Kayıtlar

Ocak 2, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Nefsine verdiğin en hafif ceza nedir? diye sordular.

“Nefsine verdiğin en hafif ceza nedir?” diye sordular. Bâyezîdi Bistâmî hazretlerine; “Nefsine verdiğin en hafif ceza nedir?” diye sordular. Cevabında; “Bir defâsında nefsim, bir itaatsizlikte bulundu. Buna ceza olarak bir yıl boyunca hiç su içmedim.” buyurdular. Yine buyurdular ki: “On iki sene nefsimin ıslahı için çalıştım. Nefsimi riyâzet, nefsin arzularını yapmamak körüğünde, müşahede, nefsin istemediği şeyleri yapmak ateşiyle kızdırdım. Nefsi, yerme, kötüleme örsünde, kınama, ayıplama çekici ile dövdüm. Böyle uğraşa uğraşa kendi benliğimden bir ayna yapıp beş sene kendimin aynası oldum. Yapabildiğim ibâdet ve tâatlarla bu aynayı cilâlayıp parlattım. Bir sene ibret nazarı ile bu aynaya baktım. Netîcede bu aynada gördüm ki, belimde, gurur, riyâ, ibâdete güvenip amelini beğenmek gibi kalp hastalıklarından meydana gelen bir zünnâr bulunuyor. Bu zünnârı kesip atabilmek için beş sene daha uğraştım. Yeniden hakîki müslüman oldum. Uzun seneler nefsimi terbiye etmekle uğra

Nutk-u Şerif

Nutk-u Şerif Hak suretidir âlem-i imkân ile âdem, Bundan güzeli nerde ki Cennet'te mi sandın? Her yer ne güzel menba-ı hüsn, insan güzeli, Sen de bu cemâli, huri gılmanda mı sandın? Her yerde, fakat arifin kalbindedir allah, Yoksa sen onu arz u semâvâtta mı sandın? Dünyâ diyerek geçme sakın, burdadır her şey, Mîzân ü sırât'ı mutlaka orda mı sandın? Cennet ü dûzah, gamm ü sürür, zulmet ile nûr, Yaptıklarının gölgesi, hâriçte mi sandın? Bilgin sana kıymet, talebin neyse osun sen, İnsanlığı sâde yiyip içmekte mi sandın? Hâlin ne ise müşteri sen oldun o hâle, Noksanı meğer adl-i ilâhîde mi sandın? Fikrim bu benim, virdim ise her lahzada âh, Sen âh-ı ateş-sûzumu beyhude mi sandın? Yeniler her âh ile ken'ân ahd-i elest’i, Ahım acaba nefha-yı hâbîde mi sandın? Dûzah: cehennem Gamm u sürür: hüzün ve sevinç Vird: sık sık ve devamlı okunan dua Âh-ı ateş-sûz: yakıcı ateşin ahı Ahd-ı elest: bezm-i elest'te yapılan

Ey Hattaboğlu! Niçin ağlıyorsun?

Ey Hattaboğlu! Niçin ağlıyorsun? “Ey Allah'ın Elçisi! İranlılar imparatorlarını saraylarda yaşatırken, Bizanslılar Kayserlerini lüks ve ihtişama boğmuşken sen ki Allah'ın Elçisi’sin... İzin versen de biz de seni...” Maksat anlaşılmıştır, Allah'ın Elçisi, gelecekteki halifesinin sözünü hüzünlü bir tebessüm, tatlı bir el işareti ile keser ve “Bu dünya hayatı sadece bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı" (Ankebut,64) Ayet’ini okuduktan sonra ekler: “İstemez misin Ey Ömer! Dünya onların olsun, ahiret de bizim!”

Dimdik Ayakta Putlar

Dimdik Ayakta Putlar Ey Yüce Peygamberim! Ey Canların Cânânı; Terketti akl-ı selîm, dünya denen virânı. Gör ki; devr-i cehâlet, yine sardı cihânı; Ne Lût kavmi yok oldu, ne Medyen, ne Semûd'lar Sanki hepsi yaşıyor, dimdik ayakta putlar. Nice âlim türedi; küfürle şirk arası; Bin parçaya böldüler, bıraktığın mirası. Dillerinde.. İslam'a, "çağdışı" iftirası; Kur'an'a kin kusuyor, hak maskeli haydutlar, Duruyorlar Yâ Nebi, dimdik ayakta putlar. Kalmadı merhameti, kardeşin kardeşine, Hak, adâlet gelmiyor, zorbaların işine, Gör ki; düştü ümmetin, yine bâtıl peşine; Türbelerde adaklar, paçavralar çaputlar; Dalâlet kol geziyor, dimdik ayakta putlar. Ekranları doldurdu; kan, kin, nefret, cinsiyet; Çağdaşlıkla şart oldu, sapıklarla ünsiyet. Artık ayıplanıyor... Edep, hayâ, haysiyet; Her kalıba giriyor, sahnelerde Tâğut'lar; Görüyorsun, Yâ Resûl! Dimdik ayakta putlar. Bir yanda zalimlere, kul olmuş münâfıklar; B

Yolumuzun Esâsı Nefsi Terbiye Etmektir

Yolumuzun Esâsı Nefsi Terbiye Etmektir. Kendilerine “Silsile-i aliyye” denilen büyük âlim ve velîlerin beşincisi olan Sultân-ül-Ârifîn Bâyezîd-i Bistâmî (rahmetullahi Teâlâ’ aleyh) hazretlerine bir gün bir kimse gelip; “Efendim! Ben otuz senedir, gündüzleri oruç tutup, geceleri namaz kılıyorum. Ama kendimde hiç bir ilerleme göremiyorum. Hâlbuki îtikâdım da düzgündür.” dedi. Sultân-ül-Ârifîn; “Sen bu hâlde üç yüz sene daha devâm etsen bir şeye kavuşamazsın. Çünkü nefs engelin var.” buyurdu. O kimse; “Efendim! Bunun bir çâresi yok mu?” diye sordu. Bâyezîd-i Bistâmî: “Var ama sen kabûl etmezsin.” buyurdu. O kimse ısrâr edip; “Aman efendim, lütfen bildiriniz ve beni talebeliğe kabûl ediniz. Ne emrederseniz yaparım.” dedi. Sultân-ül-Ârifîn buyurdular ki: “Öyle ise şimdi evine git. Bu kıymetli elbiseleri çıkarıp, âdî ve eski bir elbise giy. Boynuna bir torba asıp içine ceviz doldur. Seni en iyi tanıyanların bulundukları sokağa git. Çocukları başına topla; “Bana bi