Kararlıysan Gider Vurursun!
Kararlıysan Gider Vurursun!
ABD eski Dışişleri Bakanlarından Henry Kissinger’in “Çöl
tilkisi” diye nitelediği Hafız Esad, Türkiye’ye karşı Kürt kartını kullanmak
için kendi iktidarı döneminde Bekaa Vadisi'ni PKK’ya tahsis etmişti.
Eli kanlı teröristlere siyasi ve fiziki olarak yataklık
yapıyordu.
PKK’ya lojistik destek veren baba Esad, askeri eğitim için de
komutan sağlıyordu.
PKK’lılar da Kandil yerine o günlerde Bekaa Vadisi’ni “idman
sahası” olarak kullanıyordu.
Türkiye'yi bölmek için PKK'yı Suriye’de ağırlayan Esad yönetimi,
örgüt elebaşı Abdullah Öcalan’ı da Şam’da saklıyordu.
Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 1993 yılında Şam'a
gitti.
Ziyarette Hafız Esad'a, “Öcalan'ın Şam'da oturmaya ve
Türkiye'deki kanlı eylemleri yönetmeye devam ettiğini, bunun komşuluğa
sığmadığını, bebek katilinin derhal tutuklanması ve Türkiye'ye verilmesi
gerektiğini” söyledi.
Demirel’in sözlerini umursamayan baba Esad, “Haberim yok”
diyerek salağa yattı.
Oysa Suriye’den gelen teröristler karakolları ve köyleri
basıyor, şehir merkezlerinde gerçekleştirdikleri patlamalarla Türk milletinin
canını yakıyordu.
Derken…
1998 yılının Ağustos ayına gelindiğinde, bölücü örgütün yayın
organı konumundaki Med TV'ye konuşan PKK lideri Abdullah Öcalan, ateşkes ilan
ederek, Türkiye'de politika yapmak istediğinin sinyali verdi.
“Türk askeri bölgede olduğu gibi dursun, hükümranlığını
tartışmıyoruz… Ulusal demokratik hakları versinler PKK’yı tümüyle lağvedeyim”
dedi.
Öcalan'ın tek taraflı ateşkes ilan ettiği 1998 yılının 1 Eylül
gününde, Orgeneral Atilla Ateş de Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevini fiilen
devralıyordu.
Ateş, sadece iki hafta sonra ilk gezi ve teftişini “Hatay
Reyhanlı’daki Hudut Bölük Komutanlığı”na yaptı.
Suriye sınırındaki denetlemelerinin ardından basın mensuplarının
da izleyeceği şekilde, “vatandaşlara hitaben” bir konuşma gerçekleştirdi.
Orgeneral Atilla Ateş 16 Eylül 1998’de, kameralar karşısında
yaptığı soyadı gibi ateşli konuşmasında;
“Suriye gibi komşular iyi niyetimizi yanlış tefsir ediyorlar.
Apo denen eşkıyayı destekleyerek, Türkiye’yi terör belasına bulaştırdılar.
Türkiye, iyi ilişkiler konusunda gerekli çabayı gösterdi. PKK destekçisi
Suriye, sabrımızı taşırmaya başladı. Suriye iyi niyetimizi suiistimal ediyor ve
PKK’yı topraklarında besliyor. Gerektiğinde bu halk sorumlulara dersini
verecektir.” diyerek, Suriye’ye yumruk
gösterdi.
Kara Kuvvetleri Komutanı Ateş’in konuşması ertesi gün
gazetelerde “Suriye'ye uyarı” şeklindeki başlıklarla tek sütunda küçücük yer
aldı.
Esad yönetimi ise Atilla Ateş’in sert çıkışının ardından
Suriye’deki onlarca Türkmen’i misilleme olarak katletti.
O dönem MHP milletvekili olan Mehmet Şandır, yalnız kendi
akrabalarından 12 kişinin öldürüldüğünü açıkladı.
23 Eylül’de verdiği bir röportajda Atilla Ateş’in açıklamasını
değerlendiren “Derin ABD”nin kritik ismi Graham Fuller ise “Türkiye ile Suriye arasında belki hudutta
küçük bir çatışma olabilir ama tam bir savaş olmaz” diyerek, iki ülke arasında
kapsamlı bir savaş ihtimalinin olmadığını söyledi.
Bir hafta sonra, 1 Ekim'deki Meclis yeni yasama yılı açılışında
konuşan Süleyman Demirel ise, “Öcalan'ı korumaktan vazgeç ya da sonuçlarına
katlanırsın” diyerek, Suriye'yi vurmakla tehdit etti.
Demirel’in sözlerinin ardından Öcalan, Suriye topraklarından
çıktı, ülke ülke dolaştıktan sonra, “asılmamak” şartıyla Kenya’da “derdest”
edilip, Türkiye’ye “paket teslim” yapıldı.
İlk günlerde Org. Ateş ile Demirel’in açıklamasını küçücük gören
mütareke medyası, Apo’nun teslim edilmesiyle “kahramanlık destanları” yazmaya
başladı.
Askeri personelin tıraşından tutun da taktıkları kol saatinin
markasına, uçağın kapısında göz bağlı şekilde teslim edilen Öcalan’a nasıl
“Memlekete hoş geldin” denildiğine kadar her türlü detay en ince ayrıntısına
kadar aktarıldı.
Daha sonraki yıllarda, “Apo’yu bize niye verdiler, hâlâ
anlayabilmiş değilim” diyen ve ölünceye kadar da bunun sebebini anlayamayan
Bülent Ecevit bile bu teslimat sayesinde yeniden Başbakan oldu.
Rahmetli Mahir Kaynak ise, “Öcalan'ın Kenya'da ne işi vardı; her
çeşit Kürt gördüm siyahi Kürt görmedim” diyerek…
Apar topar Suriye'den atılan Öcalan’ın, Yunanistan, İtalya,
Rusya derken, Yunanistan'ın Kenya Büyükelçiliğinde Türkiye’ye teslim
edilmesindeki anormalliğe dikkat çekti.
Öyle ya, madem bir iki tehditle bu işler halloluyordu, Suriye
Apo’yu kovmak için neden 15 yıl beklemişti?
Türkiye o tehdidi daha önce yapamaz mıydı?
Oysa işin aslı farklıydı.
Öcalan’ın artık misyonunu tamamladığını gören ABD ve
işbirlikçileri, bölgeyi Talabani ve
Barzani üzerinden dizayn etme kararı almıştı.
Suriye’yi de “dediklerimizi yapmazsanız tanklarımızla gireriz”
diye tehdit etmişlerdi.
Akabinde önce Irak’ın işgali, ardından Kuzey Irak projesi ve son
olarak Suriye’nin parçalanması ile amaçlarına kısmen ulaştılar..
Şimdi de oluşturdukları istikrarsız ortam sayesinde bölgedeki
enerji kaynaklarını PKK/YPG aracılığıyla sömürüyorlar…
Evet, Apo’yu teslim ettiler ancak “terör”ü durdurmadılar…
İçimizde bazı avanaklar hala 1999 yılında yapılan teslimat ile
övünürken, şimdilerde “arkadaş” dedikleri PKK/YPG’liler hemen dibimizde devlet
kurmaya hazırlanıyor.
Tehlikenin farkında olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına önce
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, “üçüncü
taraflar çekilsin” diyerek, terör örgütüne hamilik yapan ülkeleri uyardı…
Ardından, birkaç saat içerisinde terör örgütünün finans kaynağı
olan petrol istasyonları ve elektrik santralleri füzelerle vurularak
Türkiye’nin ne kadar samimi olduğu ispat edildi.
Demem o ki…
Tehdit öyle “sabrımızı taşırma”, “12 satte Şam’dayız” gibi
afilli sözlerle yapılmaz…
Kararlıysan, gider
vurursun…
Zekeriya Say
Yorumlar
Yorum Gönder