Fakir Çoban Padişahın Kızını Neden Almadı?
Fakir Çoban Padişahın Kızını Neden Almadı?
Fakir bir
çoban, hükümdarın kızını görür, âşık olur…
Aşkı onu
Mecnunlaştırır.
Her nasıl
olursa olsun o kıza kavuşmayı kafasına koyar…
“Acaba
nasıl olabilir?” diyerek memleketin ulu kişilerini, aklı erenlerini dolaşmaya
başlar.
Her
huzuruna vardığı mübareğe durumu anlatır ve sorar.
“- Acep ben
ne etsem de hükümdara damat olabilsem?”
Dinleyenler
tebessümle cevap verir. Sırt sıvazlar, teselli ederler:
“- Be
evladım!”, derler,
“- Bu
olacak iş mi, davul bile dengi dengine… Var git köyüne, kendi dengini bul…
Hükümdar kızını unut.”
Fakat kaç
kere bu; ümit yıkan cevabı almış olsa da yılmaz, garip çoban. Nihayet gerçek
bir arif, gerçek bir “bilen kişi” bulana kadar…
O, arif
kişi:
“- Kolay!”
der, “Ama söyleyeceğimi aynen yapacaksın.”
Âşık
çobanın gözleri ümitle parlar, heyecanla atılır…
“- Ne
istersen söyle yaparım!” der.
Arif kişi
anlatır…
“- Şehrin
kapısının karşısına bir divan kur. Üzerine otur ve yirmi dört saat boyunca
kendini ibadete ver, asli ihtiyaçlarını ve farz ibadetlerini yerine getir artan
vakitlerinde de sürekli olarak sadece “Ya ALLAH!” de. Yanına kim gelirse
gelsin, sana ne derse desin, ne yaparsa yapsın, sakın ara verme. “Ya ALLAH!”
demeyi terk etme…
“- Ta ki
bir gün hükümdar kendi ayağıyla gelip kendi diliyle sana kızını teklif edeceği
ana kadar…”
“- O zaman
ki artık, istediğin olmuştur!”
“Ya ALLAH!”
demeyi bırakabilir, eski hayatına dönebilirsin… .
Aşkının
imkânsızlığı karşısında, çok basit ve kolay gelen arif kişinin bu teklifini
hemen gerçekleştirir, Âşık çoban. Şimdi o bir tahta sıranın üzerine oturmuş,
yirmi dört saat boyunca “Ya ALLAH!” demektedir.
Genç çoban
kısa zamanda şehirde ünlü olur. Hep “Ya ALLAH!” demenin verdiği nurla da ayrı
bir çekiciliğe bürünür…
Ve âşık
çobanın meraklıları hayranları hızla artar. Herkes birbirine şehrin kapısındaki
o gencecik hak dostunu, o nurlu veliyi anlatmaktadır.
Şöhreti ve
ziyaret edenleri hızla çoğalır. Her gelen, gence başka bir şey dedirtmek
dikkatini dağıtmak…
“Ya ALLAH!”ı
bıraktırmak için akla gelen her şeyi yapmakta fakat hiç kimse başarılı
olamamaktadır…
İleri
gelenler, devlet adamları vezirler… Derken, duyduklarıyla iyice meraklanan
hükümdar da bir gün ayağına gelir, genç çobanın… .
O da
gözleriyle görür bu “NURA KESMİŞ!” delikanlıyı kulaklarıyla duyar ve o da
hayran kalır. O günlerde düşünmektedir hükümdar:
“- Bizim
kız evlenme çağına geldi, acaba damatlığa en uygun kimdir?” diye.
Hayran
olduğu bu genç hak dostu ise aradığı kişidir. Hükümdar çekinerek edeple “Ya
ALLAH!” diyen çobanın kulağına fısıldar;
“- Oğlum!
Bir dakika beni dinler misin?”
Âşık
çobanın hali değişmez:
“Ya ALLAH!”
Hükümdar
çaresiz başını iki yana sallar:
“Peki der!”,
“Hiç olmasa kulağını bana ver. Benim damadım olur musun?”
Genç çoban
susar…
“Ya ALLAH!”
demesi bir an kesilir… . Herkes dehşete düşer…
Ağır ağır
başını hükümdara çevirir, gözlerine derin derin bakar, ağzından kelimeler tane
tane dökülür.
“- Olamam
efendim!” der, “Siz kızınıza başka bir koca arayın!”
Genç çobana:
“Ya ALLAH!”
dedirten sebebi, olayın arka planını bilenler hayretle sorarlar:
“- Bütün
istediğin derdin bu değil miydi? Şimdi niçin hayır diyorsun?”
Genç cevap verir ve soru sahipleri oldukları
yerde donarlar.
‘- Ben,
kullarından birine duyduğum bir aşk nedeniyle, riyakârca “Ya Allah!” dedim’, Rabbim
hükümdarı ayağıma getirdi, kendi diliyle kızını bana teklif ettirdi. Bundan
sonra sadece ALLAH için, “Ya ALLAH!” diyeceğim bakalım ona ne verecek.”
“ALLAH’ın
onlardan razı kalması ise hepsinden büyüktür. İşte büyük
başarı budur.” (Tevbe Sûresi, 72)
Yorumlar
Yorum Gönder