Kayıtlar

hikâye etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Muhteşem Bir Hikâye Göz Yaşlarıyla Okuyacaksınız!

Muhteşem Bir Hikâye Göz Yaşlarıyla Okuyacaksınız!   Okulun ilk gününde 5. sınıfın önünde dururken, öğretmen çocuklara bir yalan söyledi. Çoğu öğretmen gibi, öğrencilerine baktı ve hepsini aynı derecede sevdiğini söyledi. Ancak bu imkânsızdı, çünkü ön sırada oturduğu yerde bir yana kaykılmış ismi Mustafa Yılmaz olan bir erkek çocuk vardı. Mediha Öğretmen bir yıl önce Mustafa’yı izlemişti ve diğer çocuklarla iyi oynamadığını, elbiselerinin kirli olduğunu ve sürekli olarak kirli dolaştığını gözlemişti. İlave olarak Mustafa tatsız olabiliyordu. Bu öyle bir noktaya geldi ki, Mediha Öğretmen onun kâğıtlarını büyük bir kırmızı kalemle işaretlemekten, kalın çarpılar (x) yapmaktan ve kâğıdın üstüne büyük   ‘F’ (‘Fena’ yani, ‘En Düşük Derece’ ) koymaktan zevk alır oldu. Mediha Öğretmen’nin okulunda, her çocuğun geçmiş kayıtlarını incelemesi gerekiyordu ve Mustafa’nın kayıtlarını en sona bıraktı. Ancak, onun hayatını gözden geçirdiğinde, bir sürpriz ile karşılaştı.   M...

Bir Cuma Hikâyesi...

Bir Cuma Hikâyesi...   Fakih Rahmetullahi Aleyh anlatıyor: Babam bana şöyle anlattı: “- Salih Meri Rahmetullahi Aleyh, cuma gecesi, cuma namazını kılmak üzere mescide gitmek için yola çıkıyor. Kabristana uğruyor. Kendi kendine şöyle diyor:” “- Tan yeri ağarıncaya kadar kalayım.” Kabristanın içine giriyor. İki rekât namaz kılıyor. Bir kabre dayanıyor. Gözlerine uyku geliyor. Şöyle bir rüya görüyor: Kabirde yatanlar kabirlerinden çıkmışlar, halka halka olup oturmuş, konuşuyorlar. Bir de bakıyor ki, onlardan ayrı, kirli elbiseli bir genç, bir köşede, üzüntülü bir halde oturuyor. Onu yanlarına oturtmuyorlar. Oradakilerin hepsine tepsi tepsi, üzeri mendillerle örtülü hediyeler gelip dağılıyor. Herkes kendi tabağını alıyor; sonra kabrine giriyor. En sonuna bu genç kalıyor. O da üzüntülü bir halde, kalkıyor; kabre girmek istiyor. Hemen ona soruyor: “- Hey Allah'ın kulu, sende gördüğüm bu üzüntü neden? Sonra gördüğüm bu hâl nedir?” O da şöyle diyor: “-  Ey Salih Meri, sen o tepsi...

Gaziantepli Helvacı Ökkeş Ustanın Hikâyesi

Gaziantepli Helvacı Ökkeş Ustanın Hikâyesi   Bundan 30 yıl kadar önce, Gaziantep’te helvacılık yapan Ökkeş usta iflas eder. Elinde avucunda ne varsa yitirir. Alacaklarını tahsil edemez, işçilerini çıkarır, işyerini kapatmak zorunda kalır. Ama bir yerlerden de tekrar başlaması gerekmektedir. Helvacı Ökkeş ustanın cebinde beş parası yoktur. Kalkar, hiç tanımadığı toptan şeker satan bir dükkâna gider. Kendisini tanıtır, helvacılık yaptığını, iflas ettiğini anlatır. Parasının olmadığını, iş yerinin tekrar üretme geçebilmesi için acil bir torba şekere ihtiyaç duyduğunu, ancak şeker parasını helvayı yapıp sattıktan sonra ödeyebileceğini söyler. Şeker satıcısı Bahaddin usta, Ökkeş ustayı dikkatlice dinler, yerinden kalkar, yanında çalışanını çağırır; “- Oğlum bir at arabası çağır, 20 torba şeker yükleyin, Ökkeş ustamın dükkânına indirin!” der. Şekerci Bahattin usta küçük bir kâğıda da, isim, adres belirtmeden, sadece “20 torba şeker” yazar, kâğıdı Ökkeş ustaya uzatır… Ardınd...

Gül Hikâyesi

Gül Hikâyesi   Horasan'dan Anadolu'ya bir Derviş gelir, amacı kendisine dergâh bulmaktır. Sivas yöresinde bir dergâhın kapısını vurur. “Tak. Tak. Tak...” O esnada Mürşid-i Kâmil talebeleri ile sohbettedir. Henüz kapı açılmadan, kapıya doğru giden talebesine seslenir. “- Evlat dur hele! Kapıda bir Derviş var, kapıyı vurma sesinden belli. Muradını anladım. Cevabımı vermek için bana bir bardak getirin.” Gelen bardağı su ile doldurur. Öyle doldurmuştur ki bir damla daha konsa bardak taşacak şekildedir. “- Şimdi bu bardağı kapıdaki gelene ver, o mesajımı anlar.” buyurur... Derviş kapıda, talebe suyu dökmeden götürme sancısında. Açar ve bardağı uzatır... Derviş tebessüm eder, anlamıştır mesajı. Mesaj şudur: “- Evladım, dergâhımız ağzına kadar talebe ile dolu, sana yer yok, seni alırsak yerimiz dardır, taşar, bir talebeye dahi yer kalmayacak kadar doluyuz. Sen var git kendine başka bir kapı bul.” Derviş, bahçedeki gülden bir yaprak koparır ve bardağın üzerine k...

Kanuni ve Karınca Hikâyesi

  Kanuni ve Karınca   Hikâyesi   Kanuni Sultan Süleyman Rahmetullahi Aleyh Topkapı Sarayında Has Bahçede dolaşırken gözüne bir elma ağacı ilişir. Bir elma koparmak için ağaca doğru yaklaştığında ağaca çok sayıda karıncanın musallat olduğunu görür. Derhal has bahçeden sorumlu olan bahçıvanı çağırtır. Ağaçtaki karıncaların başka ağaçlara da dadanıp kurutmaması için ağacın kesilmesini emredeceği sırada; her işinde fetva istediği Şeyh’ül – İslam Ebu Suud Rahmetullahi Aleyh Efendi aklına gelir. Ağacın kesilmesi emrini vermez. Hocasını ayağına çağırmak da istemez. Hasbahçeden çıkar ve Ebu Suud Efendi Rahmetullahi Aleyh’in makamına doğru gider. Ebu Suud Efendi Rahmetullahi Aleyh’nin makamına çıktığında hocasını odada göremez. Ebu Suud Efendi Rahmetullahi Aleyh’nin makamında bulunan okka ve diviti alır doğrudan sormak yerine hayâ edip bir beyit şeklinde kağıda şöyle yazar:   “Dırahta ger ziyan etse karınca, Günah var mıdır anı kırınca?”   ( Ağaçta eğer ziyan etse karınc...

Bir Dâhinin İnanılmaz Hikâyesi

Resim
Bir Dâhinin İnanılmaz Hikâyesi Gaziantep’e bir Fransız gelir. Tekstilcilere akıl verir: “- Makineleriniz yetersiz! Yenileyin, dünya pazarı sizin olsun!” En iyi makinelerin Fransa’da olduğunu söyler. Kendi mallarını pazarlar. Dinleyenler arasında bir usta vardır. Kendine özgü lehçesiyle… “- Bu adam ne diy?”, der. Kafaya takar, makinenin resmine bakar. Demiri eritir, çeliği büker, vidasını, motorunu koyar. Fransızların 3 milyon Euro’ya satacağı makineyi… 50 bin liraya üretir. Yerli piyasaya sunduğu yetmez. Brezilya’ya kadar çeşitli ülkelere yaptığı makineleri gönderir. Bu usta, Mennan Aksoy’dur. Diplomasız dahi! Yoksulluktan okuyamamıştır. İlkokulu 9 yılda bitirmiş, bir daha eğitim görmemiştir. Allah Teâlâ vergisi öyle bir akıl ve beceriye sahiptir ki… Makineyi bir görsün, ertesi gün atölyesinde yapımı başlanmıştır. Bu nedenle… Uluslararası makine, teçhizat fuarlarına girişi yasaklanmıştır… Mühendislerin, aylarca çalışarak tasarladığı makineleri, tek başına yapmak...

Ne Güzel, Gerçek Bir Hikâye!

Ne Güzel, Gerçek Bir Hikâye!   Gönenli Hocamız Rahmetullahi Aleyh anlatıyor… “- Bir gün şurada namaz kıldırıyorum. Mihrabtayım… Namazdan evvel birisi geldi:” “- Hocam, dedi. Ben Hacca gitmek istiyorum. Kâbe’ye gitmek istiyorum, Ravza’ya gitmek istiyorum ama hiç bir tutarım yok! Ne olur, elinizden gelirse, bir kolayını bulursanız, bana yol göstericilik yapın! Bana da bir yol açın, imkân açın, filan dedi gitti.” “- Olur, dedim; inşallah, dedim. Allah Teâlâ bir kolayını verirse filan diyerek adamcağızın gönlünü aldım gitti.” “- Sonra. Öğle namazını kıldık, tesbihimizi çektik, dualarımızı yaptık, kalktık…” “- Baktım bir adam geldi, selam verdi:” “- Aleyküm selam! Dedim.” Adam: “- Efendim, dedi. Ben şu taraftaki, deniz kenarındaki bahçelerin bekçisiyim. Hâkim emeklisi filan Bey gönderdi beni. Selam ve hürmetleriyle birlikte bir de ricası var sizden.” “- Aleyna ve aleykümselâm, ricası nedir Hâkim Bey’in? “- Efendim Hâkim Bey’in ricası şu:” “- Ben hac borçlusuyum...

İbrahim Amca ve Cadallah Kuran (Yaşanmış Hikâye, Sonuna Kadar Okuyun...)

İbrahim Amca ve Cadallah Kuran’ın Hikâyesi   Bu kaleme aldığım, yaşanmış gerçek bir hikaye...  Mısırlı doktor Saffet Hicazi’den dinledim bir Tv kanalında... Kendisi de, olayın kahramanından bizzat dinlemiş...   İbrahim Amca bir Türk... Fransa’da yaşıyor ve mütevazı bir bakkal dükkanı var, daha doğrusu küçük bir marketi... O’ndan alışveriş yapan bir sürü site sakini var dükkanının çevresinde... Her milletten, her dinden, her renk ve ırktan pek çok insanlar...   Olayımızın kahramanı Cad, 7 yaşında bir Yahudi çocuğudur... Cad, hergün gelir ve İbrahim Amca’dan alışveriş yapar, her gelişinde de sahibine hissettirmeden(!) bir çikolatayı cebine indiriverir... Bu aylarca böyle devam eder... Birgün yine gelir, alışveriş yapar ama her zaman yaptığı gibi çikolata almaz, çıkar... İbrahim Amca, arkasından seslenir şefkatle; “Caad, bugün çikolatanı almadın ” Ve uzatır ona her zaman Cad’ın aldığı çikolatayı... Şaşırır çocuk ve; “Biliyor muydun?” der hayretle... İbrahim Amca başını ...

Fakir Kadın Ve Yahudi Avram’ın Hikâyesi

Resim
  Fakir Kadın Ve Yahudi Avram’ın Hikâyesi (İbretlik Kıssalar)                     Bayram günün yaklaşmakta olduğu bir vakit, dul ve fakir bir kadın yanında babadan yetim kalmış iki çocuğu ile güzel elbiseler satan bir hacının dükkânına girerek, Allah’ü Teâlâ rızası için yardım ister. Hacı fakir kadına yardım etmediği gibi azarlamaya başlar ve: “- Bıktım sizden nedir yeter artık. Ben sizin için mi çalışıyorum. Yardım filan etmeyeceğim, Defol şuradan!” diyerek dul ve fakir olan kadını dükkânından kovar. Hacıdan hiç ummadığı bir şekilde cevap alarak kapı dışarı edilen kadıncağız, melül, mahzun oradan ayrılıp giderken, hacının dükkânının karşısında, aynı mağazadan bir dükkânın sahibi olan Yahudi Avram, o fakir kadın ve çocuklarının ıstırabını anlar. Onlara seslenerek: “- Nedir hanım istediğin? Hacı size niçin bağırdı?” diye sordu. İmanlı ve şuurlu bir kadın olan fakir kadın, Yahudi’ye hacıyı şikâyet etmek yerine: “...