Felsefenin Sonu

Felsefenin Sonu

Kadızade Hızır Bey'in oğlu olan ve sonradan üstün zekâsı ve son derece kaabiliyeti sayesinde büyük ilim adamlarından olan Sinan Paşa, gençlik çağlarında felsefeye çok önem verirmiş. Babası Hızır Bey her ne kadar oğlunu bu yoldan çevirmeye çalışmışsa da bir türlü başaramazmış. Hatta öyle olmuş ki, bir gün baba-oğul beraber yemek yerlerken yine münakaşaya başlamışlar. Baba oğlunun her şey hakkında şüphe etmesine çok sinirlenmiş.

Bir ara demiş ki:

— Yahu Sinan, sende o kadar evham var ki, her şey için o kadar şüpheye düşüyorsun ki, neredeyse şu yemek yediğimiz tabağa bile bakır değil diyeceksin, demiş.

— Doğru söylüyorsun baba! İnsanın hisleri bazan o kadar galipgelir ki, ben bu tabağa “bakır değildir” diyebilirim, demiş.

Bunun üzerine son derece sinirlenen Hızır Bey, yemek yedikleri tabağı kaldırdığı gibi, oğlunun kafasına geçirmiş.

Sinan Paşa, daha sonra ilmini ilerletip hakikati anlayınca bu vehim sevdasından tamamen vazgeçip, değerli ilim adamlarından olmuştur. Hatta o kadar yükselmiş ki, Fatih Sultan Mehmet Han tarafından Edirne medreselerinden birine, Hadis Müderrisi olarak tayin edilmiş, bilahare ise, Fatih onu sarayına alarak maiyetinde bulundurmuştur. (Alıntı)

İlim ve Dünyalı

Hazreti Fatih'in hocalarından “Hocazade” lakabıyla anılan Mevlânâ Muslihiddin b. Yusuf, b. Efendi daha çocuktan okumaya ve ilim öğrenmeye son derece ehemmiyet verirdi. Ticaretle meşgul olan babası ona diğer kardeşleri gibi dünyalık için çalışmadığından, dükkânında durup para kazanmadığından dolayı kızar ve öbür kardeşlerine gösterdiği alâkayı ona göstermez, onu hep eski elbiselerle gezdirirdi.

Hocazade'nin babası da ayrıca hoca idi ve Yusuf Hoca Diye bilinirdi.

Bir gün babası Yusuf Hoca, diğer oğullarını da yanına alarak Hocazade ile beraber o muhitte faziletli bir zat olarak bilinen Veli Şemseddin adında bir zatın huzuruna vardılar. 

Şeyh Şemseddin, Hocazade'nin diğerleri gibi şık giyinmediğinin farkına varıp bir ara:

— Bunların hepsi senin oğlun olduğuna göre, neden bu çocuğa ayrı muamele eder, bunu iyi giydirmezsin? Diye sordu.

Yusuf Hoca diğer oğullarının çalışıp kazandıklarını, onun ise hep:
— ilim, tahsil, okumak, deyip başka bir şey demediğini söyledi ve:

— Bu da diğer kardeşleri gibi çalışsın Diye bu cezayı verdik, dedi. Babanın bu sözlerini dinleyen Şeyh Veli Şemseddin, çocuğu biraz daha kendisinin yanına çekerek:

— Evlâdım, sen davandan dönme, ilim her şeyden üstündür, inşallah bu sayede öyle olur ki, kardeşlerin senin huzurunda el pençe divan dururlar, dedi.

Velinin bu sözlerini de dinleyen Efendi ilme bir kat daha sarılarak devrin bütün ilimlerini tahsil etti ve Fatih Sultan Mehmet Han Hazretleri tarafından Bursa'daki Esediye Medresesine Müderris tâyin edildi.

Hocazade Bursa'da altı sene müderrislik yaptıktan sonra, İstanbul’a gelip Fatih Hazretleri ile müşerref olmak istedi. Hizmetçilerinden bir miktar da borç para alan Hocazade bir hizmetçisi ile İstanbul’a geldi.

Hocazade Istan bula geldiğinde, Fatih Edirne yolculuğuna hazırlanıyordu. Daha evvel tanıştıkları Mahmut Paşa vasıtasıyla Padişah’ın huzuruna kabul edildi. Padişah Edirne yolculuğuna çıkmış, birçok ulema ve vüzera ile beraber Hocazade'yi de yanına almıştı.

Devrin büyük Âlimlerinden Mevlânâ Zeyrek ve Seyyid Ali gibi Âlimler de padişahla beraberlerdi. Yolda birçok ilmî mübahase ve müzakere yapıldı. Hocazade Fatih Hazretlerinin büyük takdirini kazanmıştı. Fakat

Hazreti Fatih, diğer ilim adamlarına çeşitli hediyeler ve bahşişler verdiği ve onları taltif ettiği halde Hocazade'ye hiçbir şey vermemişti.

Birkaç konak daha ilerledikten sonra bir gün, has kapıcılardan biri Hocazade'nin yanına gelerek elini öptü ve ona şu müjdeyi verdi:

— Müjdeler olsun hocam! Sultanımız sizi baş müderris tayin etti, dedikten sonra, Padişahın selâmını ve hediye olarak da on bin akçe gönderdiğini bildirdi. Padişah Hocaya, bundan başka en âlâsından bir çadır, hizmetçi ve en iyilerinden birkaç kat da elbise hediye etmişti.

Hocazade parayı alır almaz evvelâ, yanında getirdiği hizmetçisinin parasını verdi. Çünkü o Hocanın Padişah tarafından itibar görmediğini sanıp ara-sıra para iste şeklinde şikâyet ederdi.

Fakat daha sonra Hocazade ile Hazreti Fatihi tanıştıran Mahmut Paşa, Hocanın Padişaha yakınlığını çekemez oldu. Devamlı surette; Padişah'tan kazaskerlik istemesini tavsiye ederdi. Hocazade Mahmut Paşanın tesiriyle Kazasker oldu ve Hazreti Fatih'ten uzak düştü.

Hocazade Edirne'ye Kazasker tayin edilmişti. Babası oğlunun Kazasker tayin edildiğini duyunca Edirne'ye görmeye gitti. Babasının kendisini ziyarete gelmekte olduğunu duyan Hocazade seçkin bir ulema topluluğu ile babasını karşılamaya çıktı.

Herkes at üzerinde en güzide elbiselerini giymişler Kazaskerin babasını karşılamaya çıkmışlardı. Hocazade ise onların tam aksine, ata binmemiş ve giyimine de hiç önem vermemişti. Karşılaştıkları zaman karşısında bir Kazasker bekleyen baba, oğlunu tanıyamadı, sonradan oğlunu öğrenince de ellerini kaldırıp Allah'a hamd ederek ağlamaya başlamıştı.

Kardeşleri ve babası daha evvel kendisine reva gördükleri hallerden dolayı Hocadan özür dilemek istedilerse de, O:

— Siz ferahlığı her zaman huzur verici sanmayınız. Bazen öyle olur ki, insandaki gam ve keder huzuru bile artırır. Diyerek onları özür dilemekten menetmiştir.

Daha sonra Hocazade babası ve kardeşleri için bir yemek ziyafeti verdi. Babasını yanına oturttu. Diğer vezaü da mertebelerine göre yerlerine yerleştirdikten sonra bir de baktı ki, kardeşleri hizmetçi ve uşaklarla beraber ayakta kalmışlar.

Kardeşlerinin bu halini gören Mevlânâ Hocazade, Veli Şemseddin Hazretlerinin kendisine söylediği şu sözü hatırlayıp Allah'a şükürler etti.

Şemseddin Veli: “Evlâdım dâvadan dönme. Bir zaman gelir ki, kardeşlerin ilmin sayesinde senin huzurunda el pençe divan dururlar” demişti. (Alıntı)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Uzun Ömür İçin Dua

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)