Kayıtlar

Temmuz, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Çobanın Hikmeti

Çobanın Hikmeti K asabanın birinde sürekli içki içen ve sarhoş gezen bir adam varmış… Kimseye bir zararı yokmuş ama hemen hiç çalışmadığı için, evine, karısına ve çocuklarına da bir faydası olmuyormuş. Karısı evlere temizliğe gidiyor, yevmiye ile tarlalara çalışmaya gidiyor, evini çekip çevirmeye çalışıyormuş…  Günlerden bir gün, adam yine meyhanede içki içerken masaya yığılıvermiş ve oracıkta da ölmüş… Karısına haber vermişler, kadıncağız koşturarak meyhaneye gelmiş ve ölmüş kocasını görünce başlamış dövünerek ağlamaya…  “ Ne ağlıyorsun ?” demiş meyhaneye toplananlar… “ Kurtuldun işte , size ne faydası vardı bu işe yaramaz ayyaş adamın ?”  Kadın cevap vermeden ağlamaya devam ediyormuş… Biraz sonra ahaliden kocasının cenazesinin kaldırılması için yardımcı olmalarını istemiş kadın… Ahali neredeyse hep bir ağızdan: “ Böyle bir adamın cenaze namazı kılınmaz …” diye cevap vermiş.  Kadın ağlamaklı: “ Hiç olmazsa gömülmesine yardımcı olun …” demiş. Ahali yine hep bir ağızdan: “ B

Lİva-ül Hamd Sancağı Nedir?

Lİva-ül Hamd Sancağı Nedir? Kemal Yavçın Yeryüzünde Allah’ın en güzel şekilde yarattığı insanlar, yaşamları boyunca bir takım toplulukları oluşturmuşlardır. Toplum içinde yaşamı sürdürürken çeşitli devletler kurarak daha iyi hayat sürmeyi hedeflemişlerdir. İşte bu hedeflerine ulaşmak amacıyla bazı kurallar koyarak daha iyi bir toplum dizayn etmeye çalışmışlardır. Bütün bunları yaparken her devletin kendine has belli işaretleri yapılmıştır.  Bu işaret ve resimlerin başında bayrak ve sancaklar gelmektedir.  Fani dünya hayatında bile insan küçük işaretlerle kendini belirlemeye çalışıyorsa sonsuz ve ebedi hayat olan ahirette de doğal olarak bazı işaret ve belirtmeler olacaktır. Bunların içinde en önemlisi ve en faziletlisi Peygamber  efendimiz  Sallallahü Aleyhi Vesellem ‘e atfedilen Liva-ül Hamd sancağıdır. Cenab-ı Allah’ın Rasül-ü Ekrem Sallallahü Aleyhi Vesellem efendimize bahşettiği  “Liva-ül Hamd”  ismiyle adlandırılan “Sancak-ı Şerif” dir ki; Mahşer gününde Muhammed üm

Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem'i Sevmek

Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem'i Sevmek Sevgi gönülde yer eden, dış dünyaya söz ve davranışlarla yansıyan bir duygudur. Sevgi bir verme eylemidir. Sevdiğine gönül verme, sevdiği uğruna verilmesini gerekeni vermedir sevgi. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem'i sevmek, O'na gönül vermek, özveride bulunma, hattâ gerektiğinde O'nun uğruna malını ve canını verme ile olur. Bu ise, O'nu tanımak, O'nu izlemek, O'nun sevdiklerini sevmek, O'nun bize emanetleri olan Kitap ve Sünnet'e saygı duymak ve sahip çıkmak, hiçbir konuda O'nun önüne geçmemekle gerçekleşir. Bilgi olmadan sevgi olmaz. Bu yüzden, O'nu doğru bir şekilde tanımadan lâyıkıyla sevemeyiz. O'nun sevgisini sadece adını taşımak ve adını saygıyla anmak, O'nun özel eşyalarına (Mukaddes Emanetler) saygı duymakla sınırlamak doğru değildir. O'nu sevmek demek, O'nu saygıyla ve çokça anmak demektir. Tevhidi okurken, ona salâvat getirirken, ezan-ı Muhammedî okurken-di

Peygamberimiz’in Hayatından Sevgi Tabloları

Peygamberimiz’in Hayatından Sevgi Tabloları Şimdi Allah Resûlü'nün hayatından sevgi tabloları sunmak istiyoruz: 1. Allah Sevgisi: Allah Resûlü Sallallahü Aleyhi Vesellem, sürekli Allah'ın gözetimi altında bir kul olduğunun şuurundaydı. O'na karşı kulluk görevlerini aksatmadan ve kendine yaraşır bir biçimde yerine getirmeye gayret ediyordu. Bu konuda O'nun hedefi, "Şükreden bir kul olmaktı" (Buharî, "Münafikun," 79) Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem, Allah'ı en iyi bilendi. O'nunla irtibat hâlindeydi. O'nun hoşnutluğunu kazanmak tek derdiydi. Ölüm, onun için O'na kavuşmaktı. Nitekim O’nun pek çok sözünde Allah sevgisi, Allah için sevmek ana tema olarak işlenmiştir. Zaten O’nun bir sevgi yumağı oluşunun temelinde de, sevgi kaynağı olan Yüce Allah'a olan bu yakınlık ve irtibatı yatmaktadır. 2. Çocuk Sevgisi: Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem, çocukları kucağına alır, öper okşardı. (Buharî, "Edeb

Bir Kalpte İki Korku Olmaz!

Bir Kalpte İki Korku Olmaz! Abdüllatif Uyan Büyük velîlerden “Muhammed Hârezmî” hazretleri, bir iki ahbabıyla sohbet ederken; - Allahü teâlâ, bir kuluna iki korkuyu birden vermez, buyurdu. - Anlamadık, dediler. Şöyle izah etti: - Hadîs-i kudsîde mealen; “Dünyada benden korkan, âhirette korkmasın. Dünyada korkmayan ise âhirette çok korksun” buyuruluyor. Ve ilave etti: - Ama korkmak, sevginin alâmetidir. Seven korkar çünkü. Sevmeyen korkmaz. - Seven niye korkar ki efendim? - Onu incitirim diye korkar. Korkusu, onu üzerim diyedir. Müslümanın Rabbinden korkması da böyledir işte. Bir günah işlerim de Rabbim bana gücenir, diye titrer âdeta. Tasavvuf nedir? Sordular yine: - Tasavvuf nedir efendim? - Tasavvufu çok âlimler tarif etmiştir, buyurdu. Bunların içinde benim en çok beğendiğim bir tarif var. - O hangisi? - Tasavvuf, ehemmi mühimme tercih etmektir. - Anlamadık, nasıl yâni? - Yâni hangi iş mühimse, onu önce yapmak, mühim olmayanı sonraya bırak

İslâm’ın Mahlûkâta Bakışı

İslâm’ın Mahlûkâta Bakışı Osman Nuri Topbaş Bir Soru Bir Cevap Efendim; “İslâm’ın, mahlûkâta bakışta nasıl bir gönül hassâsiyeti telkin etmekte olduğunu îzâh eder misiniz?” Âlemler Sultânı -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, bir hadîs-i şerîflerinde: اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ “Kişi sevdiği ile beraberdir.” buyurmuşlardır. (Müslim, Birr, 163) Bu beraberliğin en büyük nişânesi de, hâl ve davranış, hissiyat ve fikriyat beraberliğidir. Cenâb-ı Hak, âlemlere rahmet olarak gönderdiği Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’i, bütün insanlığa bir “üsve-i hasene”, yani emsalsiz bir örnek şahsiyet olarak armağan etmiştir. Bir mü’minin, Cenâb-ı Hak ile “yakınlık ve dostluk” kurarak insan-ı kâmil hâline gelebilmesi de, ancak Rahmet Peygamberi Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in rûhâniyetinden ve gönül dokusundan nasîb alıp her hâlükârda O’nunla beraber olmasına bağlıdır. Kâmil insan modelinin iki fârik vasfı vardır. Bunlar: تَعْظِيمٌ لِأَمْرِ

İhlâs ile Allah’a İbadet Et!

İhlâs ile Allah’a İbadet Et! Bir bayram arifesinde, dul bir kadın yanında babadan yetim kalmış çocuğu ile zengin bir Hacı İbrahim’in dükkânına girer: -“Bildiğiniz gibi bu çocuğun babası savaşta şehid düştü. Yarın da bayram. Evde yiyeceğimiz olmadığı gibi çocuğun giyeceği de yok. Allah rızası için biraz yardım...” diye utana sıkıla dilenir. Hacı Efendi fakir kadına yardım etmediği gibi hiddetli bir sesle: -“Bıktım sizden… Sizin için mi çalışıyorum. Defol şuradan.” diye kadını azarlar. Hacının bu çıkışı üzerine kadının gözleri dolar. Ağlayarak dükkândan çıkar. Hacının karşısında aynı mağazadan bir dükkânın sahibi olan Abraham isimli Yahudi, o fakirin ıstırabını anladı. Kadının ve çocuğunun ağlamalarına dayanamadı. Gönlü buz gibi eridi, inceldi. İnsanî duygularla kadına yaklaştı: -“Nedir hanım, hacı efendi niçin bağırdı?” diye sordu. İmanlı ve şuurlu fakir kadın, Yahudi’ye hacıyı şikâyet etmek yerine: -“O benim büyüğümdür. Döver de, kovar da, sana ne oluyor?” diye cevap

İçki Bütün Kötülüklerin Anasıdır

İçki Bütün Kötülüklerin Anasıdır Hz. Osman Radiyallahü Anh’ın İçki Hakkında Anlattığı Yaşanmış Olay Hz. Osman Radiyallahü Anh’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem’in şöyle demiştir: “İçkiden uzak durun! Çünkü içki, kötülüklerin anasıdır."  "Sizden önce yaşamış bir adam, insanlardan uzaklaşıp bir yerde uzlete çekilerek Allah’a ibadet etmekteydi. Fakat fahişe bir kadın ona âşık oldu.  Bu fahişe kadın, cariyesini ona göndererek bir meselede şahitlik yapması için evine çağırttı." "Adam, kadının çağrısına icabet ederek cariye ile birlikte çağrıldığı eve gitti. Adam eve girince geçtiği her kapı, cariye tarafından arkadan kapatılıyordu. Nihayet güzel bir kadının yanına vardı. Kadının yanında bir çocuk ve bir içki şişesi bulunmaktaydı. Kadın, adama şöyle dedi:" 'Vallahi! Ben seni, şahitlik yapman için çağırmadım. Ben senden; benimle cima yapmanı veya bu çocuğu öldürmeni ya da şu içkiyi içmeni istiyorum. Zira sen, bunla

Allah Celle Celâlühü Korkusuyla Ağlamak

Allah Celle Celâlühü Korkusuyla Ağlamak Dünyada iyi, faideli şeyler, kötü, zararlı şeylerle karışıktır. Saadete, rahat ve huzura kavuşmak için, hep iyi, faideli şeyleri yapmak lazımdır. Allah-ü Teâla Celle Celâlüh çok merhametli olduğu için, iyi şeyleri kötülerden ayıran bir kuvvet yarattı. Bu kuvvete “akıl” denir. Temiz ve sağlam olan akıl, bu işini, çok iyi yapar, hiç yanılmaz. Günah işlemek, nefse uymak, aklı ve kalbi hasta yapar. İyiyi kötüden ayıramaz. Allah-ü Teâla Celle Celâlüh, merhamet ederek, bu işi kendi yapmakta, iyi işleri Peygamberler Aleyhisselâm vasıtası ile bildirmekte ve bunları yapmayı emr etmektedir. Zararlı şeyleri de bildirip, bunları yapmayı yasak etmektedir. Bugün, yeryüzünde, değiştirilmemiş, bozulmamış tek din vardır. O da İslamiyet’tir. Rahata kavuşmak için, İslamiyet’e uymak, yani Müslüman olmak lazımdır. Önce kalb ile iman etmeli, sonra da, İslamiyet’in emr ve yasaklarını öğrenmeli ve yapmalıdır.  Allah-ü Teâla Celle Celâlüh Kur’an-