Kayıtlar

hepimiz etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Hepimiz Bir Yolcuyuz...

Hepimiz Bir Yolcuyuz... Yahya Kemal Beyatlı, Sessiz gemi isimli şiirinde "Artık demir almak günü gelmişse zamandan, meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan." diyerek, ölümden itibaren geri dönüşü olmayan bir yolculuktan bahseder. Peki o yolculuk gerçekte ne zaman başlıyor ve bu yolculukta gemiyi batırmadan, rotayı şaşmadan nasıl seyahat edilir? Peygamber efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem. bir hadisi şeriflerinde bizleri ikaz ediyor. Hepimiz bir yolcuyuz ve ruhlar âleminden başlayarak ana rahmine inmemizle devam eden ve nihayeti olmayan bir yolculuk. Uçakla seyahat ederken, yanınızdaki kişiye dönüp sorsanız, nereden bindiniz ve nereye gidiyorsunuz? Şeklinde. O da size " bilmiyorum " dese gülersiniz ve Allah selamet versin der geçersiniz. Evet, hepimiz de bu dünyada birer yolcuyuz. Ve bu yolculuk dünyadaki tüm yapılan yolculuklardan daha önemli. Ve bu öyle bir yolculuk ki, geminin motorları da dümeni de herkesin kendi önünde. Yani rahat bir seyahat

Hepimiz Aslında Çatlak Kovalarız

Hepimiz Aslında Çatlak Kovalarız Hindistan’da bir sucu, boynuna astığı uzun bir sopanın uçlarına taktığı iki büyük kovayla su taşırmış. Sağlam olan kova her seferinde ırmaktan efendisinin evine ulaşan uzun yolu dolu olarak tamamlarken, çatlak kova içine konan suyun sadece yarısını eve ulaştırabilirmiş. Bu durum iki yıl boyunca her gün böyle devam etmiş. Sucu her seferinde efendisinin evine 1,5 kova su götürebilmiş. Sağlam kova başarısından gurur duyarken, zavallı çatlak kova görevinin sadece yarısını yerine getiriyor olmaktan dolayı utanç duyuyormuş. İki yılın sonunda bir gün çatlak kova ırmağın kıyısında sucuya seslenmiş: “İki yıldır çatlağımdan su sızdırdığımdan dolayı görevimin yarısını yerine getirebildiğim için kendimden utanıyor ve senden özür diliyorum.” demiş. Sucu şöyle demiş: “Patronun evine dönerken yolun kenarındaki çiçekleri fark etmeni istiyorum.” Gerçekten de tepeyi tırmanırken patikanın bir kenarındaki yabani çiçekleri ısıtan güneşi görmüş. Faka

GERÇEK TEDBİR BUDUR

Gerçek Tedbir Budur Hepimiz çocuklarımızdan şikâyet ederiz. Hatta böyle giderse herkes şikâyetçi görünüyor. Fakat hiçbirimiz kendi hatalarına bakmaz . “Zamane çocuğu” der geçer. “Zamane çocuğu” ne demekse öyle garip bir ucubedir ki, yapılan gayri meşru işleri bile meşrulaştırmaktadır. Hacı hoca bile çocuğunun işlediği haramlar karşısında “Ne yapalım zamane çocuğu”  deyip işin içinden sıyrılmaktadır. Acaba geçmiş zamanla şimdiki zaman arasında ne fark vardır? Eskiden dünya kendi etrafında ve güneş etrafında kaç saatte dönüyordu, şimdi kaç saatte dönüyor? Bakıyoruz hiçbir fark yok. Yüce Rabbimiz öyle güzel ayarlamış ki, ona bizim aklımız ermez. On milyar yıl öncesi de aynı, şimdi de aynı. O zaman fark nerde? Fark bizde, fark bizim yaşayışımızda, güzel İslâmiyet’i kendi nefsimizin sapık ideallerine uydurmak isteyişimizde. Çocuğumuz daha anne karnına düşmeden önce ve sonra yaptığımız tüm olumlu ve olumsuz davranışlar doğacak çocuğun huy ve karakterine yansımaktadır. Bugünkü bilim

Zamane Çocuğu

Zamane Çocuğu Küçük Afacan elinde bir kutu şekerle parka gitmiş, bir banka oturmuş, etrafa bakınırken şekerleri ard arda ağzına atıyormuş. Yanındaki banka oturan yaşlı adam çocuğa bakmış bakmış ve... “Evladım, şeker güzeldir ama çok yemek zararlıdır... Hem dişlerin çürür, hem yüzünde sivilce çıkar, hem de şişmanlarsın...” Çocuk bunun üzerine adama dönmüş: “Benim dedem 107 yaşına kadar yaşadı...” Adam: “Yaa…!” Demiş…   “Yani deden de mi çok şeker yerdi?” “Hayır, her şeye burnunu sokmazdı!”