Bu Da Geçer Yâ Hû!

 Bu Da Geçer Yâ Hû!

 

Ârif zâtlar, hayatın acı-tatlı sürprizleriyle karşılaştıklarında; “Bu da geçer yâ Hû!” derler. Bu ifade kula şöyle seslenir:

“– Ey insan! Sana gelen hüzünler de sevinçler de birer misafirdir. Sakın onları dâimî zannetme! Başına gelen fânî sıkıntılara çok üzülme, çünkü onlar gidicidir. Nâil olduğun fânî lezzetlere de fazla sevinme, zira onların da bekāsı yoktur…”

Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerim’de “müslüman ve mü’min” tabirleri yanında başka sıfatlar zikretmiştir.

Müttakî (takvâya eren), muhsin (ihsan şuuruyla yani ilâhî kameranın altında olduğunun idrâki içinde yaşayan), muhlâs (ihlâsa erdirilmiş), mukarreb (Cenâb-ı Hakk’a kalben yakınlaşmış), sâbikûn bi’l-hayrât (hayırlarda yarışarak öne geçen) ve benzeri bu sıfatlar, mü’minlere bir ufuk verir.

Mânevî terakkî sonsuzdur. Zirvesi, Allah Rasûlü Sallallâhu Aeyhi Vesellem Efendimiz’dir.

Mü’minlere; İslâm’ın bu derûnî vasıflarını kazandırmak için tesis edilen dergâhlarda, tezkiye-i nefs ve tasfiye-i kalp eğitimi verilir. Bu dergâhların duvarları dahî, hikmetli levhalarla tezyin edilerek, insanları îkaz eder. O levhalardan biri de, bize teslîmiyet, sabır ve rızâyı anlatan şu hikmetli sözdür:

 

Bu da geçer yâ hû!.. بو ده كچر يا هو

Bu ifade, hem fânîliği hatırlatmakta hem de dert ve gamların geçici olduğunu ifade ederek teselli etmektedir.

“Bu da geçer yâ Hû!” ifadesi, kula şöyle seslenir:

“– Ey insan! Sana gelen gamlar ve sürurlar sende bir misafirdir. Sakın onların dâimî olduğunu zannetme!

Gelen fânî gamlara üzülme, çünkü onlar gidicidir.

Fânî sürurlara da sevinme; zira onların da bekāsı yoktur.

Yani sen bir misafirhânesin ki, gamlar ve sürurlar da senin gelip geçici birkaç günlük ziyaretçilerindir.

Dertlenip kederlenmene vesile olan misafirhânedeki eşyalar ise, yalnız senin değildir. Senden sonrakilere de aittir. Sanki bir devre mülktür. Bunun için onlar hakkında gam ve keder deryâsında boğulmaya değmez!”

Es‘ad Erbîlî Hazretleri ise bütün ömrünün mânevî iptilâlarla geçmesini şiirinde şöyle ifade eder:

“Ne yerden kârbân-ı gam geçer olsa, konar bende.

Belâ râhında şimdi bir muayyen menzil oldum ben.”

“Nereden bir gam kervanı geçse, bende konaklar. Belâ / imtihan yolunda, bilinen bir konaklama yeri oldum artık!.. (Bütün mânevî imtihanlar, musîbetler ve çileler; ardı ardına benim başıma gelmekte.)”

Bunun îzâhı şöyledir:

Peygamberlere ve Hak dostlarına terfî-i derecât için hayatları boyunca birçok çile ve imtihanlar gelir.

Peygamberimiz;

“En çok çile çemberinden geçen peygamber, benim.” (Bkz. Tirmizî, Kıyâmet, 34/2472) buyurmuştur.

Halk arasında kahır gibi gözüken gamlar ve elemler, Hak âşıkları için büyük bir lutf-i ilâhîdir. Mahzun ve mağmum gönüller, Hakk’ı daha çok hatırlarlar. Teslîmiyet pınarından gıdâlanırlar. Hak Teâlâ da, bu yakınlık mukabilinde onlara müstesnâ lütuflarda bulunarak gönüllerini şâd eyler.

 

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2016 Ay: Ekim Sayı: 140

İslam ve İhsan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis