Kayıtlar

da etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Karınca da İrşad Eder

Karınca da İrşad Eder   Bir Hak dostu: “- Beni bir kedi irşat etti!” der. Tasavvuf kitaplarında Timurlenk’le alakalı şöyle bir hadise anlatılır: Timurlenk bir gün bir koyun çalar. Timurlenk’in başlangıcı koyun hırsızıdır. Osmanlı’dan Anadolu’yu çalması onun ikinci işidir. Koyunlarından birinin çalındığını gören çoban, sadağından bir ok çıkararak atar ve ok Timurlenk’in ayağına saplanır. Bu sebeple topal kalır. Daha sonra o: “- Benden hiçbir şey olmaz.” diyerek bedbin, ümitsiz ve kalbi kırık bir şekilde bir harabeye giderek orada dinlenir. Bu sırada gözüne bir karınca takılır. Karınca büyükçe bir saman çöpünü sırtlanmış, yüksekçe bir yere tırmanıyor. Tırmanma esnasında çöpü düşürüyor. Sonra tekrar alıp yine deniyor. Ta hedefine varıncaya kadar bu işlemi defalarca devam ettiriyor. Bu manzarayı seyreden Timurlenk: “- Ben bu karıncadan daha aciz değilim. Ben de başarılı bir insan olacağım.” der. Tasavvuf ehli buradan bir karıncanın insana ışık tutabildiğini çıkarır.

Sultanım Kapında Bana da Yer Ver

  Sultanım Kapında Bana da Yer Ver   Çözülür dizimin bağı çözülür; Sultanım ismini duyduğum zaman... Gözyaşlarım sıra sıra dizilir; İsmini ağzıma aldığım zaman... Ezilir bedenim, ruhum ezilir; Sultanım ismini duyduğum zaman...   Sultanım kapında bana da yer ver; Sancağın altına girdiğim zaman... Ne olur boynumu bükük bırakma; Mahşer günü sana geldiğim zaman...   Bükülü bellerim, dilim tutulur; Yüreğime kızgın hançer sokulur; Kurudu dudaklarım, nutkum alınır; İsmini ağzıma aldığım zaman... Ciğerlerim parça parça bölünür; Sultanım ismini andığım zaman...   Sultanım kapında bana da yer ver; Sancağın altına girdiğim zaman... Ne olur boynumu bükük bırakma; Mahşer günü sana geldiğim zaman...

Bu Da Geçer Yâ Hû!

  Bu Da Geçer Yâ Hû!   Ârif zâtlar, hayatın acı-tatlı sürprizleriyle karşılaştıklarında; “Bu da geçer yâ Hû!” derler. Bu ifade kula şöyle seslenir: “– Ey insan! Sana gelen hüzünler de sevinçler de birer misafirdir. Sakın onları dâimî zannetme! Başına gelen fânî sıkıntılara çok üzülme, çünkü onlar gidicidir. Nâil olduğun fânî lezzetlere de fazla sevinme, zira onların da bekāsı yoktur…” Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerim’de “müslüman ve mü’min” tabirleri yanında başka sıfatlar zikretmiştir. Müttakî (takvâya eren), muhsin (ihsan şuuruyla yani ilâhî kameranın altında olduğunun idrâki içinde yaşayan), muhlâs (ihlâsa erdirilmiş), mukarreb (Cenâb-ı Hakk’a kalben yakınlaşmış), sâbikûn bi’l-hayrât (hayırlarda yarışarak öne geçen) ve benzeri bu sıfatlar, mü’minlere bir ufuk verir. Mânevî terakkî sonsuzdur. Zirvesi, Allah Rasûlü Sallallâhu Aeyhi Vesellem Efendimiz’dir. Mü’minlere; İslâm’ın bu derûnî vasıflarını kazandırmak için tesis edilen dergâhlarda, tezkiye-i nefs ve tasfiye-i kalp eği

Kahrın da Hoş Lütfun da Hoş

  Kahrın da Hoş Lütfun da Hoş   Câna cefa kıl ya vefa, Kahrın da hoş lütfun da hoş... Ya dert göster ya da deva, Kahrın da hoş lütfun da hoş...   Hoştur bana senden gelen, Ya hil’at ü yahut kefen, Ya taze gül yahut diken, Kahrın da hoş lütfun da hoş...   Gelse celâlinden cefa, Yahut cemalinden vefa, İkisi de câna safa, Kahrın da hoş lütfun da hoş...   Ger bağ u ger bostan ola, Ger bend u ger zindan ola, Ger vasl ü ger hicran ola, Kahrın da hoş lütfun da hoş...   Ey padişah-ı lem yezel Zât-ı ebed hayy-ı ezel Ey lütfu bol kahrı güzel Kahrın da hoş lütfun da hoş...   Ağlatırsın zâri zâri, Verirsen Cennet ü huri, Lâyık görür isen nârı, Kahrın da hoş lütfun da hoş...   Gerek ağlat gerek güldür, Gerek dirgür gerek öldür, Bu Âşık hem sana kuldur, Kahrın da hoş lütfun da hoş...   İbrahim Tennurî Kuddise Sirrûh (ö. 1482)   Câna cefa kıl ya vefa:  Bana cefa çektirsen de rahatlık versen de... Ya hil’at ü yahut kefen:

Allah’ü Teâlâ Onları Sever, Onlar Da Allah’ü Teâlâ’yı...

  Bir kimse, Allah’ü Teâlâ’yı, Rasulünü ve evliyasını seviyorsa, bilsin ki onlar da kendisini seviyor demektir. Büyüklerle, Allah adamlarıyla beraber olmak için, onları sevmek yeter. Ancak, hiçbir ibadet yapmayan ve hiçbir günahtan sakınmayan büyükleri asla sevemez. Seven sevdiğine itaat eder. Onlar gibi olamayız ama elimizden gelen gayreti göstermemiz şarttır... Hindistan evliyasının büyüklerinden Abdülaziz Dehlevi Kuddise Sirrûh hazretleri buyuruyor ki: Cenab-ı Hakkın rızasına kavuşmak, şeytanın aldatmasından kurtulmak için, silsile itibarıyla hocaları Resulullah efendimize dayanan bir evliyayı sevmek, onun tarafından sevilmek gerekir. Hadis-i şerifte, (Evliyanın kalbi nazargâh-i ilahidir. Böyle bir kalbde bulunana Hak teâlâ rahmet eder) buyuruluyor. Böyle bir kalbe girdikten sonra, maksadına kavuşmadan ölen kimse, kurtuluşa ermiş demektir; çünkü Kur'an-ı kerimde mealen, (Allah ve Resulüne hicret etmek üzere evinden ayrılıp yolda iken ölen, maksadına varmış gibi mükâfat

Ne Kadar Malım Mülküm Çok Olsa da…

    Hasan efendi adıyla meşhur bir ihtiyar vardı. Yaratılış gayesini iyi bilirdi. Ömrünü dinine hizmet etmekle geçirmişti. Mum dibine ışık vermez misali oğluna ne kadar nasihat etmişse de oğlu söz dinlememişti. Ölüm döşeğindeyken oğlunu çağırıp der ki: “- Oğlum bugüne kadar hiç bir nasihatimi dinlemedin. Son bir arzum var onu bari yerine getir!” Oğlu merakla sorar: “- Son arzun nedir baba?” Ben ölünce yıkandıktan sonra daha kefenlenmeden hocadan müsaade iste babamın vasiyeti var de ayaklarıma çorap giydir? “- Baş üstüne babacığım. Bir çift çorabın ne kıymeti var. Söz veriyorum vasiyetini yerine getireceğim.” İhtiyar baba sevdiği bir arkadaşını da çağırıp ona der ki: “- Bu mektubu ben ölüp defnedildikten sonra oğluma vermeni rica ediyorum.” Arkadaşı kabul ederek mektubu alır. Gün gelir ihtiyar Hasan Efendi fâni dünyadan baki âleme göç etmek üzere vefat eder. Meyyit yıkanıp kefenleneceği zaman oğlu elinde bir çift çorapla gelir. Hoca efendiye babasının vasiyetini an

Kahrın da Hoş Lütfun da Hoş

  Cana cefa kıl ya vefa Kahrın da hoş, lütfun da hoş, Ya dert gönder ya deva, Kahrın da hoş, lütfun da hoş.   Hoştur bana senden gelen: Ya hilat-ü yahut kefen, Ya taze gül, yahut diken.. Kahrın da hoş, lütfun da hoş.   Gelse celalinden cefa Yahut cemalinden vefa, İkisi de cana safa: Kahrın da hoş, lütfun da hoş.   Ger bağ-u ger bostan ola. Ger bendü ger zindan ola, Ger vasl-ü ger hicran ola, Kahrın da hoş, lütfun da hoş.   Ey padişah-ı Lemyezel! Zat-ı ebed, hayy-ı ezel! Ey lutfu bol, kahrı güzel! Kahrın da hoş, lütfun da hoş.   Ağlatırsın zari zari, Verirsen cennet-ü huri, Layık görür isen nari, Kahrın da hoş, lütfun da hoş.   Gerek ağlat, gerek güldür, Gerek yaşat gerek öldür, Aşık Yunus sana kuldur, Kahrın da hoş, lütfun da hoş.   Yunus Emre Kuddise Sirrûh

Biraz da Namaz Kılsak

Bir gece Ebu Musa el-Eş'arî Radiyallahü Anh yatsı namazından sonra Hz. Ömer Radiyallahü Anh'ın yanına geldi. Hz. Ömer Radiyallahü Anh: "- Bu saatte ne arıyorsun?" diye sordu. Ebu Musa Radiyallahü Anh: "- Seninle konuşmak için geldim" dedi. Hz. Ömer Radiyallahü Anh: "- Konuşmak için vakit geç değil mi?" deyince de: "- Fıkhî bir meseleyi görüşmek istiyordum" karşılığını verdi. Bunun üzerine oturdular ve uzun bir süre konuştular. Bir ara Ebu Musa Radiyallahü Anh: "- Ey Mü'minlerin Emîri! Biraz da namaz kılsak" diyecek olduysa da Hz. Ömer Radiyallahü Anh: "- Biz zaten şu anda namazdaymışız gibi sevap kazanıyoruz" diyerek konuşmayı sürdürdü. [Hz. Ömer Radiyallahü Anh: Böylece ilmin önemini vurgulamış oldu.] (Kenz)

Biraz da Namaz Kılsak

  Biraz da Namaz Kılsak   Bir gece Ebu Musa el-Eş'arî Radiyallahü Anh yatsı namazından sonra Hz. Ömer Radiyallahü Anh'ın yanına geldi. Hz. Ömer Radiyallahü Anh: "- Bu saatte ne arıyorsun?" diye sordu. Ebu Musa Radiyallahü Anh: "- Seninle konuşmak için geldim" dedi. Hz. Ömer Radiyallahü Anh: "- Konuşmak için vakit geç değil mi?" deyince de: "- Fıkhî bir meseleyi görüşmek istiyordum" karşılığını verdi. Bunun üzerine oturdular ve uzun bir süre konuştular. Bir ara Ebu Musa Radiyallahü Anh: "- Ey Mü'minlerin Emîri! Biraz da namaz kılsak" diyecek olduysa da Hz. Ömer Radiyallahü Anh: "- Biz zaten şu anda namazdaymışız gibi sevap kazanıyoruz" diyerek konuşmayı sürdürdü. [Hz. Ömer Radiyallahü Anh: Böylece ilmin önemini vurgulamış oldu.] (Kenz)

ABD’li Yetkililer Açıklıyor: “Türkiye Daha da Güçlenecek!”

ABD’li Yetkililer Açıklıyor: “Türkiye Daha da Güçlenecek!”   •      Afganistan’dan çekiliyoruz, “Türkiye daha da güçlenecek!” •      Irak’tan, Suriye’den çekilirsek; “Türkiye daha da güçlenecek!” •      Terör örgütleri PKK, PYD, KCK, DHKP/C, İŞİD… desteklemezsek; “Türkiye daha da güçlenecek!” •      Türkiye’de İslâmiyet’e dönüş hızlanıyor; “Türkiye daha da güçlenecek!” •      Türkiye’deki muhalefeti desteklemezsek; “Türkiye daha da güçlenecek!” •      S400’lerin kurulumun önleyemezsek; “Türkiye daha da güçlenecek!” •      Türkiye savunma sanayisi ve ekonomisi hızla gelişiyor; engelleyemezsek “Türkiye daha da güçlenecek!” •      Bu liste uzayıp gidiyor. Bunu açık açık söylüyorlar… •      Ey Kâfir ABD, AB! Ey Siyonist İsrail… Ne kadar korkarsanız korkun! Artık Türkiye güçleniyor… •      Rabbim birlik ve beraberliğimizi daim eylesin!

Kahrında Hoş Lutfun Da Hoş

  Kahrında Hoş Lutfun Da Hoş   Cana cefa kıl ya vefa Kahrın da hoş, lutfun da hoş, Ya derd gönder ya deva, Kahrında hoş, lutfun da hoş.   Hoştur bana senden gelen: Ya hilat-ü[1] yahut kefen, Ya taze gül, yahut diken… Kahrında hoş lutfun da hoş.   Gelse celâlinden cefa Yahut cemalinden vefa, İkisi de cana safa… Kahrın da hoş, lutfun da hoş.   Ger bağ-u ger bostan ola. Ger bendü ger zindan ola, Ger vasl-ü ger hicran ola, Kahrın da hoş, lutfun da hoş.   Ey padişah-ı lemyezel! [2] Zat-ı ebed, hayy-ı ezel! Ey lutfu bol, kahrı güzel! Kahrında hoş, lutfun da hoş.   Ağlatırsın zari zari, Verirsen cennet-ü huri, Lâyık görür isen nari, Kahrında hoş, lutfun da hoş.   Gerek ağlat, gerek güldür, Gerek yaşat gerek öldür, Aşık Yunus sana kuldur, Kahrında hoş, lutfun da hoş. Yunus Emre Kuddise Sirrûh   [1] Hilat: Padişahların, gönül almak, ödüllendirmek için birine giydirdikleri değerli kumaş veya kürkten yapılmış kaftan. Yüks