Kayıtlar

Şubat 18, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Felsefenin Sonu

Felsefenin Sonu Kadızade Hızır Bey'in oğlu olan ve sonradan üstün zekâsı ve son derece kaabiliyeti sayesinde büyük ilim adamlarından olan Sinan Paşa, gençlik çağlarında felsefeye çok önem verirmiş. Babası Hızır Bey her ne kadar oğlunu bu yoldan çevirmeye çalışmışsa da bir türlü başaramazmış. Hatta öyle olmuş ki, bir gün baba-oğul beraber yemek yerlerken yine münakaşaya başlamışlar. Baba oğlunun her şey hakkında şüphe etmesine çok sinirlenmiş. Bir ara demiş ki: — Yahu Sinan, sende o kadar evham var ki, her şey için o kadar şüpheye düşüyorsun ki, neredeyse şu yemek yediğimiz tabağa bile bakır değil diyeceksin, demiş. — Doğru söylüyorsun baba! İnsanın hisleri bazan o kadar galipgelir ki, ben bu tabağa “bakır değildir” diyebilirim, demiş. Bunun üzerine son derece sinirlenen Hızır Bey, yemek yedikleri tabağı kaldırdığı gibi, oğlunun kafasına geçirmiş. Sinan Paşa, daha sonra ilmini ilerletip hakikati anlayınca bu vehim sevdasından tamamen vazgeçip, değerli ilim

Zamanın Ebû Hanife'si

Zamanın Ebû Hanife'si İstanbul feth olunduktan sonra Ayasofya Müderrisliği, Molla Hüsrev Hazretlerine verilmişti. Zamanının insanları ona o kadar değer verirler, hürmet ederlerdi ki, her sabah talebeleri ve halk evinin önünde toplanır, Molla Hüsrev atına biner, talebeleri ve eve gelen esnaf da atının önünde Medrese'ye kadar götürürler, akşam olunca da aynı vaziyette Medrese'den alıp evine getirirlerdi. Cuma namazını mutlaka Ayasofya Camiinde kılan Molla Hüsrev, Camiye geldiği zaman bütün cemaat ayağa kalkar ve ta en öndeki yoriııe varıncaya kadar oturmayıp onun oturmasını beklerlerdi. Bir defasında Hazreti Fatih de cemaatın Molla Hüsrev Hazretlerine bu hürmeti gösterdiklerini ve caminin içinde bile kendisine yol verip ayağa Kalktıklarını görünce vezirlerine dönerek manzarayı göstermiş ve: — Molla Hüsrev zamanımızın Ebu Hanifesidir, diyerek memnuniyetini belirtmiştir. Molla Hüsrev Hazretleri o kadar mütevazî hayat yaşardı ki, birkaç tane cariyesi ve hizmetç

Molla Hüsrev'in İlmi

Molla Hüsrev'in İlmi Meşhur Osmanlı ulemasından Molla Hüsrev Hazretleri Edirne'deki Halebî Medresesinde müderrislik yaparken Allâme Sadeddin Teftezânî'nin “Mutavvel” isimli kitabına bir haşiye yazmış ve o zamanın sayılı Alimlerinden sayılan Seyyid Ahmed Kırımı Edirne'ye geldiği zaman haşiyeyi tetkik etmesi ve gerekli tashihi yapması için ona vermişti. Seyyid Ahmed Kırımı, Molla Hüsrev'in haşiyesini baştan sona kontrol etmiş ve bazı değişiklikler yaparak birçok yerde yanlışlar yapıldığını bildirmişti. Molla Hüsrev Hazretleri, Seyyid Ahmed Kırımî'nin tenkidlerini görünce, hele bir çok tutarsız ve mesnetsiz itirazlar yaptığını anlayınca hayli üzülmüş ve durumun devrin ileri gelen ilim adamlarının önünde müzakere edilmesini ve Seyyid Ahmed Kırımi'nin itirazlarının çürütülmesini arzu etmişti. Bu vesile ile hem misafir olan hem de kendi haşiyesinin yanlışlarını tesbit ettiğini bildiren Seyyid Ahmet Kırımî'nin de hazır bulunduğu bir yemek ziya

Hasta Doktor Ve Tedavi

Hasta Doktor Ve Tedavi Osmanlı şairlerinden Şeyhî namıyla maruf, asıl adı Sinan olan bir zat, ömrünün son zamanlarında şimdiki ismiyle baharatçılık yapmaya başlamıştı. O zaman attarlar (Baharatçılar) bir nevi eczane vazifesi görmekteydi. Dolayısıyla bir yerinden rahatsız olanlar oraya müracaat ederlerdi. Bir gün Şeyhî'nin Kütahya'daki dükkânına gözlerinden rahatsız bir adsın gelip ilâç istemişti. Şeyhî, adama lüzumlu ilaçları verdi ve parasının verilmesini bekliyordu. Adam bir de baktı ki, kendisine tedavi olması için göz ilâcı veren adamın gözleri de bozuk. Adam bir an düşündükten sonra tezgâhın üzerine Şeyhî'nin istediği parayı koyduğu gibi bir o kadar daha para bırakıp: — Şu bizim ilâcın parası, ikinci verdiğim ise kendi gözünüzün iyileşmesi için ilâçta kullanırsınız, bizim gibi siz de kurtulmuş olursunuz, dedi. Adamın bu keskin zekâsı Şeyhî'nin çok hoşuna gitti ve: — Hastayı tedavi eden doktor kendisi hasta, mısrasını mırıldandı. (Alıntı)