Kayıtlar

köylü etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Herkes Birbirinden Çalarsa…

Herkes Birbirinden Çalarsa…   Çoban sürüden, Ağa köylüden, Öğretmen ve öğrenci dersten, İşçi ve memur mesaiden, patron alın terinden, Tüccar ve esnaf ölçü ve tartıdan, müteahhit malzemeden, imalatçı kaliteden, reis belediyeden, müdür şirketten, hoca hakikatten, vekil devletten, Müslüman zekât ve namazdan çalarsa… Maddi ve manevi değerimiz düşük, ilâhi ikaz ve cezamız büyük olur… Tıpkı bugün olduğu gibi… Rabbim bizleri, şuurlu ve hakiki mü’min ve Müslüman eylesin!

İmdat, Boğuluyorum

Resim
İmdat, Boğuluyorum   Bir bürokrat, görevli olarak şehirden kasabaya giderken yolda sulak ama bataklık bir yerde mola vermiş. Nasıl olmuşsa ayağı kayıp bataklığa düşmüş: “- İmdat, Boğuluyorum! Kurtarın beni!" diye bağırmaya başlamış. O sırada yakınlardan geçen bir köylü, sesini duyup yaklaşmış. Bürokrat: "- Bataklığa düştüm. Kurtar beni!" diye bağırmış. Köylü: "- Geçmiş olsun!" demiş. Ama kurtarmak için hiç gayret göstermemiş. Hani neredeyse dönüp gidecek. Bürokrat paniklemiş ister istemez: "- Lütfen, bir dal uzat. Kurtar beni!" diye yalvarmış… Köylü: "- Olmaz, sen şu anda hazine toprakları üzerindesin. Hazine malından bir şey almak suçtur!" Bürokrat: "- Sen, dalga mı geçiyorsun. Ölüyorum. Kurtar beni!" diye bağırmış ağzına dolan çamurla. Köylü hiç istifini bozmadan cevap vermiş: "- Ben Hazine'den mal alıp suçlu duruma düşemem. Fakat seni böyle bırakacak değilim. Gidip muhtara haber vereceğ...

Karanlıkta Aslanı İnek Zannıyla Okşayan Köylü

  Karanlıkta Aslanı İnek Zannıyla Okşayan Köylü   Bir köylünün ahırında bir öküzü varmış. Bir gün bir aslan gelip öküzü yemiş ve sessizce öküzün yerine geçip oturmuş. Köylü o gece ahıra gitmiş, karanlık olduğu için, el yordamıyla bir o tarafa bir bu tarafa el atarak öküzünü ararken eli aslana değmiş. Öküzünü bulduğunu zanneden köylü, başlamış aslanın orasını burasını okşayıp, ineğini kaşıdığı gibi kaşımaya. Aslan kendi kendine şöyle diyormuş: "- Eğer ahır aydınlık olsaydı, bu adamın korkudan ödü patlardı. Hâlbuki şimdi beni pervasızca okşayıp, kaşıyor çünkü karanlıkta beni öküzü zannediyor!" Cenâb-ı Hakk Azze ve Celle de gâfillere: “- Ey mağrur kör! Tûr dağı bile benim ismimle paramparça olmadı mı? Eğer biz kitabımızı bir dağa indirseydik dağ parçalanır, yerinden kopar, başka bir yere göçerdi. Eğer Uhud Dağı, beni anlasaydı o dağdan ırmak ırmak kan akardı.” diye hitaba ediyor. Sen Allah’ü Teâlâ’nın adını anandan-babandan duydun da onun için bu ada gafilce yapışt...

Otuz Sene Okuduktan Sonra İlmin Başını Köylüden Öğrendi

Otuz Sene Okuduktan Sonra İlmin Başını Köylüden Öğrendi Deli Hüseyin Ağa derler bir adam vardı. Yirmi yaşlarında evlenmişti. Nikâhına gelen hocaların sohbetlerini görüp onlara hayran kaldı. Kendisi de onlar gibi okuyup âlim olmaya karar verdi. Zengin hali vakti yerinde olan Hüseyin Ağa, evlendikten bir- iki gün sonra, karısından izin alıp İstanbul’a" ilim tahsiline gitti. Bütün malını karısına ve anasına bırakan Hüseyin Ağa, İstanbul’da tam otuz sene ilim tahsil etti. Bu otuz sene içinde köyünü ve gencecik bıraktığı hanımını aklına bile getirmemişti, hafız-ı Kur’an olduğu gibi, Arabi ilimleri de öğrenip tam bir dersiam (üniversite hocası) yetişti. Otuz sene sonra memleketine gitmeye karar verdi, İstanbul'dan yola çıkıp, o zamanın vasıtaları ile memleketine vardığında, köyüne varmadan akşam olmuştu. Yakın bir köye misafir oldu. Akşam köyün camiinde vaz-ü nasihat etti. Halk birçok müşkülünü, o gece ondan öğrenmek fırsatını buldular. Yatsı namazından sonra, misafir ...

Müslüman Köylü, Küçük Yahudiler ve "Devlet Sözü"

Müslüman Köylü, Küçük Yahudiler ve "Devlet Sözü" Almanya-Yugoslavya sınırındaki Meinfurg şehrinde, o gün olağanüstü birşeyler yaşanıyordu. Sadece tank sesleri ve askerlerin ayak sesleri duyuluyordu. Kaçışan, ağlaşan insanlar vardı. Hitler'in askerleri tek tek evleri basıyor, içinde Yahudi yaşayan evleri ateşe veriyor, çoluk çocuk herkesi askeri araçlara bindirip toplama kamplarına gönderiyorlardı. O güzel, yemyeşil sınır şehri, artık griye dönüşmüştü. Şehrin biraz dışlarında yaşayan Abraham Wirtsovzt 12 yaşındaki oğlu Mişon ile 4 yaşındaki Amy'yi giydirdi, yanlarına biraz yiyecek ve giyecek verdi ve yanaklarından öptü. "Sürekli geceleri, güney-doğuya yürüyün. Kimseye Yahudi olduğunuzu söylemeyin ve konuşmayın, hep saklanın.. Savaş bitince gelip, sizi alacağım." dedi. Çocuklar o gecenin kör karanlığında yürümeye başladılar. Abraham gözyaşlarını sildi: "Tanrım onları koru!" dedi. Bir süre sonra evi askerler basmış ve Abraham ile...

Köylünün Duası

Köylünün Duası Ebu Müslim-i Saftar, evliyanın büyüklerindendi. Bir gün gemi ile yola çıktı. Yanında çok kimseler de vardı. Aniden ters yönden bir rüzgâr çıktı. Dalgalar yükseldi. Gemi batacak gibi oldu. Gemide olan yükü denize attılar. Yardım istediler. Ebu Müslim diyor ki: - Bizimle beraber gemide kim olduğu bilinmeyen bir köylü vardı. Yanında bir Mushafı vardı. Oradan kalktı ve Mushafı elinin üzerine koydu ve şöyle yalvararak dua etti: “Yâ Rabbi! Eğer bir kimsenin elinde dünya sultanından bir mektup bulunursa, hiç kimse ona saldıramaz, zarar veremez, belalardan emin olur. Mushafı kaldırdı ve Yâ Rabbi! Bu senin kitabındır, bunu bize verdin. Ellerinde senin kitabın bulunan kullarını suda boğmak keremine yakışmaz. Bizi tehlikeden kurtar!” Derhal dalgalar döndü ve deniz süt liman oldu ve sağ salim gitti.

Şehirli İle Köylü

Şehirli İle Köylü Bir şehirli ile köylünün ahbaplığı vardı. Köylü, şehre geldikçe şe­hirliye misafir olur, evine kurulup otururdu, iki ay, üç ay konuk olur, dükkânında oturur, sofrasına katılırdı. Şehirli, köylünün her ihtiyacını karşılardı. Köylü bir gün şehirliye dönüp: - Efendim, dedi, sen hiç seyre seyrana çıkmaz mısın? Allah aş­kına bütün çocuklarınla birlikte köyüme gel! Şimdi ilkbahar, gül mevsimi, ya da yazın meyve zamanı gel de sana hizmet edeyim. Çoluk çocuğunu da getir, üç dört ay kal! Baharda köy pek hoş olur, ça­yırlık çimenlik, bağ bostan olur, gönle ferahlık verir. Şehirli, başından savmak için vaatte bulundu, vaadinin üstün­den de sekiz yıl geçti. Köylü her yıl: - Kış gelip çattı, ne vakit geleceksin, diye sorar, o da: - Bu yıl filan yerden misafir geldi, önümüzdeki yıl işten güçten kurtulursam gelirim, derdi.                        ...

Bir Köylünün Duası

Bir Köylünün Duası Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerini, büyük bir zat yapan bol dua almaktır. Bir gün alış veriş yaparken alış veriş yaptığı kişiden dua almadan köye döndü. Sonra tekrar o kişinin yanına gitti. Eskiden de köy öyle yakın bir yer değildi, ulaşım da ayrıca bir dertti. Köye geldiğinde adamı buldu. Adam: -Hayrola bir şey mi oldu neden geri döndün, dedi. Ubeydullah-ı Ahrar hazretleri: -Benim bir âdetim vardır, her iş yaptığım kişiden dua alırım, eve gidince senden dua almadığımı hatırladım, dua almak için geldimi deyince adam ellerini açarak: - "Ya Rabbi aç bunun kalb gözünü" , diyerek dua etti. İşte Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerini Ubeydullah-ı Ahrar hazretleri yapan dua budur.

Kaybolan Eşek

Kaybolan Eşek Çok eskiden bir köylü eşeği ile değirmene gitmiş ve buğdayı bırakıp dönmüş. Ama o sırada eşek kaçmış. O gün günlerden cumaymış. Namaz vakti de yaklaşmış. Eşeği mi arasın, cuma namazına mı gitsin şaşkın şaşkın düşünürken, tarla komşusu gelmiş. Demiş ki Tarla sulama sırası bizde komşum benden sonra sen alacaksın suyu. Adam iyice şaşkına uğramış. Şimdi de işler üçlenmiştir, üçü de birbirinden önemli. Eşek önemli, çünkü her işinde hemen hemen onu kullanıyor. Tarla da önemli mahsul iyi çıkmazsa o yılki rızkı kısıtlanır. Cuma namazına gitmese o hepsinden önemli… Allah'ın emri. Kararsızlıklar içinde düşünmüş aklına o ayetler gelmiş. Ayetlerde diyor ki: “Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah'ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilmiş olursanız, elbette bu sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan isteyin. Allah'ı çok zikredin; umulur ki kurtuluşa erersiniz. (Cum...

Şehit Şerife Bacı

Resim
Şehit Şerife Bacı İşte Şerife gelin bu köylü ve 21 yaşında. O'nu 16 yaşında evlendirmişlerdi. Düğünden iki ay sonra Harbi Umumi patlak verdi. Kocasını askere aldılar. 6 ay sonra da Çanakkale'den kocasının ölüm tezkeresi geldi. Kimsesizdi, hiçbir geliri yoktu. "Bu tazeliğiyle yapayalnız durması yakışık almaz" diyen köyün yaşlıları, onu sakata ayrılmış bir asker gazisi olan Topal Yusuf ile evlendirdiler. Üç yıl sonra Şerife Gelin'in bir kızı oldu. Küçük kıza Elif adını koydular. Elif anasını emiyor, emdikçe Şerife Gelinin sütü artıyordu. Bunu fırsat bilen komşular, o günlerin salgın hastalıkları yüzünden anası ölen, yetim kalan, süt ememeyen hangi çocuk varsa, Şerife Gelin'e getiriyorlar; Köyün yetimlerini hep O emziriyordu. Belki de bunlar çile günlerinin tabii bir yansıması idi. Sonuç olarak bu köyde yetimlerin tamamı sütkardeşi, Şerife Gelin de sütanası olmuştu... Evdeki işlerle birlikte dışarı işlerini de Şerife gelin yapardı. Öküzlerle çift...

Küçük Hafız Kız

Küçük Hafız Kız İlkokulu bitirip kursa gelmişti. Ailesi kendi isteğiyle geldiğini söylemişti. Kayıt için adını sorduğumda: "Fatma", dedi. Hiç de çekinmeyen bir tavırla... Ve ekledi: "Eğer hafız yaptırmazsanız kayıt yaptırmak istemiyorum". Böyle tehdit edercesine konuşması onu yaşından daha olgun gösteriyordu. Tebessümle: "Korkmayın küçük hanım siz isteyin hafız da yaparız, hoca da..." O küçük gözlerinin içi parıldadı birden. Annesi: "-Hoca hanım kusuruna bakma hele sen, ille de hafız olcam der de başka bir şey demez. Bizim köyün hocasından duymuş. Peygamberimiz hafız olanlara cennette taç giydirilecek demiş herhalde. Siz daha iyi bilirsiniz ya köylü kafası, biz de bu kadar duyduk anladık. Bu da çocuk işte". "-Tabi teyze ne demek, keşke herkes sizin gibi duyduklarından etkilense de teslim olsa... Siz hiç merak etmeyin kızınız önce Allah'a sonra bize emanet." Kadıncağız elime yapıştı, öpecekken geri çektim, utandım. Tuttum,...