Çanakkale Ruhu
Çanakkale Ruhu
Çanakkale Şehitliği’ni gezip de gözyaşlarıyla toprağı sulamayan insan yoktur. Çünkü ağlamamak imkânsız. Kazanılması imkânsız görülen bir savaşın zaferle sonuçlanması gibidir burada dökülen gözyaşları. O an acı çekmez insan; kıyılır, hüzünlenir, susar ama hissettiği şey acı değildir. Biraz gurur, biraz minnet, biraz şükran, biraz aidiyet ve çokça huzur hisseder. Oracıkta uzanıp kalmak, o toprağa karışmak ister. Kilometrelerce yürür de yorulmaz. Bastığı her yer kutsaldır, çiğnemekten korkup kanatlanmak ister.
Şehitlikler geçildikçe bölük bölük askerler ayaktaymış gibi gelir ve dünyanın en güvenli yerindeymişsin gibi şenlenirsin zaman zaman. Sırtını dayadığın bir ağaç, ayaklarına dolanan bir çalılık, avucunda ufaladığın bir avuç toprak ete kemiğe bürünür. Engebeli arazide önüne bakmadan yürümen imkânsızdır. Bir tümsekten bir çukura her adımda ayağının altındaki zeminin yapısı değişir. Ayağına dikenler battığında küçük bir “ah!” çıkar ağzından ve utanırsın. Ayağındaki arazi için özel yapılmış bileklikli spor ayakkabıyla bile yürümeyi beceremediğin bu yerde on beş yaşında çocukların ayaklarındaki yırtık pırtık çarıklarla yedi düvele karşı savaştıklarını düşünüp utanırsın.
Her yerden fışkıran ruhların bedenle donandığını hissedersin. Yanındakilerle tek kelime konuşmak istemezsin. Çünkü artık söz bitmiştir. Ağzın kuruyuncaya kadar dua okursun. Ezbere bildiğin bütün dualar tekrar tekrar dilinden dökülür. Sonra, durup şiirler okursun içinden. İçindeki coşkuyu zapt edecek bir mısraya sığınırsın. “Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın/Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın!” Sığmaz, evet, sığamaz!
Arıburnu, Conkbayırı, Anafartalar, Seddülbahir, Kilitbahir, Gelibolu… Tarih kitaplarından bildiğin yer isimleri birden karşına çıktığında şaşırıp kalırsın. Tek yapabildiğin ağlamak. “Burası mıymış?” deyip ağlarsın. Sevdiğine kavuşmuş gibi, annenin mezarına gitmiş gibi bir yakınlıkla toprağı koklaya koklaya öpersin. Atatürk’ün cep saatinin parçalandığı yeri gösterir rehber, o güne gidip şöyle bir düşünürsün. Dünya tarihinin seyrini değiştiren bir küçük cep saati… “Altında Kur’an-ı Kerim varmış.” diye anlatmaya devam eder rehber. Göğüslerindeki imandan başka neleri vardı ki burada savaşanların?
57 inci Alay’a geldiğinde isimleri okumaya çalışırsın. Bir uçtan bir uca isimleri okuman bir gününü alır zaten. Taşları okşaya okşaya yürür gidersin. “Bunlar mezar değil, mezarlar bastığınız her yer olabilir.” uyarısıyla ürperirsin. Mezarda olmadıklarını o an hissedersin. Nefeslerinin sıcaklığı gelir ensene. Hoş bir koku duyarsın. “Cennet bu mu?”
Sakarya depreminde bir doktor arkadaşım anlatmıştı. Kıyamet kopmuş, göçük altında binlerce insan… Çadırlar kurulmuş, gece gündüz demeden doktorlar, hemşireler yaralılara müdahale etmeye çalışıyorlar. Günler sonra doktor arkadaşım yorgun düşmüş, biraz kestirmek istemiş. Az sonra bir asker gelmiş yanına. “Doktor bey, biz hazırız, hadi gidelim.” demiş. “Kimsiniz siz, nerden geldiniz?” diye sorunca doktor, “Biz 57 inci Alay’ız, Çanakkale’den geldik.” demiş asker. Birlikte gidip göçüklerin altından insanları kurtarmışlar. Sabah olunca askerler kaybolmuş ortadan, “Bir teşekkür etseydim bari.” diye bizimki etrafta sormuş, soruşturmuş ki, öyle bir tabur asker filan gören olmamış. Adam yeminler ederek anlattı. Nice zaman sonra Çanakkale’de şehid olan 57 inci Alay’ın askerleri olduğunu idrak edebilmişti.
Oradaki ruh öyle canlı, öyle gerçek ki, şehrin havası bile farklı geliyor insana. Efsunlu gibi sanki. Çanakkale’de yaşayan insanlar genelde çok sakin insanlardır. Üst üste gibi görünen binaların arasında insanlar alabildiğine geniştir. Neşeli, rahat, espirili insanlardır. Kendinizi güvende hissedersiniz. Sofu değillerdir, ama sufidirler; candan insanlardır, elindekini üleşmeyi severler. En fazla yatır bulunan yerlerden biri Gelibolu’ymuş. Çanakkale Savaşı’nda bütün yatırların da türbelerinden çıktığı anlatılıyor yöre halkı arasında.
Hacı Bayram Veli’nin halifelerinden Peygamber efendimize muhabbetlerinden ellerindeki kâğıtların bile tutuştuğu rivayet edilen “Ahmediye” ve Muhammediye” eserlerinin Ahmed-i Bican ve Mehmed-i Bican kardeşlerin türbeleri Gelibolu’da. Muhammediye, Anadolu’da yüzyıllar boyunca elden ele dolaşmış ve ezbere bilinen eserlerden biri. Ayrıca, Gelibolu Mevlevihanesi de günümüze kadar yaşayan yerlerden.
Bolayır Gazi Süleyman Paşa Türbesi, Hallac-ı Mansur Türbesi, Kaptan-ı Derya Saruca Paşa (?-1454) Anıt Mezarı, Sinan Paşa Türbesi, Kalender Baba (?-1384) Türbesi, Bayraklı Baba (?-1410) Anıt Mezarı, Çilehane, Ece Bey Türbesi ve Karainebeyli Köyü, Kalafat Mehmet Paşa (?-1793) Mezarı, Kaptan-ı Derya Emir Ali Baba Anıt Mezarı, Kaptan-ı Derya Hüsamettin Paşa Mezarı, Kaptan-ı Derya Güzelce Kasım Paşa Mezarı, Hüseyin Becce Gazi Mezarı, Alaettin Kalfa Türbesi, Hocahamza Türbesi, Fransız Mezarlığı, Namık Kemal’in Mezarı gibi pek çok tarihi ve manevi şahsiyetin Gelibolu’da olması pek de şaşırtmadı.
Çanakkale, bu toprakların vatan olma mayasının
tutulduğu yerdir.
Yazar: Zekiye Yaldız
Yorumlar
Yorum Gönder