Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Esmaül Hüsna دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى 

Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyuruyor:

Allah’ü Teâlâ’nın doksan dokuz ismi vardır; kim bunları sayarsa (tek tek

okursa) cennete girer. (Tirmizî-Hâkim-Beyhakî)

Diğer bir hadîs-i şerifte de, “Kim bunları ezberlerse” rivayeti vardır. (İbni Mâce)

Yüce Allah buyuruyor:

Esmâü’l-Hüsnâ (en güzel isimler) Allah’ındır. O halde O’na, onlarla dua edin. (A’râf, 180)

Allah’a Celle Celâlüh ancak Esmâü’l-Hüsnâ’dan biri ile dua yapılır ve ancak Esmâü’l-Hüsnâ’dan biri ile zikir edilir. Örneğin, tanrım tanrım diye dua edilemez ve tanrı tanrı diye zikir edilemez.

Esmâü’l-Hüsnâ’dan olan “Yâ ze’l-celâli ve’l-ikrâm” hem dua hem de zikirdir. Çünkü Kur’an’da Rahmân Sûresinin iki âyetinde geçmektedir.

Yüce Allah buyuruyor:

Yer üzerinde bulunan her canlı fânidir (geçicidir). Ancak celâl ve ikram sahibi olan Rabbinin zâtı bâkidir (ebedîdir). (Rahmân, 26-27)

Yüce Allah buyuruyor:

Celâl ve ikram sahibi olan Rabbinin ismi ne yücedir! (Rahmân, 78)

Allah’ü Teâlâ’nın merhametinden uzak olan gazabına uğrayıp hem dünyada hem de ahirette kovulmuş lânetlenmiş olan şeytanın kötülüklerinden, sığınırım ve rabbimden yardım isterim! 

أَعُوذُ باللَّهِ مِنَ الشَّيْطانِ الرَّجِيمِ.

Dünya’da yarattıkları iyilere de, kötülere de herkese rızık ve sayısız nimetler veren hepsine rahmet eden merhamet eden ahirette ise yalnız müminlere merhamet eden ve sonsuz nimetler veren Allah’ü Teâlâ’nın ismiyle başlarım.

بِسْـمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ.

Allah’ım! Sana sığınarak, sana yönelerek, sana yalvararak, senin güzel isimlerini (Esma-ül Hüsna’nı) vesile kılarak,  senden istiyorum.

اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْئَلُكَ، وَاَعُوذُ بِكَ، وَاَتَوَسَّلُ اِلَيْكَ، وَاَتَوَجَّهُ اِلَيْكَ، وَاَتَضَرَّعُ اِلَيْكَ، بِاَسْمٰٓائِكَ الْحُسْنٰى هُوَ اللّٰهُ الَّذِى لٰٓا إلٰهَ اِلّٰا هُوَ.

Allah'ım, şehadet ettiğim şu hususlar sebebiyle senden talep ediyorum:

Sen, kendisinden başka ilah olmayan   Allah'sın, birsin, Samed’sin (hiçbir şeye ihtiyacın yok, her şey sana muhtaç), doğurmadın, doğmadın, bir eşin ve benzerin yoktur. [Tirmizî Daavât 65 (3471); Ebû Dâvud Salât 358 (1493).]

لَلَّهُمَّ إنِّى أَسْأَلُكَ بِأَنِّى أشْهَدُ أنَّكَ أنْتَ اللّهُ إلٰهَ إِلَّا أَنْتَ اَحَدُ الصَّمَدُ الَّذِى لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفْواً أحَدٌ.

Ya Rabbi! Senin ismi A’zamını (en büyük ismini) ve en büyük rızanı şefaatçi yaparak senden istiyorum! [Taberani Kenzu’l-Ummal, h. No: 3837 ]

اَللَّهُمَّ إِنِّي اَسْأَلُكَ بِاسْمِكَ الْأَعْظَمِ وَرِضْوَانِكَ الْأَكْبَرِ.

O, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan Allah’tır.

هُوَ اللّٰهُ الَّذِى لٰٓا اِلٰهَ اِلَّٰا هُوَ.

Ulûhiyete mahsus sıfatların hepsini kendinde toplayan ism-i azâm.

Ya Allah (Celle Celâlühü)

يَا الله جَلَّ جَلآلُهُ

Esirgeyen, rahman, rahmet sâhibi

er-Rahmân (Celle Celâlühü)

اَلرَّحْمَنُ جَلَّ جَلآلُهُ

Acıyan, merhamet eden, bağışlayan

er-Rahîm (Celle Celâlühü)

اَلرَّحِيمُ جَلَّ جَلآلُهُ

Buyrukları tutulan, hükümdar

el-Melik (Celle Celâlühü)

اَلمَلِكُ جَلَّ جَلآلُهُ

Noksanlıklardan arınmış, tertemiz

el-Kuddûs (Celle Celâlühü)

اَلقدُّوسُ جَلَّ جَلآلُهُ

Yarattıklarını selamette kılan

es-Selâm (Celle Celâlühü)

اَلسَّلَامُ جَلَّ جَلآلُهُ

İnananları güvenlikte kılan

el-Mü'min (Celle Celâlühü)

اَلمُؤْمِنُ جَلَّ جَلآلُهُ

Hükmü altına alan, belirleyici

el-Müheymin (Celle Celâlühü)

اَلمُهَيْمِنُ جَلَّ جَلآلُهُ

Ulu, galip izzetli

el-Azîz (Celle Celâlühü)

اَلعَزِيزُ جَلَّ جَلآلُهُ

Dilediğini zorla yaptırma gücüne sahip olan

el-Cebbâr (Celle Celâlühü)

اَلجبَّارُ جَلَّ جَلآلُهُ

Yegâne, büyük

el-Mütekebbir (Celle Celâlühü)

اَلمُتَكَبِّر جَلَّ جَلآلُهُ

Yaratıcı

el-Hâlık (Celle Celâlühü)

اَلخَالِقُ جَلَّ جَلآلُهُ

Eksiksiz yaratan

el-Bâri' (Celle Celâlühü)

اَلبَارِئُ جَلَّ جَلآلُهُ

Her şeye şekil veren tasarımlayan

el-Musavvir (Celle Celâlühü)

اَلمُصَوِّرُ جَلَّ جَلآلُهُ

Günahları örtücü, mağfireti bol olan bağışlayıcı

el-Gaffâr (Celle Celâlühü)

اَلغَفَّارُ جَلَّ جَلآلُهُ

İsyankârları kahreden

el-Kahhâr (Celle Celâlühü)

اَلقَهَّارُ جَلَّ جَلآلُهُ

Karşılıksız bolca veren

el-Vehhâb (Celle Ce

lâlühü)

اَلوَهَّابُ جَلَّ جَلآلُهُ

Rızıklandıran

er-Rezzâk (Celle Celâlühü)

اَلرَّزَّاقُ جَلَّ جَلآلُهُ

Hayır kapılarını açan

el-Fettâh (Celle Celâlühü)

اَلفَتَّاحُ جَلَّ جَلآلُهُ

Her şeyi çok iyi bilen

el-Alîm (Celle Celâlühü)

اَلعَلِيمُ جَلَّ جَلآلُهُ

Sıkan, daraltan, ruhları kabzeden

el-Kâbıd (Celle Celâlühü)

اَلقَابِضُ جَلَّ جَلآلُهُ

Rızkı genişleten, ömürleri uzatan

el-Bâsıt (Celle Celâlühü)

اَلبَاسِطُ جَلَّ جَلآلُهُ

Kâfirleri alçaltan, perişan eden

el-Hâfıd (Celle Celâlühü)

اَلخَافِضُ جَلَّ جَلآلُهُ

Müminleri yükselten, yücelten

er-Râfi (Celle Celâlühü)

اَلرَّافِعُ جَلَّ جَلآلُهُ

Yücelten izzet veren

el-Muizz (Celle Celâlühü)

اَلمُعِزُّ جَلَّ جَلآلُهُ

Değersiz kılan zillet veren

el-Müzill (Celle Celâlühü)

اَلمُذِلُّ جَلَّ جَلآلُهُ

İşiten

es-Semi' (Celle Celâlühü)

اَلسَّمِيعُ جَلَّ جَلآلُهُ

Gören

el-Basîr (Celle Celâlühü)

اَلبَصِيرُ جَلَّ جَلآلُهُ

Hakem hükmedici, iyiyi kötüden ayırt eden

el-Hakem (Celle Celâlühü)

اَلحَكَمُ جَلَّ جَلآلُهُ

Adil olan

el-Adl (Celle Celâlühü)

اَلعَدْلُ جَلَّ جَلآلُهُ

Kullarına lütfeden, letâfetli

el-Lâtîf (Celle Celâlühü)

اَلَّلطِيفُ جَلَّ جَلآلُهُ

Her şeyden haberdar

el-Habîr (Celle Celâlühü)

اَلخَبِيرُ جَلَّ جَلآلُهُ

Yumuşaklık sahibi

el-Halîm (Celle Celâlühü)

اَلحَلِيمُ جَلَّ جَلآلُهُ

Zat ve sıfatlarında azâmetli olan büyüklük sahibi

el-Azîm (Celle Celâlühü)

اَلعَظِيمُ جَلَّ جَلآلُهُ

Affeden, bağışlayıcı olan

el-Gafûr (Celle Celâlühü)

اَلغَفُورُ جَلَّ جَلآلُهُ

Az amele bile çok sevap veren teşekkür eden

eş-Şekûr (Celle Celâlühü)

اَلشَّكُورُ جَلَّ جَلآلُهُ

Yüce, yüceltici

el-Aliyy (Celle Celâlühü)

اَلعَلِيُّ جَلَّ جَلآلُهُ

Zatı ve sıfatlarında büyük

el-Kebîr (Celle Celâlühü)

اَلكَبِيرُ جَلَّ جَلآلُهُ

Koruyucu

el-Hafîz (Celle Celâlühü)

اَلحَفِيظُ جَلَّ جَلآلُهُ

Besleyen, rızıkları yaratıcı

el-Mukît (Celle Celâlühü)

اَلمُقِيتُ جَلَّ جَلآلُهُ

Hesaba çeken

el-Hasîb (Celle Celâlühü)

اَلحَسِيبُ جَلَّ جَلآلُهُ

Şanı yüce, yücelik sıfatları bulunan

el-Celîl (Celle Celâlühü)

اَلجَلِيلُ جَلَّ جَلآلُهُ

Çok cömert

el-Kerîm (Celle Celâlühü)

اَلكَرِيمُ جَلَّ جَلآلُهُ

Kontrol ve gözetim altında bulunduran

er-Rakîb (Celle Celâlühü)

اَلرّقِيبُ جَلَّ جَلآلُهُ

Duaları kabul eden

el-Mücîb (Celle Celâlühü)

اَلمُجِيبُ جَلَّ جَلآلُهُ

İlmi ve rahmeti bağışlaması geniş

el-Vâsi'v (Celle Celâlühü)

اَلوَاسِعُ جَلَّ جَلآلُهُ

Her işi hikmetli olan

el-Hakîm (Celle Celâlühü)

اَلحَكِيمُ جَلَّ جَلآلُهُ

Müminleri seven sevilen

el-Vedûd (Celle Celâlühü)

اَلوَدُودُ جَلَّ جَلآلُهُ

Şanlı, şerefli

el-Mecîd (Celle Celâlühü)

اَلمَجِيدُ جَلَّ جَلآلُهُ

Öldürten, sonra dirilten ve peygamberler gönderen

el-Bâis (Celle Celâlühü)

اَلبَاعِثُ جَلَّ جَلآلُهُ

Her şeye şahit olan

eş-Şehîd (Celle Celâlühü)

اَلشَّهِيدُ جَلَّ جَلآلُهُ

Hakkın kendisi

el-Hakk (Celle Celâlühü)

اَلحَقُّ جَلَّ جَلآلُهُ

Vekil kılınan, kulların işlerini yerine getiren

el-Vekîl (Celle Celâlühü)

اَلوَكِيلُ جَلَّ جَلآلُهُ

Güçlü, kuvvetli

el-Kaviyy (Celle Celâlühü)

اَلقَوِيُّ جَلَّ جَلآلُهُ

Sağlam güçlü

el-Metîn (Celle Celâlühü)

اَلمَتِينُ جَلَّ جَلآلُهُ

Veli, dost

el-Veliyy (Celle Celâlühü)

اَلوَلِيُّ جَلَّ جَلآلُهُ

Övgüye lâyık

el-Hamîd (Celle Celâlühü)

اَلحَمِيدُ جَلَّ جَلآلُهُ

Her şeyi sayan

el-Muhsî (Celle Celâlühü)

المُحْصِي جَلَّ جَلآلُهُ

Varlık veren her şeyi yokluktan çıkaran

el-Mübdî (Celle Celâlühü)

اَلمُبْدِئُ جَلَّ جَلآلُهُ

Öldürüp yeniden dirilten

el-Muîd (Celle Celâlühü)

اَلمُعِيدُ جَلَّ جَلآلُهُ

Canlandıran, dirilten

el-Muhyî (Celle Celâlühü)

اَلمُحْيِ جَلَّ جَلآلُهُ

Öldüren, can alan

el-Mümît (Celle Celâlühü)

اَلمُمِيتُ جَلَّ جَلآلُهُ

Her zaman diri olan

el-Hayy (Celle Celâlühü)

اَلحَيُّ جَلَّ جَلآلُهُ

Her şeyi ayakta tutucu

el-Kayyûm (Celle Celâlühü)

اَلقَيُّومُ جَلَّ جَلآلُهُ

İstediğini istediği anda bulan

el-Vâcid (Celle Celâlühü)

اَلوَاجِدُ جَلَّ جَلآلُهُ

Şanı yüce ve keremi çok

el-Mâcid (Celle Celâlühü)

اَلمَاجِدُ جَلَّ جَلآلُهُ

Eşi ve benzeri olmayan, zâtında tek olan

el-Vâhid (Celle Celâlühü)

اَلواحِدُ جَلَّ جَلآلُهُ

Her şey kendisine muhtaç olan, kendisi ise hiçbir şeye muhtaç olmayan

es-Samed (Celle Celâlühü)

اَلصَّمَدُ جَلَّ جَلآلُهُ

Kudret sahibi

el-Kâdir (Celle Celâlühü)

اَلقَادِرُ جَلَّ جَلآلُهُ

İktidar sahibi

el-Muktedir (Celle Celâlühü)

اَلمُقْتَدِرُ جَلَّ جَلآلُهُ

İstediğini öne alan

el-Mukaddim (Celle Celâlühü)

اَلمُقَدِّمُ جَلَّ جَلآلُهُ

Geride bırakan, erteleyen

el-Muahhir (Celle Celâlühü)

اَلمُؤَخِّرُ جَلَّ جَلآلُهُ

Başlangıcı olmayan

el-Evvel (Celle Celâlühü)

اَلأوَّلُ جَلَّ جَلآلُهُ

Sonu olmayan

el-Âhir (Celle Celâlühü)

الآخِرُ جَلَّ جَلآلُهُ

Varlığı açık olan

ez-Zâhir (Celle Celâlühü)

اَلظَّاهِرُ جَلَّ جَلآلُهُ

Zat ve mahiyeti gizli olan

el-Bâtın (Celle Celâlühü)

اَلبَاطِنُ جَلَّ جَلآلُهُ

Evreni ve evrende olan her şeyi yöneten

el-Vâli (Celle Celâlühü)

اَلوَالِي جَلَّ جَلآلُهُ

Her noksanlıktan yüce

el-Müteâlî (Celle Celâlühü)

اَلمُتَعَالِي جَلَّ جَلآلُهُ

İyiliği çok, iyilik yapan

el-Berr (Celle Celâlühü)

اَلبَرُّ جَلَّ جَلآلُهُ

Tövbeleri kabul edici

vet-Tevvâb (Celle Celâlühü)

اَلتَّوَّابُ جَلَّ جَلآلُهُ

Asilerden intikam alan

el-Müntekîm (Celle Celâlühü)

اَلمُنْتَقِمُ جَلَّ جَلآلُهُ

Affedici

el-Afüvv (Celle Celâlühü)

اَلعَفُوُّ جَلَّ جَلآلُهُ

Şefkati çok

er-Raûf (Celle Celâlühü)

اَلرَّؤُفُ جَلَّ جَلآلُهُ

Mülkün gerçek ezeli ve ebedi sâhibi

Mâlikü'l-Mülk (Celle Celâlühü)

مَالِكُ المُلْكِ جَلَّ جَلآلُهُ

Ululuk ve ikram sahibi

Zü'l-Celâli ve'l-İkrâm (Celle Celâlühü)

ذُو الجَلَالِ وَالإكرَامِ جَلَّ جَلآلُهُ

Adaletli

el-Muksit (Celle Celâlühü)

اَلمُقْسِطُ جَلَّ جَلآلُهُ

Birbirine zıt şeyleri bir araya getirebilen, toparlayan

el-Câmi' (Celle Celâlühü)

اَلجَامِعُ جَلَّ جَلآلُهُ

Zengin, kimseye muhtaç olmayan

el-Ganiyy (Celle Celâlühü)

اَلغَنِيُّ جَلَّ جَلآلُهُ

Dilediğini muhtaç olmaktan kurtaran, zenginleştiren

el-Muğni (Celle Celâlühü)

اَلمُغْنِي جَلَّ جَلآلُهُ

İstediği şeylere engel olan

el-Mâni' (Celle Celâlühü)

اَلمَانِعُ جَلَّ جَلآلُهُ

Dilediğini zarara sokan

ed-Dârr (Celle Celâlühü)

اَلضَّارُّ جَلَّ جَلآلُهُ

Dilediğine fayda veren

en-Nâfi' (Celle Celâlühü)

اَلنَّافِعُ جَلَّ جَلآلُهُ

Evreni nurlandıran, aydınlatan

en-Nûr (Celle Celâlühü)

اَلنُّورُ جَلَّ جَلآلُهُ

Hidayete erdiren

el-Hâdi (Celle Celâlühü)

اَلهَادِي جَلَّ جَلآلُهُ

Çok güzel yaratan

el-Bedî' (Celle Celâlühü)

اَلبَدِيعُ جَلَّ جَلآلُهُ

Varlığı sürekli olan

el-Bâkî (Celle Celâlühü)

اَلبَاقِي جَلَّ جَلآلُهُ

Bütün servetlerin gerçek sâhibi

el-Vâris (Celle Celâlühü)

اَلوَارِثُ جَلَّ جَلآلُهُ

Yol gösterici, doğru yola eriştiren

er-Raşîd (Celle Celâlühü)

اَلرَّشِيدُ جَلَّ جَلآلُهُ

Çok sabırlı

es-Sabûr (Celle Celâlühü, amme nevalühü ve lâ ilâhe ğayrühü)

اَلَّصَبُورُ  جَلَّ جَلآلُهُ

O (Allah celle celâlühü) ki doğurmadı ve doğurulmadı, O'na bir denk de olmadı.

اَلّذِي لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفوًا أَحَدُ.

Allah’ü Teâlâ’nın benzeri hiçbir şey yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla   görendir.

لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ البَصِير.

Allah’ım yaratılmışların en bahtiyarı olan Efendimiz Muhammed sallallâhü aleyhi ve selleme; onun ailesine ve sahabesine, bildiklerin sayısınca, kelimelerin mürekkebi miktarınca, seni ananların her anışında, gafillerin seni zikirden her gaflet edişinde en üstün salâtların ile salât eyle!

اَللَّهُمَّ صَلِّ أَفْضَلَ صَلَاةٍ عَلٰى أَسْعَدِ مَخْلُوقَاتِكَ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وعَلَى آلِهِ وَصَحْبِهِ وَسَلِّمْ عَدَدَ مَعْلُومَاتِكَ وَمِدَادَ كَلِمَاتِكَ كُلّمَا ذَكَرَكَ الذَّاكِرُونَ وَغَفَلَ عَنْ ذِكرُهُ الغَافِلُونَ.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis