Kayıtlar

eder etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Karınca da İrşad Eder

Karınca da İrşad Eder   Bir Hak dostu: “- Beni bir kedi irşat etti!” der. Tasavvuf kitaplarında Timurlenk’le alakalı şöyle bir hadise anlatılır: Timurlenk bir gün bir koyun çalar. Timurlenk’in başlangıcı koyun hırsızıdır. Osmanlı’dan Anadolu’yu çalması onun ikinci işidir. Koyunlarından birinin çalındığını gören çoban, sadağından bir ok çıkararak atar ve ok Timurlenk’in ayağına saplanır. Bu sebeple topal kalır. Daha sonra o: “- Benden hiçbir şey olmaz.” diyerek bedbin, ümitsiz ve kalbi kırık bir şekilde bir harabeye giderek orada dinlenir. Bu sırada gözüne bir karınca takılır. Karınca büyükçe bir saman çöpünü sırtlanmış, yüksekçe bir yere tırmanıyor. Tırmanma esnasında çöpü düşürüyor. Sonra tekrar alıp yine deniyor. Ta hedefine varıncaya kadar bu işlemi defalarca devam ettiriyor. Bu manzarayı seyreden Timurlenk: “- Ben bu karıncadan daha aciz değilim. Ben de başarılı bir insan olacağım.” der. Tasavvuf ehli buradan bir karıncanın insana ışık tutabildiğini çıkarır.

İmam-ı Gazali Rahmetullahi Aleyh Hazretleri Nefsine Şöyle Hitab Ederdi:

  İmam-ı Gazali Rahmetullahi Aleyh Hazretleri Nefsine Şöyle Hitab Ederdi:   Ey Nefsim! Akıllı olduğunu iddia ediyorsun ve sana ahmak diyenlere kızıyorsun. Hâlbuki senden daha ahmak kim var? Ömrünü boş şeylere, gülüp eğlenmekle geçiriyorsun. Senin halin, polislerin, kendisini aradıklarını ve yakalayınca ıdam edeceklerini bildiği halde, zamanını eğlence ıle geçiren katile benzer. Bundan daha ahmak kimse olr mu? Günahlara dalmışsın. Allah’üTeâlâ, bu halini görmüyor sanıyorsun, imansızsın! Eğer gördüğüne ınanıyorsan, çok cüretkâr ve hayâsızsın ki, onun görmesine ehemniyet vermiyorsun! O halde, yazıklar olsun sana, ey nefsim! Günah ışleyince, “O kerimdir, rahimdir, beni affeder!” diyorsun. Kendi isteklerine kavuşmak ıçin; her çareye başvuruyorsun. “Allah’ü Teâlâ kerimdir, rahimdir, istediklerimi zahmetsiz bana gönderir!” demiyorsun. “Sonra tevbe ederim ve ıyi şeyler yaparım!” diyorsan, ölüm daha önce gelebilir, pişman olup kalırsın. “Yarın tevbe etmeyi, bugün etmekten kolay…” s

Sekiz Halde Melekler Sana Dua Eder

  1- Namazda ilk safta durduğunda, 2- Namazdan sonra mescitte oturdukça, 3- Hasta ziyareti sırasında, 4- Sekiz yolundaki kardeşini ziyaret ettiğinde, 5- Müslüman kardeşine arkasından dua ettiğinde, 6- İnsanlara hayrı öğretirken, 7- Abdestli olarak uyuduğunda, 8- Sahur yemeği yerken…   Allah’ü Teâlâ cümlemizi bu sekiz amele muvaffak eylesin!

Allahü Teâlâ Ramazan-ı Şerîfte Beş Şey İhsân Eder

Allahü Teâlâ Ramazan-ı Şerîfte Beş Şey İhsân Eder   Câbir bin Abdullah Radiyallahü Anh hazretlerinin haber verdikleri bir hadîs-i şerîfte, Peygamber efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:   “Allahü Teâlâ benim ümmetime, Ramazan-ı Şerîfte beş şey ihsân eder ki, bunları hiçbir peygambere vermemiştir:   1- Ramazanın birinci gecesi, Allahü Teâlâ mü'minlere rahmet eder. Rahmet ile baktığı kuluna hiç azap etmez. 2- İftâr zamanında, oruçlunun ağız kokusu, Allahü Teâlâ’ya, her kokudan daha güzel gelir. 3- Melekler, Ramazanın her gece ve gündüzünde, oruç tutanların affolması için duâ eder. 4- Allahü Teâlâ, oruç tutanlara, âhırette vermek için, Ramazan-ı Şerîfte Cennet’te yer ta'yîn eder. 5- Ramazan-ı şerîfin son günü, oruç tutan mü'minlerin hepsini affeder. Yâni Ramazan ayının tamamını oruçlu geçirenleri affeder.”

Şu On Şey İnsanın Maddî Ve Mânevî Yapısını Tahrib Eder:

  Şu On Şey İnsanın Maddî Ve Mânevî Yapısını Tahrib Eder: 1- Dînine önem vermeyen kimseyle arkadaşlık etmek, 2- Hayırlı ve yararlı kişilerden ayrılmak, onlarla dostluk kurmamak, 3- Nefsin isteklerine boyun eğip onun peşine takılmak, 4- İslâmiyetten uzaklaşmak, 5- Dinden olmayan şeyleri din adına uydurup dîne sokan kimselerle oturup kalkmak, 6- Dünyâ ve âhiret için yararlı olmayan şeylerle uğraşmak ve bu tür şeyleri arzulamak, 7- Halkı kötü zan altında tutmak, 8- Üstünlük taslamak, 9- Dünyâlıktan yana üzüntüye kapılmak, 10- Âhireti düşünmemek.

Anne Babalarımıza Karşı Vazifelerimiz Vefatlarından Sonra Bile Ölünceye Kadar Devam Eder

Anne Babalarımıza Karşı Vazifelerimiz Vefatlarından Sonra Bile Ölünceye Kadar Devam Eder Arkadaşım maaşını almış, yapacağı ödemelerin listesini hazırlıyordu. - Çocukların okul taksidi:     500 ₺ - Gıda giderleri:                   900 ₺ - Anneme:                            200 ₺ - Babama:                            200 ₺   Gözüm farkında olmadan listeye ilişti.   Anne ve baba kelimelerini görünce:   “- Senin annen de baban da yıllar önce vefat etmedi mi?" diye sordum. Arkadaşım:   “- Evet" deyince   “- Peki bu listeye niçin onları da yazdın?" dedim. Arkadaşım tebbessüm etti.   “- Evet, onlar yıllar   önce vefat ettiler ama kalbimde yaşamaya devam ediyorlar. Şimdi her zamankinden daha fazla bana muhtaçlar. Onlar için sadaka vermeyeyim mi?" dedi. Bu hassasiyeti karşısında kendimden utandım ve anladım ki; “- Evlatlar olarak anne babalarımıza karşı vazifelerimiz vefatlarından sonra bile ölünceye kadar devam eder." Yâ Rabbi! Ölmüş

İki, İki Daha Kaç Eder?

  İki, İki Daha Kaç Eder?   Yer: Türkiye'nin en güzide aracı kurumlarının birinin toplantı salonu. Toplantı nedeni: İstifa eden genel müdürün yerine şirket içinden bir genel müdür seçmek. Yönetim kurulu ve şirket içinden bu pozisyona aday olabilecek kişiler toplantı salonunda buluşurlar. Yönetim kurulu başkanı, toplantıyı, toplantı nedenini anlatarak açar, ve ilk sorusunu adaylara sorar: " - İki, iki daha ne eder?" Baştakiler hemen atılır ve sorar: " - Alışta mı, satışta mı?" Müşteri ilişkilerinden sorumlu müdür atılır. " - Müşteri hangi kategorimizde?" Hukuk işlerinden sorumlu müdür devam eder: " - Huzurlarınızda ikiyle, ikinin, dört ettiğini açıklarız, bu konuda gerekli görülmesi halinde delil ve şahitlerimizi gelecek duruşmada hazır bulunduracağımızı yüksek müsaadelerinizle beyan ederiz ve kararın tarafımız lehine sonuçlandırılmasını arz ederiz." Araştırma bölümünden sorumlu müdür (ki kendisi büyük bir istatisti

Allah’ü Teâlâ bir Şeyin Olmasını İstediğinde Şeytanlar Bile Ona İtaat Eder

Resim
Allah’ü Teâlâ bir Şeyin Olmasını İstediğinde Şeytanlar Bile Ona İtaat Eder                     İngiltere'de yaşayan Somali'li fakir bir kadın, yardım almak için bir radyo istasyonunu arar.           Bu radyo programını dinleyen ateist bir İngiliz, bu Müslüman kadınla dalga geçmeye karar verir.           Kadının isim ve adresini aldıktan sonra sekreterini çağırarak ona büyük miktar gıda ve yardım malzemeleri alıp kadına götürmesini ister.           Ve sekretere;           "Eğer kadın gıdayı kimin gönderdiğini sorarsa, ona şeytandan olduğunu söyle" diye emreder.           Sekreter, kadının evine geldiğinde, kadın mutlulukla gelen malzemeleri kabul eder. Sekreter ona:           "Bunları kimin gönderdiğini bilmek istemiyor musun" diye sorduğunda;                     Fatima isimli okuma yazma bilmeyen bu kadın; Ataist İngiliz düşünürü “Dr. Timothy Winter”'in müslüman olup adını “Abdülhakim Murad” olarak değiştirmesine vesile olacak

Allahü Teâlâ Üç Kişiyi Sever; Üç Kişiye de Buğz Eder

Allahü Teâlâ Üç Kişiyi Sever; Üç Kişiye de Buğz Eder Hz. Ebu Zerr Radıyallahu Anh anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Üç kişi vardır, Allah'ü Teâlâ onları sever, üç kişi de vardır; Allah'ü Teâlâ onlara buğz eder." Allah'ü Teâlâ'nın sevdiği üç kişiye gelince: 1- Birinci adam: Bir adam bir cemaate gelir, onlardan Allah adına bir şeyler ister, kendisiyle onlar arasında mevcut bir karâbet sebebiyle istemez. Onun başvurduğu kimseler, istediğini vermezler. İçlerinden biri cemaatin arkasına kayıp, isteyen kimseye gizlice ihsanda bulunur. (Öyle gizli verir ki) onun verdiğini sadece Allah'la ihsanda bulunduğu adam bilir. 2- İkinci adam: Bir cemaat yoldadır. Gece boyu da yürürler. Derken (yorulurlar ve) uyku her şeyden kıymetli bir hal alır. Konaklarlar, (başlarını koyup yatarlar.) Bir adam kalkıp bana karşı tevazu ve tazarruda bulunur, ayetlerimi okur. 3- Üçüncü adam: Seriyyeye katılmıştır. Seriyye düşmanla karşılaşır, he

Gâh Olur Mülk-İ Cihana Hân İder Gönlüm Beni

Gâh Olur Mülk-İ Cihana Hân İder Gönlüm Beni Gâh olur mülk-i cihana hân ider gönlüm beni, Geh döner şehr-i gama derbân ider gönlüm beni. (Zaman olur dünya mülküne sultan eder gönlüm beni, Bazen de döner gam şehrine kapıcı eder gönlüm beni.) Gâh olur can mülkünü ma’mur ider mimar-ı dil, Geh harab idüb yıkar viran ider gönlüm beni. (Zaman olur gönül mimarı can mülkünü mamur eder, Bazen de yıkar viran eder gönlüm beni.) Gâh vaslı fikri der gâhi dönüp hicran anar, Gâh şâd ider gehi giryân ider gönlüm beni. (Zaman olur kavuşmayı düşünür, bazen dönüp ayrılıktan söz açar, Bazen sevindirir, bazen de ağlatır gönlüm beni.) Gâh olur anlar rumûzı kâinatı serteser, Gâh olur bir nutkı yok hayvan ider gönlüm beni. (Zaman olur kâinatın sırlarını baştan başa anlar, Bazen de sözü olmayan hayvan eder gönlüm beni.) Gâh olur bir katre eyler belki kem bir katreden, Geh telâtumlar urup umman ider gönlüm beni. (Zaman olur bir damla eyler, belki de küç

Sizin Çanakkale'niz on Hiroşima eder!

Sizin Çanakkale'niz on Hiroşima eder! Dönemin Başbakanı Turgut Özal zamanında gerçekleşmiş bir olay şöyle anlatılır: Japon eğitim uzmanları gelmiş ve ülkemizin eğitim sistemini incelemiş, Sayın Özal'ın bürokratlarının da hazır bulunduğu bir ortamda raporlarını sunmuş ve sonuç olarak şunu söylemişlerdi: “- Sizin eğitim sisteminizde milli ruh yok!” Turgut Özal'ın “- Nasıl?” sorusu üzerine şunu anlatmışlardı: “- Biz Japonya'da okula başlayacak çocuklarımıza milli ruh şoklaması yaparız. Onları önce toplu halde hızlı trenlere bindirir, dev fabrikalarımızı, teknoloji merkezlerimizi gezdirir ülkemizin gücünü gösteririz. Sonra da bu yavrularımızı alır Hiroşima ve Nagazaki'ye götürür, orada atom bombası atılan ve yıllardır ot dahi bitmeyen alanları gösterir deriz ki: Eğer siz çalışmaz, bilinçlenmez ve az önce gördüğünüz teknolojiye sahip olmak için çalışmazsanız sonunuz böyle olur.” Bürokratlardan biri atılır: “- Ama bizim Hiroşima'mız yok ki!” Japo

Allah Celle Celâlüh Bir Kimseye Hayır Murad Ederse

Allah Celle Celâlüh Bir Kimseye Hayır Murad Ederse “Dikkat et ey Ebu Hüreyre! Sana bazı kelimeler öğretiyorum. Bir kimseye Allah hayır murad ederse ona bu kelimeleri öğretir. Sonra da ebedi olarak unutturmaz. De ki: اللَّهُمَّ ‍ إِنِّي ضَعِيفٌ فَقَوِّ فِي رِضَاكَ ضَعْفِي، وَخُذْ إِلَى الْخَيْرِ بِنَاصِيَتِي، وَاجْعَلِ الْإِسْلَامَ مُنْتَهَى رِضَايا. اللَّهُمَّ إِنِّي ضَعِيفٌ فَقَوِّنِي، وَإِنِّي ذَلِيلٌ فَأَعِزَّنِي، وَإِنِّي فَقِيرٌ فَارْزُقْنِي Okunuşu: Allâhümme innî daîfun fe kavvi fî rıdâke da’fî ve huz ile’l-hayrî binâsiyetî vec’ali’l-İslâme müntehâ rıdâye. Allâhümme innî daîfün fekavvinî ve innî zelîlün feeizzenî ve innî fakîrün ferzuknî.” Anlamı: Allah’ım, hiç şüphe yok ki ben zayıfım. Benim zaafımı rızan hususunda güçlendir. Benim alnımdan tut, hayra ulaştır. İslam’ı hoşnutluğunun sonu kıl. Allah’ım, ben çok zayıfım. Beni güçlendir. Ben zelilim, bana izzet ver. Şüphesiz ben fakirim. Bana rızık ihsan eyle. (Râmûzu’l-Ehâdis, 2011)

Bir Avuç Topluluğu Helak Edersen!

Resim
Bir Avuç Topluluğu Helak Edersen ! Bedir’de geceleyin ince ince yağan bir yağmura tutulduk. Kalkanların ve ağaçların altlarında siperlendik. Hepimiz tatlı bir uykuya daldık. Yalnız Resulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem geceyi, ağacın altında namaz kılarak, ağlayarak ve - Allah’ım! Sen şu bir avuç topluluğu helak edersen, artık sana yeryüzünde hiç ibadet olunmaz! Diye yalvararak geçirdi. Tan yeri ağarınca, “Ey Allah’ın kulları! Namaza!” diye seslendi. Ağaç ve kalkanların altından çıkanlar Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem’ın yanına geldiler. Onlara namaz kıldırdı ve düşmanla çarpışmaya teşvik etti.

Evliyanın Duası

Evliyanın Duası Dürüstlüğün senet olduğu bir dönemde sözü ilahi aşkın kudretiyle mayalanmış, sözü ve özü bir olan Allah’ın rızasını, sevgisini her şeyden üstün tutan. Yaratılanı sadece yaratandan ötürü seven bir Allah dostu vardı. Bu veliyullah sabırlı, hoşgörülü, mütevazı, güzel huylu ve iyiliksever biriydi. Öte yandan bu velinin huysuz, Şükürsüz, çirkin ve bencil bir karısı vardı. Eşi sürekli kendisine hakaret eder, sen bana layık değilsin. Ben krallara layıkım deyip, adamı azarlayıp dururdu. Allah’ın bu sadık ve sıddık kulu ise yaratanına şükür eder, sabırla hanımının düzelmesi için dualarda bulunur ona nasihatler ederdi. Bir gün Allah’ın sadık kulu düşünceli bir şekilde eve gelir. Eşi olup biteni anlamaya çalışsa da evliyanın ağzını bıçak açmaz. Bu durum günlerce, haftalarca devam eder. Karısı artık onun deli olduğunu düşünmüş ve onun için endişelenmeye başlamıştır. Karısı Allah dostunun karşısına geçmiş ve kendisine sormuş. “- Neden benimle konuşmuyorsun, dertleşmiyo

Her Şey Aslına Rücu Eder

Her Şey Aslına Rücu Eder Vakti zamanında padişahlarımızdan biri Britanya'ya ziyarete gider... Britanya kralıyla bizim padişah bir tartışmaya tutulurlar... Asalet mi önemli yoksa terbiye mi... Britanya kralı ısrarla terbiye asaletin önündedir... Terbiye ettiğiniz bir canlı zaten asil olur der... Padişahımız ısrarla karşı çıkar... Her şey aslına döner sonunda der... Kral, bak der... Ben bir kedi terbiye ettim ki bir gör... Kedi demeye bin şahit ister... Bir şak şak eder... O da ne! İkramı getirene bak... Bir kedi... Elinde çay tepsisi... Parmaklarının ucunda tıngır mıngır nazik bir şekilde ben ben diyen hanımefendilere taş çıkarırcasına geliyor… Ve yine nazik bir reveransla eğilip ikramını yapıyor... Padişah çok etkilendim der... Gerçekten fikirlerimden caysam mı acaba... Şu terbiyenin ettiklerine bak... Bu arada vezirinin kulağına eğilir ve der ki; git bana bir fare bul... Vezir fareyi bulur gelir... Padişahımız krala döner ve ya... Bu kediden çok etkilendi

Korkunç Gerçek: Herkes Kendine Eder!!!!!!!

Korkunç Gerçek: Herkes Kendine Eder!!!!!!! Hızlı bir çalışma temposunun ardından saatin beş olduğunu kat nöbetini devretmeye gelen hemşire arkadaşlar sayesinde fark etmiştik. Yoğun bir gündü. Çocuk servisleri hastanelerin en yoğun ve gürültülü servisleridir. Artık günün yoğunluğu geçmiş servis sessiz bir hâl almıştı, akşam tedavilerini henüz bitirmiş ofiste çay içmeye gitme telaşındaydım. Çünkü günün ilk çayını içme fırsatı yakaladım diye kendi kendime düşünüyordum. Kep dağılmış saçbaş karışmış yorgun bitkin bir haldeydim tedavi odasından çıktığımda. Aynada kendimi tanıyamadım. Ofise geldiğimde hemşire odasının telefonu çalıyordu. Oturduğum yerden büyük bir güçlükle ayağa kalktım ve telefona gittim; karşıdaki ses acilde trafik yaralılarının olduğunu, içlerinde çocukların da bulunduğunu, damar bulamadıklarından dolayı acile yardıma gelmemi söylüyordu. Tüm yorgunluğumu unutmuş hızla acil servise yönelmiştim ki diğer telefonda nöbetçi hekimin cerrahi hekimiyle gelip gelmeme

Herkes Yediğinden İkram Eder

Herkes Yediğinden İkram Eder Yavuz Sultan Selim Han zamanında, İran Şahı kıymetli mücevherlerle süslü bir sandık hediye gönderiyor. Sandık açılıyor. İçinden çeşit çeşit değerli taşlar, kıymetli atlas, kadife kumaşlar çıkıyor. Fakat bir de pis bir koku yayılıyor. Dehşet bir koku, herkes burnunu tıkıyor. Neyse en alttaki bohçadan insan pisliği çıkıyor... Yani Osmanlıya acayip bir hakaret! Cihan padişahı emir veriyor, herkes düşünsün, buna ince bir şekilde cevap vermemiz gerekir. Ve cihan padişahı yine çözümü kendisi buluyor. Aynı şekilde değerli mücevher ve kumaşlarla süslü bir sandık hazırlatıyor. İçine o zamanın Osmanlı İstanbul'unda imal edilen gül kokulu en nadide lokumlardan bir kutu hazırlatıyor, en altına da küçük bir pusula ve bir satır yazı gönderiyor. Şah sandığı açıyor. Açtıkça güzel bir koku ve en altta bir kutu lokum. Anlam veremiyorlar tabii. Bizim elçi yiyor önce, sonra oradakilere ikram ediyor. Kutunun içindeki pusulayı Şah okuyor: Herkes yediğinden ikra

Herkes Kendine Yakışanı İkram Eder

Herkes Kendine Yakışanı İkram Eder Fatih Sultan Mehmet bir yemek düzenler. Fransa Kralı'da sandığın içinde dalga geçmek için insan ve hayvan pisliği yollar. Osmanlı bu duruma çok bozulur. Ve Fatih'in çevresindekilerin ne yapmak istediğini sorarlar. Fatih de bir sandığın İçine güller ve Lokum koymalarını İster. Ve Osmanlı elçisiyle gönderirler. Fransa Kralı'na şunu iletirler: -Osmanlı Devleti öyle bir devlettir ki, bizim yediklerimizin, kokladıklarımızın tadına başkalarının da bakmasını isteriz der. Fransa Kralı çok mahcup olur ve Fatih'e hediyeler gönderir.