir. Çünkü iş...

Çobanın Hikmeti

Çobanın Hikmeti K asabanın birinde sürekli içki içen ve sarhoş gezen bir adam varmış… Kimseye bir zararı yokmuş ama hemen hiç çalışmadığı için, evine, karısına ve çocuklarına da bir faydası olmuyormuş. Karısı evlere temizliğe gidiyor, yevmiye ile tarlalara çalışmaya gidiyor, evini çekip çevirmeye çalışıyormuş…  Günlerden bir gün, adam yine meyhanede içki içerken masaya yığılıvermiş ve oracıkta da ölmüş… Karısına haber vermişler, kadıncağız koşturarak meyhaneye gelmiş ve ölmüş kocasını görünce başlamış dövünerek ağlamaya…  “ Ne ağlıyorsun ?” demiş meyhaneye toplananlar… “ Kurtuldun işte , size ne faydası vardı bu işe yaramaz ayyaş adamın ?”  Kadın cevap vermeden ağlamaya devam ediyormuş… Biraz sonra ahaliden kocasının cenazesinin kaldırılması için yardımcı olmalarını istemiş kadın… Ahali neredeyse hep bir ağızdan: “ Böyle bir adamın cenaze namazı kılınmaz …” diye cevap vermiş.  Kadın ağlamaklı: “ Hiç olmazsa gömülmesine yardımcı olun …” demiş. Ahali yine h...

Çoban ve Elma Ağacı

Çoban ve Elma Ağacı Yaşlı çoban sürüsünü otlatmak için yaylaya çıktığında tepeye yakın bir elma ağacının altında dinlenir ve eğer mevsimiyse, onunla konuşarak: "Hadi bakalım evladım, derdi. Bu ihtiyarın elmasını ver artık".    Ve bir elma düşerdi, en güzelinden, en olgunundan. Yaşlı adam sedef kakmalı çakısını çıkartarak onu dilimlere ayırır ve küçük bir tas yoğurtla birlikte ekmeğine katık ettikten sonra, babasından kalan Kur'an'ını okumaya koyulurdu.    Çoban, bu ağacı yirmi yıl kadar önce diktiğinde sık sık sular, bunun için de büyükçe bir güğüme doldurduğu abdest suyundan geriye kalanı kullanırdı.    Elma ağacının kökleri, belki de bu sularla kuvvet bulmuş ve kısa sürede serpilip meyve vermeye başlamıştı.    Çoban o zamanlar henüz genç sayıldığından şöyle bir uzandı mı, en güzel elmayı şıp diye koparırdı. Fakat aradan geçen bunca yıl içinde beli bükülüp boyu kısalmış, ağacınkiyse bir çınar gibi büyüyüp göklere yükselmişti...

Fakir Çoban Padişahın Kızını Neden Almadı?

Fakir Çoban Padişahın Kızını Neden Almadı?   Fakir bir çoban, hükümdarın kızını görür, âşık olur… Aşkı onu Mecnunlaştırır. Her nasıl olursa olsun o kıza kavuşmayı kafasına koyar… “Acaba nasıl olabilir?” diyerek memleketin ulu kişilerini, aklı erenlerini dolaşmaya başlar. Her huzuruna vardığı mübareğe durumu anlatır ve sorar. “- Acep ben ne etsem de hükümdara damat olabilsem?” Dinleyenler tebessümle cevap verir. Sırt sıvazlar, teselli ederler: “- Be evladım!”, derler, “- Bu olacak iş mi, davul bile dengi dengine… Var git köyüne, kendi dengini bul… Hükümdar kızını unut.” Fakat kaç kere bu; ümit yıkan cevabı almış olsa da yılmaz, garip çoban. Nihayet gerçek bir arif, gerçek bir “bilen kişi” bulana kadar… O, arif kişi: “- Kolay!” der, “Ama söyleyeceğimi aynen yapacaksın.” Âşık çobanın gözleri ümitle parlar, heyecanla atılır… “- Ne istersen söyle yaparım!” der. Arif kişi anlatır… “- Şehrin kapısının karşısına bir divan kur. Üzerine otur ve yirmi dört s...