Kayıtlar

Hazreti etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Naat-ı Şerîf: O Gece Sendin Gelen Yâ Hazreti Muhammed...

Naat-ı Şerîf: O Gece Sendin Gelen Yâ Hazreti Muhammed...   Arş’ın kubbelerine adı nurla yazılan, İsmi semâda “Ahmed”, yerde “Muhammed” olan Yedi katlı göklerde Hak cemâlini bulan, Evvel-ahir yolcusu yâ Hazreti Muhammed...   Sağnak nur yağmurları inerken yedi kattan, O gece sendin gelen, ezel kadar uzaktan, Melekler her zerreye müjde verirken Hak’tan, O gece sendin gelen yâ Hazreti Muhammed...   Güneşler, o gecenin nuruna secdederken, Yıldızlar meşk içinde, kâinat vecdederken, Bütün hamd ü senalar Yüce Rabb’e giderken, O gece, sendin gelen, yâ Hazret-i Muhammed   Kâbe’de şirk taşları, putlar yere dönerken, Cehâlet bayrakları, birer birer inerken, Bin yıllık küfr ateşi, ebediyyen sönerken, O gece sendin gelen yâ Hazreti Muhammed...   O gece Save gölü, mu’cizeyle kururken, Kisra saraylarında, sütunlar savrulurken Arz’dan arş’a âlemler rahmetini bulurken O gece sendin gelen yâ Hazreti Muhammed...   Sen ki; doğum kundağı, ak bulutla örül

Yakmayan Sır

Yakmayan Sır Hazret-i Mevlânâ Rahmetullahi Aleyh, Enes bin Mâlik Radıyallâhu Anh’ten rivâyet edilen şu kıssayı edebî lisanla şöyle anlatır: Bir kimse Hazret-i Enes Radıyallâhu Anh’a misafirliğe gitmişti. O misafir hikâye etmiştir ki: Enes Hazretleri yemekten sonra peşkirinin sararmış, solmuş, kirlenmiş olduğunu gördü. Hizmetçiye; “–Şu kirli ve bulaşık peşkiri, bir an için olsun tandıra atıver.” dedi. O da hemen peşkiri, ateşle dolu tandıra attı. Misafirlerin hepsi de bu işe şaştılar; peşkirden dumanlar çıkacağını, yanıp kül olacağını bekliyorlardı. Bir müddet sonra hizmetçi, peşkiri kirlerden temizlenmiş, beyazlaşmış olarak tandırdan çıkardı. Orada bulunanlar; “–Ey azîz sahâbî!” dediler. “Bu peşkiri nasıl oldu da ateş yakmadı, üstelik bir de onu temizledi?” Hazret-i Enes Radıyallâhu Anh dedi ki: “–Hazret-i Mustafâ Sallallahü Aleyhi Vesellem bu peşkire çok defa alnını, ağzını sildi de ondan.” Ey ateşten ve azaptan korkan gönül, öyle bir el,

Hazreti Şeyh Bişri Hafi (Kaddesallahü sırrahul aziz)

Hazreti Şeyh Bişri Hafi (Kaddesallahü sırrahul aziz) Bu zatı şerifede azim bir riyazet mücahedesi vardı. Merv şehrinde doğmuş, Bağdad vilayetinde vefat etmiştir. Tevbei nasuh eylemesine sebeb şudur: Yerde bulduğu, bir kâğıt parçası üzerinde (Bismillahirrahmanirrahman) yazısını öpüp başına koydu. Miskü anber kokuları sürüp sakladı. O gece rüyasında "Ya Bişr! Sen benim adımı güzel kokularla ağırladın. Benim ululuğum ve izzetim hakkı için bende senin adını iki cihanda hoş kılacağım" kelamlarını işitip uyandı. Ağladı. İstiğfar edip nasuh tevbesi eyledi. Hak taala aşkından öyle hayran oldu ki ayağına ayakkabı giymezdi. Onun için hafi derlerdi (Hafi: yalın ayak yürüyene derler). Niçin ayakkabı giymediğini sordular. Hak taala "yer benim döşeğimdir", buyurduğu için dedi. Hatırlayınız: Peygamberizişan birisinin cenazesiyle giderken ayakları parmağı ucuyle durmuşlardır. Bu hali sahabei kirama şöylece buyurdular: "O kadar çok melaike vardı ki üzerlerine basma

Hazreti Süleyman Aleyhisselâm ve Kanadı Kırılmış Kuş

Hazreti Süleyman Aleyhisselâm ve Kanadı Kırılmış Kuş "Hz. Süleyman zamanında bir kuş, kanadını bir sofînin kırdığından şikâyet ile Hz. Süleyman ’ a gelmi ş . Hz. S ü leyman da o ku ş un ş ik â yet ç i oldu ğ u sof î yi huzuruna getirtip sormu ş : - Bak, bu kuş senden şikâyetçi. Niye bu kuşun kanadını kırdın? Sofî cevap vermiş: - Sultanım, Allah bu mahlûkatı bizim emrimize musahhar kılmıştır. Ben bu kuşu avlamak istedim, önce kaçmadı. Yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacakken kaçmaya çalıştı. O esnada da kanadını incittim. Ona kaçması için fırsat verdim, fakat o bekledi. Adeta “ Gel beni tut, ne istiyorsan yap, ” dedi. Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa hitaben demiş ki: - Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Neticede sen hakkını savunabilirdin. Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun. Kuş, Hz. Süleyman ’ a şö yle cevap vermi ş : - Efendim,

Hazreti Nevfel'in Şehadeti ve Hz. Ebu Bekir

Hazreti Nevfel'in Şehadeti ve Hz. Ebu Bekir Hazreti Peygamber Efendimiz şehidliğin mertebelerini ve Cennetteki derecesini anlatıp bir çok sözleriyle şehidleri medh ü sena etmişti. O anda eshabın içinden Nevfel Radiyallahü Anh, Efendimizin karşısına geçip: - Ya Resûlallah, ben dua edeyim, siz de amin deyin, dedi ve dua etmeye başladı. Duası şöyle idi: - Ya Rabbi Nevfel kuluna şehidlik ihsan eyle... Bu iki oğlumu yetim, annelerini dul eyle. Kılıcını kuşandı, Resûlüllah'la beraber harbe iştirak etti. Harbde çok cengâverce savaştı, bütün küffar ondan korkar oldular. Fakat Resûlüllah'ın önünde ettiği dua kabul olunmuştu. Bir ok yarasıyla yere düştü ve şehid oldu. Efendimize Nevfel'in şehadetini haber verdiler. Gelip başını dizi üzerine koydu ve: - Allah sana rahmet etsin. Yarın huzur- u İlâhi'de bu başın arşın altında ve misk kokusu içinde olacaksın, buyurdular. Abdurrahman bin Avf Peygamberimizin emriyle rida getirip cenazesini kılarak defnetti

Hazreti Hamza'nın İmanı

Hazreti Hamza'nın İmanı İslâmın baş düşmanlarından Ebû Cehil, bir gün Hazreti Resûlüllah'ı tenha bir yerde buldu, bir hayli hakaret ettikten sonra hırsını alamayarak başına taşla vurup yardı. Resûlüllah'ı, başının kanlar içinde eve gitmekte olduğunu gören bir Müslüman kadın oturup sokak ortasında ağlamaya başladı. Hazreti Hamza, o zamana kadar henüz İslâmiyeti kabul etmemişti. Sokaktan geçerken bir kadının ağlamakta olduğunu görüp, niçin ağladığını sordu. Kadın gördüklerini ona bir bir anlattı. Kadını sonuna kadar dinleyen Hazreti Hamza, doğru Ebû Cehil'in bulunduğu meclise gitti. Hazreti Hamza, pehlivan yapılı ve cüsseli bir vücuda sahipti. Onun heybetinden herkes korkar ve saygı duyardı. Ebû Cehil, Hamza'nın geldiğini görünce şüphelendi ve korkuya düştü. Çünkü Hazreti Hamza'nın yüzü gülmüyordu. Doğru, yaptıklarını avenelerine böbürlenerek anlatan Ebû Cehil'in üzerine yürüdü ve elindeki yayıyla vurmaya başladı. Bir hayli hırpaladıktan, hatta b

Hazreti Ömer Radiyallahü Anh'ın Bir Örnek Hareketi

Hazreti Ömer Radiyallahü Anh'ın Bir Örnek Hareketi Hazreti Ömer Radiyallahü Anh hilâfeti zamanında, 400 dirhem paraya muhtaç olmuş ve bu parayı da Abdurrahman b. Avf hazretlerinden istemişti. Abdurrahman b. Avf hazretleri, Hazreti Ömer Radiyallahü Anh’a, para yerine şu telkinde bulundu: — Ya Ömer Radiyallahü Anh! Parayı benden mi istiyorsun? Halbuki Beyt'ül Mal senin elindedir... Parayı oradan al, sonra iade edersin... Hayatı, adalet timsAli Radiyallahü Anh olan hazreti Ömer Radiyallahü Anh, Abdurrahman b. Avf hazretlerine şu cevabı verdi: — Ya Abdurrahman! Parayı senden istiyorum... Zira bir emri ilahî vukuunda veya borcu ödeyememe gibi bir durumda seninle helâllaşmak kolay olur. Ya mirasımdan bir miktar ayırtırım yahut helâllaşırız. Ama ben, bu borçlanmayı devlet hazinesine yaparsam, bütün Müslümanlarla helâllaşmak lâzım gelir ki, bu da mümkün değildir. O takdirde, ne benim malım onu ödemeye kafi gelir, ne de sevabım, ahirette beni kurtarır. Bu kadar ağır bi

Hazreti Peygamberimizin Annesi Âmine Validemizin Son Sözleri

Hazreti Peygamberimizin Annesi Âmine Validemizin Son Sözleri Annelerin en şereflisi, Kâinatın Efendisi Hazreti Resulü Ekrem Sallallahü Aleyhi vesellem'in mübarek validesi, bütün müslümanların annesi Hazreti Amine validemiz, Muhammed'ül - Emîn Aleyhisselâm Efendimiz henüz altı yaşında iken vefat etmişlerdir. O bahtiyar anne, Peygamberimizin babası Abdullah'la izdivaç şerefine nail olup, Server-i Kâinat, Anne rahmine düştükten sonra babasını, dünyaya gelip altı sene yaşadıktan sonra da annesini kaybetmiştir. Evladının anne ve babadan yetim kalacağını gören anneler Sultanı Amine validemiz, evlâdına ölüm döşeğinde iken şu sözleri söylemiştir: . “Ma'sum çocuk! Seni vedia-i İlâhî olarak bırakıp gidiyorum, Rabbım seni mes'ut ve mebrûk buyursun! VAli Radiyallahü Anhdenin yokluğundan me'yüs olma! Ey bir ru'yanın kurbanı olacakken, Lütfü İlâhi sayesinde, fidye-i necat ile Pençe-i cellad-ı ezelden yakayı kurtaran Abdullah'ın o ma'sûm yav

Hazreti Fatma'nın Açlığı

Hazreti Fatma'nın Açlığı Eshaptan îmran -b. Hüseyn anlatıyor Radiyallahü Anh: — Birgün Fatimatü-'z - Zehra radıyallahu anhâ hazretleri Peygamberimizin huzuruna gelmişti. Açlıktan benzinin sarardığı belliydi. Hazreti Fâtıma'nın yüzünde bir sarılık vardı. Server-i Kâinat Efendimiz hazreti Fâtıma VAli Radiyallahü Anhdemizin yüzüne baktı, gözlerinden yaş gelmişti. Mübarek ellerini Hazreti Fâtıma'nın göğsüne koyarak —Meâlen— şöyle dua etti: — Ey açları doyuran Allah’ım! Muhammed'in kızı Fâtıma'yı aç bırakma!: O anda Hazreti Fâtıma'nın yüzündeki sarılığın gitmiş olduğunu ve yerine pembeliğin gelmiş olduğunu gördüm. Sonra kendisiyle görüştüğüm Hazreti Fâtıma VAli Radiyallahü Anhdemiz, bana: “ondan sonra bir daha açlık hissetmediğini” söyledi. (Alıntı)

Hazreti Rabia'ya Evlenme Teklifi

Hazreti Rabia'ya Evlenme Teklifi Haşimî sülâlesinden olup Basra'da valilik yapan Süleyman'ın oğlu Muhammed'in günlük olarak 80 bin dirhem geliri vardı. Sağa sola ve Basra ileri gelenlerine kendisine bir aile bulmaları için mektuplar yazıyordu. Mektuplara gelen cevapta bütün dostları Rabia Hatun (Rabia-i Adeviyye)'u tavsiye ediyorlardı. Rabia Hatun hem takva hem de güzelliğiyle ün yapmıştı. Muhammed, bu veliye hanıma şöyle bir mektup yazıp evlenmek istediğini bildirdi: — Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla... Bilmiş ol kî, Allahü Teâlâ bana günlük gelir olarak 80 bin dirhem lütfetti... Bundan sonra onu 100 bin dirheme de çıkarabilirim. Evlendiğimiz takdirde sana daha pekçok şeyler de verebilirim. Evlenmek hususunda bana bir cevap ver! Rabia Hatun bu mektuba şu cevabı yazdı: — “Bismillâhirrahmanirrahiym, bilmiş ol ki, zahidlik, kalb ve bedenin huzurudur. Dünya peşinde koşmak ise, insanın elem ve kederini artırır. Mektubum sana vasıl olduktan

Hazreti Hatice Radiyallahü Anha'nın Büyüklüğü

Hazreti Hatice Radiyallahü Anha'nın Büyüklüğü Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem Hazreti Hatice validemizi çok severlerdi. Hatta Hazreti Hatice yaşlı olduğu halde hayatta olduğu müddetçe başka kadınla evlenmemişlerdir. Risalet timsali Efendimiz Hatice Radiyallahü Anha   annemizin ismini çok zikreder, onun büyüklüğünden sık sık misâller verirdi. Bir gün yine Hazreti Hatice'den bahsediyorlardı. Hazreti Âişe Radiyallahü Anha   validemiz de oradaydı. Hadiseyi Âişe radıyaîlahu anhâ validemiz şöyle anlatıyor: — Resûlüllah yine Hazreti Hatice'den bahsetti... Bu bahis benim damarıma dokunmuştu. “O yaşlı bir kadındı şimdi Allah Celle Celâlüh sana daha iyisini ve daha güzelini vermiştir.” dedim. Hazreti Resulü Ekrem Sallallahü Aleyhi Vesellem bu sözü benden duyunca çok kederlendi, üzüldü. Hatta kızmıştı... Kızgınlığından tüyleri diken diken olmuştu. Buyurdular ki: — Vallahi öyle değil! Ben ondan daha iyi bir kadına kavuşmadım... O bana inanmış bir hatundu.

Cennete İlk Giren Kocasına Sadık Kadındır

Cennete İlk Giren Kocasına Sadık Kadındır Hazreti Fatıma-tüz Zehra Radiyallahü Anha Hazretleri bir gün babası Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem'e: — Babacığım Cennet’e en önce kadınlardan kim girecek? Diye sordu. Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem: — Falan mahallede bir kadın var. O kadın ilk Cennet’e girecek kadındır, buyurdular. Hazreti Fatıma Radiyallahü Anha çok merak etmişti: — Benden de mi evvel girecek babacığım? Diye sordu. Hazreti Peygamberimiz: — Senden de evvel girecek, istersen git de bir tanış. O zaman sen de neden önce onun gireceğini öğrenirsin, buyurdular. Hazreti Fatıma Radiyallahü Anha'nın o kadın hakkındaki merakı iyice artmıştı. Bir gün kadının evini sora sora buldu, kapısını çaldı, içerden ihtiyar bir kadın sesi duyuldu: — Kim o? Hazreti Fatıma Radiyallahü Anha, kendisini tanıtıp görüşmek istediğini söylediğinde kadın: — Canım sana feda ey Allah Resulünün kızı. Sizinle çok görüşmek arzu ederdim. Fakat dışarı çıkmadığım