Kayıtlar

onlar etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Onlar Neler Çekmediler

  Onlar Neler Çekmediler   Hak emrine rıza göster, Hem kullara eyle sabır, İster Hak dostlarına sor, Onlar neler çekmediler...   Nuh tufanı olmadı mı? Dünya tekrar dolmadı mı? Dert tükenip kalmadı mı? Onlar neler çekmediler...   İbrahim’i Nemrut attı, Hak ateşi çimen bitti, Ol Muhammed göçüp gitti, Onlar neler çekmediler...   Meşakkat çektim sanarsın, İleri varma yanarsın, Eyyüb’ü görsen ağlarsın, Onlar neler çekmediler...   Fakirlikte İsayı gör, Çobanlıkta Musa’yı gör, Git Yemen’de Üveys’i gör, Onlar neler çekmediler...   Davud döverdi demiri, Hem çeliği eğirirdi, Odur demircinin piri, Onlar neler çekmediler...   Yunus denize atıldı Balık karnına yutuldu İkindi vakti kurtuldu Onlar neler çekmediler...   Yakub’un gözleri kördü, Yusuf’u kurtlardan sordun, O kurtlara yemin verdi, Onlar neler çekmediler...   Fatıma’nın oğlu Hasan, Tevazulu latif insan, Zehir içtiler testiden, Onlar neler çekmediler..

Allah’ü Teâlâ Onları Sever, Onlar Da Allah’ü Teâlâ’yı...

  Bir kimse, Allah’ü Teâlâ’yı, Rasulünü ve evliyasını seviyorsa, bilsin ki onlar da kendisini seviyor demektir. Büyüklerle, Allah adamlarıyla beraber olmak için, onları sevmek yeter. Ancak, hiçbir ibadet yapmayan ve hiçbir günahtan sakınmayan büyükleri asla sevemez. Seven sevdiğine itaat eder. Onlar gibi olamayız ama elimizden gelen gayreti göstermemiz şarttır... Hindistan evliyasının büyüklerinden Abdülaziz Dehlevi Kuddise Sirrûh hazretleri buyuruyor ki: Cenab-ı Hakkın rızasına kavuşmak, şeytanın aldatmasından kurtulmak için, silsile itibarıyla hocaları Resulullah efendimize dayanan bir evliyayı sevmek, onun tarafından sevilmek gerekir. Hadis-i şerifte, (Evliyanın kalbi nazargâh-i ilahidir. Böyle bir kalbde bulunana Hak teâlâ rahmet eder) buyuruluyor. Böyle bir kalbe girdikten sonra, maksadına kavuşmadan ölen kimse, kurtuluşa ermiş demektir; çünkü Kur'an-ı kerimde mealen, (Allah ve Resulüne hicret etmek üzere evinden ayrılıp yolda iken ölen, maksadına varmış gibi mükâfat

Onların Sözleri İlaç, Bakışları Şifadır...

  Allah Teâlâ adamları, kalb hastalıklarının tabîbleridir. Bâtın hastalıklarının giderilmesi, bu büyüklerin tedâvîsi ile olur.           Ahmed bin Ebû Bekr Kuddise Sirrûh hazretleri evliyanın büyüklerindendir. Yemen’de Hadramut bölgesinde doğdu. 1611 (H.1020)'de vefât etti. İlim tahsîlini burada tamamladıktan sonra Hicaz'a gitti. Mekke ve Medîne'de büyük velîlerle bulunup görüştü. Memleketine dönerek talebe yetiştirdi. Bir sohbetinde şöyle anlattı:                İnsan, kulluk vazifelerini yapmak için ve hep Hak Teâlâ ile olmak için yaratıldı. Bunlara da, geçmişlerin ve geleceklerin efendisine zâhiri ve bâtını tâm uydurmadıkça, kavuşulamaz.             Hak Teâlâ’dan başka olarak özenilen her şey, mâbut olur. Hak Teâlâ’dan başkasına ibâdet etmekten kurtulmak için, Ondan başka hiçbir şeye özenmemek, hiçbir şeyin arkasına düşmemek lâzımdır. Âhıreti, Cennet nîmetlerini istemek de, böyledir. Bunları istemek, her ne kadar sevap ise de, mukarreblerce günah sayılır. Âhirett

Onlar ki Takva Dairesi İçinde Yaşarlar

  Hz. Ömer Radiyallahü Anh devrinde bir genç vardı. Bu genç mescidden hiç ayrılmazdı. Sanki o bir mescid kuşuydu. İbadetine dikkatli, nafileleriyle de Allah’ü Teâlâ’ya yaklaşanlardan olduğu her halinden belliydi. Bir ara, Hz. Ömer Radiyallahü Anh bu genci mescitte göremez oldu. Zaten, cemaatin bazı mezheplere göre farz, bazılarına göre namazdan bir rükün ve en azından sünnet-i müekkede olmasının ve bir imam arkasında namaz kılmanın hikmetlerinden biri de bu değil mi? İmam arkasına dönüp cemaatini süzecek ve gelmeyen varsa onu soracak… Hele bu imam Hz. Ömer Radiyallahü Anh Radiyallahü Anh, cemaat de ashap olursa…   Hz. Ömer Radiyallahü Anh, cemaat ne kadar kalabalık olursa olsun cemaatini çok iyi tanır ve adeta her gün onları kontrol ederdi. İşte bu genci görmeyince de böyle sormuştu: “- Acaba falanca gence ne oldu? Bir-iki gündür mescitte göremiyorum.” Cemaat önce cevap vermek istememiş ve herkes gözlerini yere çevirmişti Ömer’le göz göze gelmemek için. Hz. Ömer Rad

İnsanlara Tevazuyu Öğretmek, Onları Kibirden Kurtarmak…

Bir derviş, mübarek bir zata bağlanır. O zatın dergâhına gidip gelmeye başlar. Fakat yine dergâha gittiği bir gün, dergâhtaki büyük bir köpek, önüne çıkar, havlamaya başlar ve onu içeri bırakmaz. Mübarek zat da, merakla pencereden bakar. Köpek içeri almayınca, talebe köpeğe bağırır: “- Ey köpek, yeter yahu! Sen de bu dergâhın köpeğisin, ben de… Köpeğin köpeğe bunu yapması reva mı?” Der. Köpek kuyruğunu indirip gider. Talebe içeri girince hocası, onu ve diğer bütün eski talebelerini çağırır. “- Bana kâğıt kalem getirin!” Der. İcazetini yazıp, o talebenin eline verir. “- Evladım, senin işin tamam. Benim vekilimsin. Artık benim sana verecek bir şeyim kalmadı!” Buyurur. Herkes şaşırır, çünkü dergâha intisap edeli henüz çok az bir zaman olmuştur. O talebe, bunun üzerine: “- Efendim, ben bir şey bilmiyorum. Bu icazeti neye istinaden verdiniz?” Diye sorar. Hocası buyurur ki: “- Evladım, bu dergâhın vazifesi, insanlara tevazuyu öğretmek, onları kibirden kurtarmaktır. Se

Devlet Zulmetse Bile Onlarla Savaşmak Haramdır

  Devlet Zulmetse Bile Onlarla  Savaşmak Haramdır   Bab İsmi: Emirler (Başkanlar)'ın dine ters olarak yaptığı şeyleri reddetmenin Farz olması ve Namaz ve diğer Dini görevleri yerine getirdikleri sürece Onlarla savaşmanın haram olması   الخامِسُ: عَنْ أُمِّ المُؤْمِنِينَ أُمِّ سَلَمَة هِنْدٍ بنتِ أَبِي أُمَيَّةَ حُذيْفَةَ رضي اللَّه عنها ، عن النبي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم أنه قال: «إِنَّهُ يُسْتَعْملُ عَليْكُمْ أُمَراءُ فَتَعْرِفُونَ وتنُكِرُونَ فَمِنْ كَرِه فقَدْ بَرِىءَ وَمَنْ أَنْكَرَ فَقَدْ سَلِمَ ، وَلَكِنْ منْ رَضِيَ وَتَابَعَ » قالوا: يا رَسُولَ اللَّه أَلاَ نُقَاتِلُهُمْ ؟ قَالَ: «لاَ، مَا أَقَامُوا فِيكُمْ الصَّلاَةَ» رواه مسلم   Ümmü Seleme Radıyallahu Anha naklediyor: Allah Resulu Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle dedi:   Sizin üzerinize birtakım emirler, yöneticiler tayin olunacaktır. Onların dine uygun olan işlerini iyi bulur, uygun olmayanlarını ise hoş karşılamaz, tenkit edersiniz. Kim hoş karşılamaz, kerih görürse günahdan korunmuş olur. Kim de t

İnsanların En İyisi, Onlara Faydası Çok Olanıdır...

  İnsanların En İyisi, Onlara Faydası Çok Olanıdır...   Salim Köklü Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Allahü teâlânın farzlardan sonra en çok sevdiği iş, bir mümini sevindirmektir.)   İnsanın ömrü çok kısadır. Sonsuz olan ahiret hayatında insanın karşılaşacağı şeyler, dünyada yaşadığı hâle bağlıdır. Aklı başında olan, ileriyi görebilen bir kimse, kısa olan dünya hayatında, hep, ahirette iyi ve rahat yaşamaya sebep olan şeyleri yapar. Ahiret yolcusuna lazım olan şeyleri hazırlar. Allahü teâlânın kullarına hizmet etmek, faydalı olmak için çalışır! Rabbimizin kullarına hizmet etmekle dünyada ve ahirette nimetlere kavuşacağını düşünür! İnsanlara karşı yumuşak olur, onlara iyilik eder, onların işlerini güler yüzle ve tatlı dille ve kolaylıkla yapar. Bu sûretle Allahü teâlânın rızasını kazanmaya çalışır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Allahü teâlâ, bazı kullarına dünyâda çok nimet vermiştir. Bunları, kullarına faydalı olmak için yaratmıştır. Bu nimetleri Allahü teâlânın kullarına

Üç Kişi Vardır ki Allah Kıyamet Günü Onlarla Konuşmaz

Üç Kişi Vardır ki Allah Kıyamet Günü Onlarla Konuşmaz   Üç Kişi Vardır ki Allah Kıyamet Günü Onlarla Konuşmaz, Hadisinin Hikmeti Nedir?   Soru Detayı "Üç kişi vardır ki Allah Kıyamet Günü onlarla konuşmaz. Onları temize çıkarmaz. Onların yüzüne bakmaz ve onlara acıklı bir azab vardır: Zina eden ihtiyar, yalan söyleyen idareci ve kibirli fakir." - Zina eden ihtiyarla, fakirin aynı kefeye konmasının hikmeti nedir?   Cevap Değerli kardeşimiz,   İlgili hadis rivayeti şöyledir: ثَلاثَةٌ لاَ يُكَلِّمُهُمْ اللَّه يوْمَ الْقِيَامةِ ، وَلاَ يُزَكِّيهِمْ ، وَلا ينْظُرُ إلَيْهِمْ ، ولَهُمْ عذَابٌ أليمٌ : شَيْخٌ زَانٍ ، ومَلِكٌ كَذَّابٌ، وَعَائِل مُسْتَكْبِرٌ   “Allah Teâlâ kıyamet gününde üç kişiyle konuşmaz, onları temize çıkarmaz, suratlarına bile bakmaz; onlar için acıklı azap vardır: Bunlar zina eden ihtiyar, yalan söyleyen hükümdar, kibirlenen fakirdir.” (Müslim, İman 172; bk. Tirmizî, Cennet 25; Nesai, Zekat 75,77)   Hz. Peygamber Efendimiz Sallallahü

Türklerin Elinden Kurân-ı Kerimi Almadıkça Onları Yenemeyiz

  Türklerin Elinden Kurân-ı Kerimi Almadıkça Onları Yenemeyiz “Sultan Abdülhamit Döneminde İngilizlerin Osmanlıyı Yıkma Planları” Server Vakfı Çarşamba Sohbetleri Programı içerisinde 17.04.2013 tarihinde konuğumuz, “Sultan Abdülhamit Döneminde İngilizlerin Osmanlıyı Yıkma Planları” konulu sohbetiyle Yozgat Bozok Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Taha Niyazi KARACAN idi. Karacan sohbette şunları dile getirdi: “İngiltere Osmanlı İmparatorluğu ile 19.yy yarısına kadar iyi geçinmiştir. Bunun nedeni ise ticari menfaatleri icabıdır. Hatta Ruslara karşı Osmanlı İmparatorluğu ile ittifak etmiştir. Ancak bu ittifak 19. Yüzyılın ikinci yarısından sonra tersine dönmeye başlamıştır. Bu dönem Birleşik Krallık Başbakanı William Ewvart Gladstone (d. 29 Aralık 1809, ö.19 Mayıs 1898) ile başlar. Gladstone, tam bir İslam düşmanıdır. Öyle ki, ‘Türklerin elinden Kur’ân-ı Kerim’i almadıkça onları yenemeyiz’ demiştir. Siyasi hayatı boyunca Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamak için adeta bir ‘Haçlı

Beş Şey Vardır Onlarla İmtihan Olunduğunuzda…

  Beş Şey Vardır Onlarla İmtihan Olunduğunuzda…   Beş şey vardır, onlarla imtihan olunduğunuzda (o toplumda hiçbir hayır kalmamış demektir. Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur:   “Ey Muhâcirler topluluğu! Beş şey vardır, onlarla imtihan olunduğunuzda (o toplumda hiçbir hayır kalmamış demektir.) Siz hayatta iken onların ortaya çıkmasından Allah’a sığınırım. Bu beş şey şunlardır:   1- Zina: Bir toplumda zina ortaya çıkar ve açıktan işlenecek bir hale gelirse, o toplumda mutlaka vebâ ve onlardan önce gelmiş-geçmiş hiçbir millette görülmeyen hastalıklar yayılır.   2- Ölçü ve tartıda hile: Bir toplum, ölçü ve tartıyı eksik yaparsa, o toplum mutlaka kıtlık, geçim sıkıntısı ve sultanın (yöneticinin) zulmüne uğrar.   3- Zekât vermemek: Bir toplum, mallarının zekâtını vermezse, mutlaka gökten yağmur kesilir. Şayet hayvanlar da olmasaydı, tek damla yağmur bile yağmazdı.   4- Ahdin bozulması: Bir toplum, Allah ve elçisinin ahdini bozarsa (düşma

İnsanlara Tevazuyu Öğretmek, Onları Kibirden Kurtarmak…

İnsanlara Tevazuyu Öğretmek, Onları Kibirden Kurtarmak… Biri, mübarek bir zata bağlanır. O zatın dergâhına gidip gelmeye başlar. Fakat yine dergâha gittiği bir gün, dergâhtaki büyük bir köpek, önüne çıkar, havlamaya başlar ve onu içeri bırakmaz. Mübarek zat da, merakla pencereden bakar. Köpek içeri almayınca, talebe köpeğe bağırır, “- Ey köpek, yeter yahu! Sen de bu dergâhın köpeğisin, ben de… Köpeğin köpeğe bunu yapması reva mı?” Der. Köpek kuyruğunu indirip gider. Talebe içeri girince hocası, onu ve diğer bütün eski talebelerini çağırır. “- Bana kâğıt kalem getirin!” Der. İcazetini yazıp, o talebenin eline verir, “- Evladım, senin işin tamam. Benim vekilimsin. Artık benim sana verecek bir şeyim kalmadı!” Buyurur. Herkes şaşırır, çünkü dergâha intisap edeli henüz çok az bir zaman olmuştur. O talebe, bunun üzerine, “- Efendim, ben bir şey bilmiyorum. Bu icazeti neye istinaden verdiniz?” Diye sorar. Hocası buyurur ki: “- Evladım, bu dergâhın vazifesi, insanlara

Velileri Sevmek Ve Onlara Hürmet Etmek Takvanın Gereğidir

Velileri Sevmek Ve Onlara Hürmet Etmek Takvanın Gereğidir        Velilere hürmet Allah’u Teâlâ’ya hürmettir. Çünkü onları yücelten ve kendilerine hürmeti emreden Allah’u Teâlâ’dır.        Onlara düşman olandan intikamı Yüce Allah alır.        Şu kudsî hadisi duyup da ürpermemek mümkün mü? “Her kim, benim veli kullarımdan birisine düşmanlık ederse, muhakkak ben ona harp açar (dostumun intikamını alır)ım.”        Diğer rivayette hadis şöyle başlıyor: “Kim benim velilerimden birisini hafife alırsa, bana düşman olarak karşıma çıkmış olur.” Allah’u Teâlâ’nın yüce tuttuğunu yüceltmek iman ehlinin işidir. O’na ait şeyleri sevmek, kalpteki ilâhi sevginin alametidir.        Cenabı Hak şöyle buyurur: “Kim Allah’ın varlığının delillerini ve dininin alametlerini (şeâir) yüceltirse bu, kalplerin takvasındandır.” Şeâir, bir şeyin kendisiyle bilindiği âlametler demektir. Bazı müfessirler bunun bütün ibadetleri kapsadığını söylemişlerdir.        Hiç şüphesiz Allah’u Teâlâ’nın yeryüzün