Kayıtlar

İhtiyar etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Üç İhtiyar Misafirin Öyküsü

Üç İhtiyar Misafirin Öyküsü   Bir kadın, kapıdan dışarı çıktığında, bembeyaz sakallı üç ihtiyarın kendi evinin önünde oturduklarını görür. “- Ben sizi hiç tanımıyorum!”, der... “- Ama aç ve susuz olmalısınız... Lütfen içeriye gelin de sizlere bir şeyler ikram edeyim!” “- Evin erkeği içerde mi?’ Diye sorar adamlar. “- Hayır!”, der kadın. “- Şu an evin dışında.” “- O evde olmadığı sürece bizim bu eve girmemiz mümkün değil...” diye cevap verirler. Akşam olup kocası eve döndüğünde kadın olanları anlatır. “- Peki, onlara söyleyebilir misin?”, der adam. “- Ben evdeyim artık, bu eve gelebilirler...” Kadın dışarı çıkıp bu kişileri içeri davet eder. Ama bu defa da; “- Hepimiz aynı anda içeri girmeyiz!” der yaşlı adamlar. Kadın öğrenmek ister; “- Niye giremezsiniz?” İhtiyarlardan biri açıklar: “- Onun adı ZENGİN!”, der bir arkadaşını göstererek. “- Diğeri BAŞARI...” “- Ben ise SEVGİ...” Sonra ekler; “- Şimdi içeri gir ve kocanla konuş. Hangimizi eviniz

İhtiyarın Şikâyeti

İhtiyarın Şikâyeti   İhtiyarın biri, bir doktora şikâyet etti. “- Dimağım yorgun aklım yerinde değil!”. Dedi. Doktor: “- Akıl zayıflığı ihtiyarlıktandır!”. dedi. İhtiyar: “- Gözlerim de kararıyor!”. dedi. Doktor: “- İhtiyarlıktandır!”. dedi. İhtiyar: “- Sırtım dehşetli ağrıyor.' dedi. Doktor: “- Zavallı dostum ihtiyarlıktan!”. dedi. İhtiyar adam: “- Ne yersem yiyeyim bana dokunuyor, hazmedemiyorum!”. dedi. Doktor: “- Mide zayıflığı da ihtiyarlıktandır!”. dedi. İhtiyar: “- Nefes alırken sıkıntı çekiyorum, nefes darlığım var!”. dedi. Doktor: “- Nefes darlığı da ihtiyarlığın eseridir. ‘İhtiyarlayınca insanda iki yüz türlü dert başlar' dedi. İhtiyar kızarak bağırdı: “- Bre adam Allah Celle Celâlüh, ‘Her derdin bir dermanı var!’ dediği halde neden papağan gibi aynı şeyleri tekrarlayıp duruyorsun, sende ne akıl var ne de bilgi nereden gelip sana çattım!”- dedi Doktor gülerek cevap verdi: “- Ey yaşı altmış, işi bitmiş dostum bu kızgınl

İhtiyar Oduncu

  İhtiyar Oduncu   Bir miktar odunu, vurup sırtına, İhtiyar bir adam, çıkar yoluna.   Hava gâyet sıcak, yol ise uzun, Adamda başlamış, büyük bir hüzün.   Alnından akıyor, şıpır şıpır ter, Dizinde mecâl yok, gözlerinde fer.   Düşe kalka biraz daha yol alır, Velâkin çok geçmez, tıkanır kalır.   Şöyle der: “Çekilmiyor artık bu hayat, Görmedim ömrümde hiçbir gün rahat.   Şöyle yatsaydım ocak başında, Odun taşımak zor, yetmiş yaşında.”   Sonunda odunu yerlere atıp, Haykırır yürekten, etrafa bakıp:   “Nerdesin Azrâil, gelsene artık! Çekilmez oldu bu ihtiyarlık!”   Etrafa yayılan sesi işitip, Gelir hemen biri, oldukça muzip.   “Beni çağırdın der, bir derdin mi var? Dileğin nedir ki, söyle ihtiyar!”   İhtiyar bakar iş tehlikelidir, Beti benzi solar, lâfı çevirir:   “Dileğim, yükümü kaldır sırtıma! Yavaşça gideyim, eski yoluma!”   (Türkiye Gazetesi Takvimi)

Bir Tabak İncirle Kur'an Kursu Yaptıran İhtiyar Kadın

Resim
Bir Tabak İncirle Kur'an Kursu Yaptıran İhtiyar Kadın   Anadolu’da bir ilçede müftüydüm. Günlerden cumartesi. Kazanın pazarı da o gün kurulur. Daireler kapalı. Evde oturacağıma müftülüğe gideyim dedim. Daireye vardım, bir çay demledim, camdan dışarı bakıyorum. Bahsettiğim pazar, müftülüğün biraz ilerisinde kurulur. Kimi almaya, kimi satmaya, herkes pazara geliyor. Kalabalık. Müftülüğün karşısında bir bakkal var. Ben camdan ilçenin cumartesi günlerine mahsus bu hareketli vaziyetini seyrederken, lüks bir otomobil gelip, bakkalın önüne park etti. Bakkal bir hışımla çıktı; “- Yok, arkadaş dükkânın önüne park etme!” dedi. Zaten ‘pazarın kurulduğu gün’ olduğu için, bakkala giden gelen yok. Bir de dükkânın önü kapanacak diye adamcağız iyice asabileşti. Arabanın sahibi de haklı; “- Yahu burada park yasağı mı var? Niye park etmiyormuşum?.” diye çıkıştı. Baktım gereksiz bir münakaşa çıkacak. Hemen indim, arabanın sahibine; “- Arkadaş, bugün ilçenin pazarı var. Gelen-giden ç

Çocuğun Biri Bir İhtiyarın Yüzüne Tokat Atar

Çocuğun Biri Bir İhtiyarın Yüzüne Tokat Atar Bir âlim, çarşıdan geçerken, çocuğun birinin bir ihtiyarın yüzüne tokat vurduğunu görür. Fakat ihtiyar, hiç ses çıkarmaz. Âlim, hayret edip sebebini sorar. İhtiyar der ki: - Ben buna, hatta daha fazlasına layığım. - Niçin? - Çocuktan sor! Âlim çocuğa sorar: - Evlâdım ihtiyara niçin tokat attın! - Amca bu ihtiyar, bizi sevdiğini söylüyor. Fakat iki gündür, bizi görmeye gelmedi. Boş yere seviyorum iddiasında bulunmasın! Yahut sevginin icabını yapsın! Âlim, ağlayarak der ki: - Bir mahlûku sevdiğini söyleyip de, sevgisinin gereğini yapmayan tokat yerse, ya Halikı sevdiğini söyleyip sevginin hakkını vermeyenin hali nice olur? Elbette Rabbinden uzaklaşmak elemine maruz kalır.

​Harun Reşit İle İhtiyar

​Harun Reşit İle İhtiyar Harun Reşit Veziri ile birlikte tedbili kıyafet dolaşırken bahçesinde hurma fidanları diken bir ihtiyar görür. Selam verir ve aralarında şu konuşma geçer: - Kolay gelsin, ne yapıyorsun böyle? - Hurma fidanları dikiyorum. - Peki, bu diktiğin hurma fidanları ne zamana kadar büyür ve meyve vermeye başlar? - Kim bilir belki on, belki yirmi sene sonra yetişir ve meyve vermeye başlar. - Peki, onların meyvelerini görebilecek misin? - Bu yaşlı halimle belki göremem. Ama bizden öncekilerin diktikleri ağaçların meyvelerini biz yedik. Biz de bizden sonrakilerin istifadeleri için bu hurma fidanlarını dikiyoruz. Bu cevap Harun Reşid’in hoşuna gider ve bir kese altın verir. İhtiyar, Allah’a hamdeder ve: - Diktiğim ağaçlar hemen meyve verdi. Bu söz üzerine Harun Reşid bir kese daha altın verir ve ihtiyar yine Allah’a hamdeder ve: - Herkesin diktiği meyve ağaçları yılda bir defa mahsül verir, benim diktiğim fidan hem hemen meyve ve

İhtiyar balıkçı

İhtiyar balıkçı İhtiyar balıkçı, 85 gün olta salladıktan ve eve eli boş döndükten sonra bir gün iyice açılıp  “büyük balık” ı yakalar. Lâkin kıyıya dönerken, yedeğine aldığı, teknesinden yarım metre daha büyük olan bu kılıç, yol boyu kan kokusuna gelen canavar köpekbalıklarınca didik didik edilir. Bu korkunç mücadeleden elinde kala kala dev balığın iskeleti kalmıştır. Kan revan içinde, uykusuz ve bitkin sahile yanaşırken “Beni adamakıllı yendiler... Hem de ne yeniş...” diye geçirir içinden. Sonra silkinir ve yüksek sesle şunu söyler: “Yenilmedim aslında, belki biraz fazla açıldım, o kadar…” Hayat yolculuğumuz da öyle değil midir? Kimi için güzel bir kadındır “büyük balık”, kimi için zengin bir damat… İyi bir hayat… Hayırlı evlat… Ya da müstakil ev, son model araba, sınırsız servet… Kimi,  “büyük balık” ı hiç göremeden ölür. Kimi, bir kez tuttu mu, bir daha açılmaz hiç… Onunla gömülür. Kimi ise; yaşam denilen, şakaya gelmez deryanın dalgalarında yalpalana yalpalana

İhtiyar Keçiler

Resim
İhtiyar Keçiler Bizim Mahalle Sabah ezanı duyulduğunda sokaklar da harekete geçerdi. Bazı evlerin ışıkları karanlıkta parlarken, bu evlerden tek tük insanlar çıkar, ağır aksak çarşı merkezine doğru yürürdü. İşte bu anlarda hırsızların, sarhoşların mesai saati ererdi. Ezan sesleri adeta onların alarm sesleriydi. Yükünü tutturan hırsız mutlu olurken, işi yarım kalanlar ise küfürler, kahırlar, lanetler çekerek sokaklardan toz olurdu. Polisler ve bekçiler ise büyük ihtimalle karakollarında uyku halinde tatlı bir rüya görüyordu. O gece semtte, mutlaka bir iki esnaf yahut birkaç ev soyulmuştu. Karakolun sanki çok umurundaydı. Üç kuruş maaşa talim eden memurların, zengin bir esnafın soyulmasına karşı gösterdiği tepki genelde olumlu olurdu. Dükkânı soyulan kasap Niyazi sabah vakti karakolun içine daha adım atar atmaz komiserin ağzından çıkanları duyduğunda inanamamıştı. Polisten rapor alan komiser avazı çıktığı kadar haykırmıştı... "Neee Niyazi’nin yüz kilo etini mi çalm

Uçak Düşmek Üzere

Uçak Düşmek Üzere 5 Yolcusu, 2 mürettebatı toplam 7 kişi ile seyahat eden uçak, arızalanmış… Düşmek üzere... 7 yolcuya karşılık, maalesef 6 paraşüt var. Paraşütün 2’sini mürettebat alıyor. “Paraşütler bizim hakkımız kimseye vermeyiz! Diyorlar. 1. Yolcu; “Ben Shaquille O'Neill, NBA'in En kıymetli oyuncusuyum. Bana bir şey olursa Lakers zor duruma düşer, benim yaşamam lazım!” Diyor ve alıp 1. paraşütü atlıyor. 2. Yolcu; “Ben Hillary Clinton, NY senatörü ve belki de geleceğin Amerika ilk kadın Başkan adayıyım, benim de yaşamam lazım!” Diyor ve 2. paraşütü alıp atlıyor. 3. Yolcu; “Ben George W. Bush; Amerika Başkanıyım. Dünya üzerinde politik sorumluluklarım, bombalayacağım yerler var daha. Aynı zamanda Amerika tarihinin gelmiş geçmiş en ‘ZEKİ’ başkanının ölmesine izin vermezsiniz!” Deyip, alıp atlıyor. 4. Yolcu 90’lık ihtiyar; son yolcu olan 10 yaşındaki çocuğun gözlerinin içine bakıp; “Evlât ben yaşlı bir adamım, yaşayacağımı yaşadım, bu

Ağaç Diken İhtiyar

Ağaç Diken İhtiyar         Ağaç dikmekle meşgul yaşlı birisini gören padişah; hoşbeşten sonra sormuş.  “Büyük bir ihtimalle diktiğin ağaçların meyvesini yiyemeyeceksin ne diye uğraşıyorsun?”         Yaşlı adam; “Oğul” demiş. “Bizden evvelkilerin ağaçların meyvelerini biz yedik bizim diktiklerimizin meyvesini bizden sonrakiler yesinler diye uğraşıyorum.”         Bu cevap padişahın çok hoşuna gitmiş ve çıkarıp bir kese altın vermiş. İhtiyar; “Allah’a hamd ederim ki başkalarının diktiği fidanlar seneler sonra meyve verirken benim diktiklerim daha dikerken meyveye durdular. Diyerek cömert yabancıya teşekkür etmiş.         Bu cevapta padişahın hoşuna gitmiş ve çıkarıp yaşlı adama bir kese altın daha vermiş. Aksakallı ihtiyar; “Allah’ıma şükürler olsun ki başkalarının diktiği fidanlar senede bir kez meyve verdiği halde benim diktiklerimi iki defa meyve verdiler.”         Padişah ihtiyarın bu cevabına da hayran kalmış ve çıkardığı bir kese altını verdikten sonra yanındaki zat

İhtiyar Dut Ağacı

İhtiyar Dut Ağacı Selim Amca ve Emine Teyze, iki mütevazı ihtiyardı. Anadolu’nun küçük bir kasabasında oturuyorlardı. Bir de üniversitede okuyan oğulları Oktay vardı. Her yılın nisan ayında bağlarına göçer, kasımda merkezdeki evlerine dönerlerdi. Bağları şehir merkezine yakın, büyük bir meyvelik ile ahşap bir bağ evinden ibaretti. Her yıl baharın gelmesini iple çekerlerdi. Yine bir nisan başında, lüzumlu eşyalarını toplayarak bağa taşındılar. Taşıt gürültüsü ve hava kirliliğinden kurtulan yaşlı çift sevinçten uçuyordu. Bütün güçleriyle toprağa sarıldılar.             Emine Teyze, bağ evini temizledi, eşyaları yerleştirdi. Selim Amca da; gülleri, asmaları, diğer meyve ağaçlarını budadı; ahırı düzenledi, bir de buzağılı inek aldı.             Gün geçtikçe her taraf yeşile bürünüyordu. Bir başka oluyordu, bağ akşamları... Havalar iyice ısınmamıştı ama bol oksijen, bülbül sesleri, yaprak hışırtıları, bin bir nağme sunuyordu gönüllere... Hele sabahları vızıldayan arılar, böcekler;