Kayıtlar

ruh etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Ölüm Meleği Canımızı Nasıl Alır?

  Ölüm Meleği Canımızı Nasıl Alır?   Bir gün İbrahim Aleyhisselâm, ölüm meleğine;   “–   Ey ölüm meleği, ölüm vakti gelen insanların bir kısmı doğuda, bir kısmı batıda olsa yahut kuzeyde ve güneyde aynı anda zelzele olup ölseler yahut da dünyanın çeşitli yerlerinde savaş olsa, aynı anda binlerce, milyonlarca insan ölse, aynı anda bunların hepsinin ruhlarını nasıl alıyorsun?”   Ölüm meleği ise İbrahim Aleyhisselâmın sorusuna şu cevabı verdi:   “–   Allah’ın izniyle onların ruhlarını çağırırım, derhal avucumun içinde oluverirler.”   Süleyman Aleyhisselâm, ölüm meleğine tekrar bir soru sordu;   “–   İnsanların ruhlarını kimini genç yaşta, kimini bebekken, kimini ihtiyarlayınca alıyorsun. Ruhları almada ölçün nedir?”   Ölüm meleği;   “–   Bana eceli gelenlerin listesi verilir. Ben verilen listeyi tatbik ederim. Başka işe karışmam!”. Diye cevap verdi.   Ölüm meleği gelip, Süleyman Aleyhisselâmın yanında oturan bir kimseye dikkatli bakmaya başladı. Sonra ç

Çanakkale Ruhu

  Çanakkale Ruhu Çanakkale Şehitliği’ni gezip de gözyaşlarıyla toprağı sulamayan insan yoktur. Çünkü ağlamamak imkânsız. Kazanılması imkânsız görülen bir savaşın zaferle sonuçlanması gibidir burada dökülen gözyaşları. O an acı çekmez insan; kıyılır, hüzünlenir, susar ama hissettiği şey acı değildir. Biraz gurur, biraz minnet, biraz şükran, biraz aidiyet ve çokça huzur hisseder. Oracıkta uzanıp kalmak, o toprağa karışmak ister. Kilometrelerce yürür de yorulmaz. Bastığı her yer kutsaldır, çiğnemekten korkup kanatlanmak ister. Şehitlikler geçildikçe bölük bölük askerler ayaktaymış gibi gelir ve dünyanın en güvenli yerindeymişsin gibi şenlenirsin zaman zaman. Sırtını dayadığın bir ağaç, ayaklarına dolanan bir çalılık, avucunda ufaladığın bir avuç toprak ete kemiğe bürünür. Engebeli arazide önüne bakmadan yürümen imkânsızdır. Bir tümsekten bir çukura her adımda ayağının altındaki zeminin yapısı değişir. Ayağına dikenler battığında küçük bir “ah!” çıkar ağzından ve utanırsın. Ayağındaki

Sapkınlıkla İnsanların Ruhları Ve Gönülleri İfsat Ediliyor!

  Sapkınlıkla İnsanların Ruhları Ve Gönülleri İfsat Ediliyor!   Zamanımızda küresel güçler, zayıf memleketlerin bütün imkânlarını sömürüp alıyor. Bundan daha kötüsü, insanların ruhlarını ve gönüllerini de ifsâd ediyor. Dünyaya yayılan ve maddî virüslerden daha beter olan LGBT gibi sapkınlıkların yaygınlaşması, bu ifsatların en kötüsüdür.   Unutmamalıdır ki;   Allah Teâlâ, Lût Kavmi’ni bu insanlık dışı sapkınlıkları dolayısıyla korkunç bir şekilde helâk etmiştir.   Yine unutmamalıdır ki;   Toplumun temel harcı olan âileyi, nesli, edebi, hayâyı, ahlâkı yok eden ve hayvanlarda bile görülmeyen eşcinsellik çılgınlığına karşı sessiz kalmak, ağır bir mes’ûliyettir. Ailenin ve toplumun felâketidir. Bu ahlâksızlıkların sonu, insanlığa vedâ etmektir. Câhiliyede olduğu gibi, evlât sevgisi yerine, evlerde köpek besleyerek aileyi imha etme hareketidir.   Dolayısıyla; geçmişte olduğu gibi âhir zamanda da yegâne çare, nice mikrop ve virüslerin cirit attığı imtihan hengâmı olan

Ruhun Bedene Galip Gelmesi

  Ruhun Bedene Galip Gelmesi   Ruhun bedene galip gelmesi sadece çilelerle, uzletlerle mi mümkündür; yoksa sünnete ittiba çizgisinde yürüyüp de uzlet yerine hizmet düşüncesiyle gidenlerde de bu tarz şeyler görünebilir mi?   Değerli Kardeşimiz;   Ruh ile cesed, tabiat olarak birbirine zıt varlıklardır. Ruh nuranî ve latif bir varlıktır, cesed ise maddî ve kesif bir varlıktır. Ruh zaman ve mekân kaydından mücerreddir, cesed ise zaman ve mekân ile mukayyeddir. Ruh bir anda binlerce işi tedbir ve tedvin edecek bir hâsiyettedir, cesed ise aynı anda iki işi yapamaz. Ruh hafif ve kayıtsızdır, cesed ise sakil ve mukayyeddir. Ruh inbisat ve tekemmül ettikçe beden incelir, ruha karşı mukavemetini kaybeder, onun gibi latif ve nuranî olmaya başlar. Cesed kalınlaşır ve hükmünü icra ederse, yani madde ve maddî kayıtlar inkişaf edip kesafet galip olursa, o zaman da ruh asliyetini kaybeder ve sakil bir hale dönüşür. Onun için ruh ile cesed iki mübayin rakiptir. Mücadeleyi ruh kazanırsa, ya

Çanakkale ve Kurtuluş Savaşları Bu Ruhla Kazanıldı

Çanakkale ve Kurtuluş Savaşları Bu Ruhla Kazanıldı   Yaşam koşullarının çetinliği, haram ve helal şeylerin birbirine giriftliği nedeniyle ekmek parası derdinde olan bizler “kul hakkı” meselesini ihmal edebiliyoruz. Hâlbuki Cenabı Hakkın affetmediği günahlardan olan kul hakkına girmemeye dikkat etmek lâzımdır. Çanakkale Savaşı’nda yaşanmış bir Hikâyeyi sunuyoruz… Kimi Urfalı, kimi Bosnalı, Kimi Adıyamanlı, Kimi Gürünlü, Kimi Halepli çok sayıda yaralı getiriliyor… Bunlardan biri Lâpseki’nin Beybaş Köyündendir ve yarası oldukça ağırdır. Zor nefes alıp vermektedir. Alçalıp yükselen göğsünü biraz daha tutabilmek için komutanının elbisesine yapışır. Nefes alıp vermesi oldukça zorlaşır ama tane tane kelimeler dökülür dudaklarından. “- Ölme ihtimalim çok fazla… Ben bir pusula yazdım… Arkadaşıma ulaştırın…” Tekrar derin nefes alıp, defalarca yutkunur: “- Ben… Ben köylüm Lapseki’li İbrahim Onbaşından 1 Mecit borç aldıydım… Kendisini göremedim. Belki ölürüm. Ölürsem söyleyin hakk

Kur’an-ı Kerim’i; Kalbinle, Ruhunla, Gözünle Ve Dilinle Oku!

·      Önce abdestini alarak, ağzını misvaklayarak (veya fırçayla temizleyerek) oku! ·      Allah Teâlâ’nın: “Kur’an okuyacak olduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah’a sığın” (Nahl Sûresi- 98) ayeti kerimesi gereğince okumaya başlarken “eûzü besmele” çekerek oku! ·      Allah’ü Teâlâ’nın kitabı olduğu için; Allah’ü Teâlâ’nın rızasını kazanmak için oku. ·      Ağır ağır Kur’an oku! (Müzzemmil Sûresi- 4) ·      Tevbe Suresi hariç her surenin başında besmele çekerek oku! ·      Kur’an-ı Kerim’i Kâbe-i Şerif’e yönelerek; mescit veya bir başka temiz yerde oku. ·      Kur’an-ı Kerim’in Müslümanların ve tüm insanlığın huzur ve mutluluğa kavuşabilmesi için bir kurtuluş ve nur yolu olduğunu bilerek oku! ·      Aceleci davranmadan, sesini güzelleştirerek tane tane oku. ·      Yavaş yavaş, tertil ile manaya nüfuz ederek, düşüne düşüne oku! ·      Tecvid kural ve kaidelerine uyarak oku! ·      Kur’an-ı Kerim’i gözünle, kalbinle ve ruhunla oku! ·      Ramazan ayında, Cebrail Aleyhisselam Kur’an- K

İnsan Öldükten Sonra Ruhu Nereye Gidiyor?

Resim
  İnsan Öldükten Sonra Ruhu Nereye Gidiyor?   Mezarlıktan geçerken selam vermek, ruhların orada olduğuna mı işarettir? Öldükten sonra ruhların durumunu anlatır mısınız? Değerli kardeşimiz, Ölüm yokluk değildir; daha güzel bir âlemin kapısıdır. Nasıl ki, toprak altına giren bir çekirdek, görünüşte ölüyor, çürüyor ve yok oluyor. Fakat gerçekte daha güzel bir hayata geçiş yapıyor. Çekirdek hayatından ağaçlık hayatına geçiyor. Aynen bunun gibi, ölen bir insan da görünüşte toprağa giriyor, çürüyor ama geçekte berzah ve kabir âleminde daha mükemmel bir hayata kavuşuyor. Beden ile ruh, ampul ile elektrik gibidir. Ampul kırılınca elektrik yok olmuyor ve var olmaya devam ediyor. Biz onu görmesek de inanıyoruz ki, elektrik hala mevcuttur. Aynen bunun gibi, insan ölmekle ruh vücuttan çıkıyor; fakat var olmaya devam ediyor. Cenab-ı Allah ruha münasip daha güzel bir elbise giydirerek, kabir aleminde yaşamını devam ettiriyor. Bu sebeple Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem:   “

Seni Seven Her Ruh Uludur Ya Rasulallah

Seni Seven Her Ruh Uludur Ya Rasulallah   Seni seven her ruh uludur ya Resûlallâh! Gönlü-gözü onun doludur ya Resûlallâh!   Cemâlin pertevinden zerre şevk alan billâh, Kapının ayrılmaz kuludur ya Resûlallâh!   Beklemez bir başka iltifât Sana erenler, Semtin iltifat buğuludur ya Resûlallâh!   Gönül gözleriyle bir kere seni görenler, Onlar ruhların bir koludur ya Resûlallâh!   Uçuşur ikliminde altın kanatlı kuşlar, İklimin kuşların yoludur ya Resûlallâh!   Cennet yamaçları gibidir orda ufuklar, Cemâlin bu ufkun tülüdür ya Resûlallâh!   Sana ermek imanlı gönüllerin rüyâsı, Seni bilmeyenler ölüdür ya Resûlallâh!   Vuslatın, bu garip kıtmîrin her dem hülyâsı, Bu benim gönlümün gülüdür ya Resûlallâh!   (Sallallahü Aleyhi Vesellem) Alıntı

İki Kanatlı Şahsiyet: Fatih Sultan Mehmed Han ve Fetih Ruhu

Resim
İki Kanatlı Şahsiyet: Fatih Sultan Mehmed Han ve Fetih Ruhu   Fatih Sultan Mehmed’in manevi ve edebi şahsiyetini tanıyabilmemiz için hareket noktamız babası II.Murad Han olmalıdır. Oğluna, askerlik, idare, ilim, sanat ve tasavvufta örnek bir şahsiyet sergileyerek; o müstesna evladın şahsiyet yapısına ilk temel taşı koymuştur. II.Murad kahraman olduğu kadar alim ve şair, aynı zamanda maneviyata sıkı sıkı bağlı bir arif kişi idi. Baba II. Murad ile oğlu Şehzâde Mehmed arasında, saray bahçesinde güzel bir hasbihâl geçer. Bu hasbihâl esnasında Şehzâde Mehmed, hâl ve hatırını sorduktan sonra babasına şöyle bir suâl sorar: “–Ey benim devletlü babam! Ne hikmettir ki, sırtınızdaki milletin onca ağır yük ve eziyetine rağmen, sizde diğer ihtiyarlardaki gibi yaşlılık emârelerine rastlamış değilim. Sizin de diğer insanlar gibi yaşınız ilerledi, fakat onlar gibi eğilip bükülmediniz ve kamburlaşmadınız. Her türlü zahmet ve sıkıntıya rağmen, genç yaştaki zindelik, kahramanlık ve yiğit