Kayıtlar

gider etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Benim Yüzümden Cehennem’e Giderse…

Benim Yüzümden Cehennem’e Giderse…   Adamın biri Muhyiddîn-i Arabî Kuddise Sirrûh Hazretlerine yemek ikram etmişti. Mübarek sabaha kadar yemeğe dokunmadı. Sonra sabah olunca yemekten yemeye başladı. Adam telâşla sordu.             “- Efendim akşamdan beri yemeğe hiç dokunmadınız, şimdi yemenizin hikmeti neydi?” Buyurdu ki: “- Bana düşman olan biri vardı, günde bin defa “Allah Teâlâ Muhyiddin'e lânet etsin!” diye beddua ederdi. O dün gece vefat etti, onun ruhuna hatim indirdim!” buyurdu. “- Efendim o size düşman olmuşken ve size günde bin defa lânet okuyorken siz ise ona hatim gönderiyorsunuz, bunun hikmeti nedir?” Buyurdu ki: “- Yarın mahşer gününde bu kimse bize düşmanlığından dolayı Cehennem’e düştüğünde ve ben Allah Teâlâ Rasûlü Sallallahü Aleyhi Vesellem’in yanındayken Efendimiz: ‘Ümmetimden bu kişi senden dolayı Cehennem’e gitti!’ derse, ben Efendimize Sallallahü Aleyhi Vesellem’e ne cevap verebilirim? Düşünce...

Bir Kapıya Bir Kere Gidersin

Bir Kapıya Bir Kere Gidersin   Bir kapıya bir kere gidersin, ikincisinde utanırsın… Ama bir kapı var her gün gidersin, Lâkin asla DOYAMAZSIN… Çünkü bilirsin, seni KAPISINDAN kovmayacak… Bir tek “O” vardır. “O” da âlemlerin Rabbi, Allah’ü Teâlâ’dır. Hâşa, sümme hâşa! Hem gidecek başka kapı mı var? Her gün, her saat Rabbine içini dökersin… 24 saat açık, hep açık, ömür boyu açık… Bir “O” sıkılmaz senden… Bir “O” affeder seni… Bir “O“ yüzüne vurmaz AYIPLARINI... Binlerce kez tevbe etsen, binlerce kez tevbeni bozsan… Yine “O”na gidersin… Seni yine kovmaz, affeder… O” yüce Yaratan’ın ne sevgisine ne aşkına doyamazsın… Elhamdü lillâh! Elhamdü lillâh! Elhamdü lillâh! Sonsuz kere sonsuz, hamdü senalar olsun… Elhamdü lillâh!

Kararlıysan Gider Vurursun!

  Kararlıysan Gider Vurursun!   ABD eski Dışişleri Bakanlarından Henry Kissinger’in “Çöl tilkisi” diye nitelediği Hafız Esad, Türkiye’ye karşı Kürt kartını kullanmak için kendi iktidarı döneminde Bekaa Vadisi'ni PKK’ya tahsis etmişti. Eli kanlı teröristlere siyasi ve fiziki olarak yataklık yapıyordu. PKK’ya lojistik destek veren baba Esad, askeri eğitim için de komutan sağlıyordu. PKK’lılar da Kandil yerine o günlerde Bekaa Vadisi’ni “idman sahası” olarak kullanıyordu. Türkiye'yi bölmek için PKK'yı Suriye’de ağırlayan Esad yönetimi, örgüt elebaşı Abdullah Öcalan’ı da Şam’da saklıyordu. Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 1993 yılında Şam'a gitti. Ziyarette Hafız Esad'a, “Öcalan'ın Şam'da oturmaya ve Türkiye'deki kanlı eylemleri yönetmeye devam ettiğini, bunun komşuluğa sığmadığını, bebek katilinin derhal tutuklanması ve Türkiye'ye verilmesi gerektiğini” söyledi. Demirel’in sözlerini umursamayan baba Esad, “Haberim yok” diyerek...

Elden Gider

  Sâkıyâ mey sun ki eyyâm-ı bahâr elden gider Hâtem-i câm-ı şarâb-ı hoş-güvâr elden gider   (Ey saki! Bize aşk kadehi sun. Bir gün bu bahar günleri geçip gider. Hoş içimli şarabın cömertliği bir gün elden gider.)   Aç gözün dünyâya meyl itme sakın ey haste-dil Sanma bu nakd-i hayâtı pâydâr elden gider   (Ey hasta gönüllü âşık! Gözünü aç! Sakın dünyaya meyletme. Sen bu nakit değerindeki hayatı ebedî, kalıcı sanma. Elbet bir gün elinden çıkacak.)   İrişür bir dem ki murg-ı cânunı sayd eyleyüp Nâgehân şehbâz-ı ömr-i bî-karâr elden gider   (Öyle bir zaman gelir ki gönül kuşunu avlayıp birden bire kararsız ömrünün avcısı elden gidiverir.)   Taşlıcalı Yahyâ Kuddise Sirrûh

Baban Giderse…

  Baban Giderse…   Başı dumanlı dağın gider, Atan gider, sırtın gider. İki kapılı bu handa, Menzile erişen yolun gider.   Baban giderse; Darda yetişen elin gider, Aklın gider, canın gider. Şu dağlanmış yüreğinde, Çocuk kalan yanın gider.   Baban giderse; Öpülecek elin gider. Bayram gider…   Can Yücel

Çeke Geldi Çeke Gider

  Çeke Geldi Çeke Gider   Aşkın odu ciğerimi, Yaka geldi yaka gider. Garip başım bu sevdayı, Çeke geldi çeke gider…   Kar etti firak canıma, Aşık oldum cananıma, As zencirin dost boynuna, Taka geldi taka gider…   Sadıklar durur sözüne, Gayrı görünmez gözüne, Bu gözlerim dost yüzüne, Baka geldi baka gider..   Bülbül eder ah-ü figan, Hasret ile yandı bu can, Benim gönülcüğüm ey can, Hakk’a geldi Hakk’a gider…   Arada olmasın asi, Onulmaz bağrımın başı, Gözlerimin kanlı yaşı, Aka geldi aka gider…   Miskin Yunus’un sözleri, Efgan eder bülbülleri, Dost bahçesinin gülleri, Koka geldi koka gider…   Yunus EMRE Kuudise Sirrûh

Ne Verirsen Elinle O da Gider Seninle…

Ne Verirsen Elinle O da Gider Seninle… Sık sık evinin kapısını çalıp: “- Ne verirsen elinle, o da gider seninle!” diye bir şeyler isteyen dilenciden bıkıp, oldukça rahatsız olan evin hanımı, bir gün yine aynı dilenci kapısını çaldığında ondan kurtulmaya karar verir. Dilenciye biraz beklemesini söyleyip mutfaktan bir ekmek alır ve ortasından yararak arasına peynir, zeytin yerleştirir. Tabii bu arada arasına haşarat öldürmede kullandığı kuvvetli zehirden dökmeyi de ihmal etmez. Dışarıya çıkıp ekmeği dilenciye uzattığında: Dilenci: “- Ne verirsen elinle, o da gider seninle!” deyip evden ayrılır. Artık dilenciden kurtulacağını sanan kadın: “- Bakalım bundan sonra o saçma sözlerle kimseyi rahatsız edebilecek misin?” diyerek söylenir. İyice acıkan dilenci, ileride bir caminin şadırvanında biraz önce kendisine verilen ekmeği çıkarıp tam yiyeceği esnada elini yüzünü yıkamakta olan bir askerin kendisine baktığını görür. Askerin halinden, yoldan geldiği ve yorgunluğu anlaşı...

Biz Dünyadan Gider Olduk

Biz Dünyadan Gider Olduk Biz dünyadan gider olduk, Kalanlara selam olsun, Bizim için hayır dua Kılanlara selam olsun! Ecel büke belimizi, Söyletmeye dilimizi, Hasta iken halimizi Soranlara selam olsun! Tenim ortaya açıla Yakasız gömlek biçile, Bizi bir an vech ile Yuyanlara selam olsun! Azrail alır canımız, Kurur damarda kanımız, Yayılacak kefenimiz, Saranlara selam olsun! Gider olduk dostumuza, Eremedik kastımıza, Namaz için üstümüze Duranlara selam olsun! Sözdür söylenir araya, Kimse değmez bu yaraya, İletip bizi mezara Koyanlara selam olsun! Âşık odur Hakk'ı seve, Hak derdine kıla deva, Bizim için hayır dua, Kılanlara selam olsun! Dünyaya gelenler gider, Asla gelmez yola gider, Bizim halimizden haber Soranlara selam olsun! Âşık Yunus söyler sözü, Kan yaş ile dolu iki gözü, Bilmeyen ne bilsin bizi, Bilenlere selam olsun! Yunus Emre Kuddise Sirrûh

Bir köpeği de çağırsanız gelir, kovsanız gider!”

Bir köpeği de çağırsanız gelir, kovsanız gider!” Büyüklerden Ebu Osman El-Hayri’yi ziyafete davet ettiler. Davet yerine vardığı zaman kendine “- Kusura bakma, çok insan geldi seni kabul edemeyeceğiz!” dediler. Az gidince tekrar çağırdılar. Gelince tekrar, kabul edemeyeceklerini bildirdiler. Böyle birkaç defa çağırıp geri döndürdükten sonra; “- Biz seni denemek için bunu yaptık. Gerçekten güzel ahlaklıymışsın!” dediler. Cevabında buyurdu ki: “- Bu ahlâk o kadar güzel midir? Bir köpeği de çağırsanız gelir, kovsanız gider!” Kıssadan Hisse: Mübarek salih zat kendine hiçbir övünç payı çıkarmıyor… İslâm büyüklerinin ahlâkı böyleydi. Övseniz de kötüleseniz de davranışları değişmezdi…

O Diyardan Gider Olur

O Diyardan Gider Olur Ma’ruf biran kendini çok yalnız hisseder, alır başını uzaklara gider. O devirde yokluk kıtlık vardır. Hayat herkes için zor ama evini terkeden bir çocuk için daha zordur. Niye öyle yapar bilinmez, Kûfe’ye yönelir. Hava sıcak, yollar dikenli ve taşlıdır. Elbiseleri ipliklenir, çarıkları parçalanır. O yıllarda yolcular mescidlerde mola verirler. Hem namaz kılar, hem de bir miktar dinlenirler. Müslümanlar yolcu duasının makbûl olduğuna inanır misafirlere ekmek, şerbet ya da meyve ikram ederler. Sofralarına oturanlara meşreplerini ve mezheplerini sormazlar. Kim olsa koluna girer, “Lütfen buyrun” derler. Bu karşılıksız hizmet Ma’ruf’u çok etkiler. Artık sadece mescidlere sokulur. Kah hasır üstünde uyur, kah sofralarına oturur. Küçük çocuk yorucu bir yolculuktan sonra Kûfe’ye varır. Yine gözüne kestirdiği bir mescide yaklaşır. Şadırvanda elini yüzünü yıkar. Artık bitmiştir, eğer içeride bir kuytu bulabilir ve azıcık kestirebilirse kendini iyi hissedecektir. Se...

GERÇEK TEDBİR BUDUR

Gerçek Tedbir Budur Hepimiz çocuklarımızdan şikâyet ederiz. Hatta böyle giderse herkes şikâyetçi görünüyor. Fakat hiçbirimiz kendi hatalarına bakmaz . “Zamane çocuğu” der geçer. “Zamane çocuğu” ne demekse öyle garip bir ucubedir ki, yapılan gayri meşru işleri bile meşrulaştırmaktadır. Hacı hoca bile çocuğunun işlediği haramlar karşısında “Ne yapalım zamane çocuğu”  deyip işin içinden sıyrılmaktadır. Acaba geçmiş zamanla şimdiki zaman arasında ne fark vardır? Eskiden dünya kendi etrafında ve güneş etrafında kaç saatte dönüyordu, şimdi kaç saatte dönüyor? Bakıyoruz hiçbir fark yok. Yüce Rabbimiz öyle güzel ayarlamış ki, ona bizim aklımız ermez. On milyar yıl öncesi de aynı, şimdi de aynı. O zaman fark nerde? Fark bizde, fark bizim yaşayışımızda, güzel İslâmiyet’i kendi nefsimizin sapık ideallerine uydurmak isteyişimizde. Çocuğumuz daha anne karnına düşmeden önce ve sonra yaptığımız tüm olumlu ve olumsuz davranışlar doğacak çocuğun huy ve karakterine yansımaktadır. Bugünkü bi...

Zamane Çocuğu

Zamane Çocuğu Küçük Afacan elinde bir kutu şekerle parka gitmiş, bir banka oturmuş, etrafa bakınırken şekerleri ard arda ağzına atıyormuş. Yanındaki banka oturan yaşlı adam çocuğa bakmış bakmış ve... “Evladım, şeker güzeldir ama çok yemek zararlıdır... Hem dişlerin çürür, hem yüzünde sivilce çıkar, hem de şişmanlarsın...” Çocuk bunun üzerine adama dönmüş: “Benim dedem 107 yaşına kadar yaşadı...” Adam: “Yaa…!” Demiş…   “Yani deden de mi çok şeker yerdi?” “Hayır, her şeye burnunu sokmazdı!”

Affet Bizi Yüce Rahman

  Affet Bizi Yüce Rahman   Biz aciziz sen Kadir’sin, Affet bizi yüce Rahman! Biz mücrimiz sen Gaffar’sın, Affet bizi yüce Rahman!   Dünya döner duymuyoruz. Gelen gider görmüyoruz, Sıra kimde bilmiyoruz. Affet bizi yüce Rahman!   Gafletten hiç uyanmadık, Gerçek kulluk yapamadık, Nefsimizden kopamadık, Affet bizi yüce Rahman!   Yardım eyle uyanalım, Kur’an ile boyanalım, Sünnet ile donanalım, Affet bizi yüce Rahman!   Henüz fırsat elde iken, Sayılı gün bitmemişken, Can boğaza gelmemişken, Affet bizi yüce Rahman!   Kâmil iman nasip eyle! Masivadan azad eyle! Cennetine vasıl eyle! Affet bizi yüce Rahman!   Yaşar AKKAŞ 08 Aralık 2010