Kayıtlar

Kemal etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Vuslat

Vuslat   Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar, Ömrün bütün ikbalini vuslatta duyanlar, Bir hazzı tükenmez gece sanmakla zamanı, Görmezler ufuklarda, şafak söktüğü anı...   Gördükleri rüya ezeli bahçedir aşka; Her mevsimi bir yaz ve esen rüzgârı başka. Bülbülden o eğlencede feryat işitilmez; Gül solmayı; mehtap, azalıp gitmeyi bilmez...   Gök kubbesi her lahza, bütün gözlere mavi... Zenginler o cennette fakirlerle müsavi; Sevdaları hülyalı havuzlarda serinler, Sonsuz gibi, bir fıskiye ahengini dinler.   Bir ruh, o derin bahçede bir defa yaşarsa Boynunda O'nun kolları, koynunda O varsa, Dalmışsa O'nun saçlarının rayihasıyla, Sevmekteki efsunu duyar her nefesiyle.   Yıldızları, boydan boya doğmuş gibi, varlık Bir mucize halinde o gözlerdendir artık. Kanmaz, en uzun buseye, öptükçe susuzdur Zira susatan zevk, o dudaklardaki tuzdur.   İnsan ne yaratmışsa yaratmıştır o tuzdan... Bir sır gibidir az çok ilah olduğumuzdan. Onlar

Rindlerin Akşamı

Rindlerin Akşamı   Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç, Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç…   Cihâna bir daha gelmek hayâl edilse bile, Avunmak istemeyiz böyle bir teselliyle…   Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan, ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan…   Geçince başlayacak bitmeyen sükûnlu gece, Guruba karşı bu son bahçelerde keyfince…   Ya şevk içinde harap ol ya aşk içinde gönül, Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahut gül…   Yahya Kemal BEYATLI Kuddise Sirrûh

Eylül Sonu

  Eylül Sonu   Günler kısaldı... Kanlıca'nın ihtiyarları Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları…   Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa... Yazlar yavaşça bitmese, günler kısalmasa...   İçtik bu nâdir içki'yi yıllarca kanmadık... Bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor, yazık!   Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor; Lâkin vatandan ayrılışın ıztırâbı zor.   Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sâhile, Bitmez bir özleyiştir, ölümden beter bile.   Yahya Kemal BEYATLI

Kemal-i Zatının

  Kemal-i Zatının   Kemâl-i zâtının na’tı anılmaz yâ Rasûlallah! Kalır levh ü kalem mislin yazılmaz yâ Rasûlallah!   Senin medhinde şirket eylesem Mevlâ’ya ma’dûmum Bu babda cürm ü isyâna bakılmaz yâ Rasûlallah!   Ne hâkim ben ki nâ-şüste kalam deryâyı cûdunda Habâb-ı Nün felak hîçe sayılmaz yâ Rasûlallah!   Şafâk-veş her ki dâğ-ı âteşîn’i aşkını açmaz Gül-i maksûd billâhî açılmaz yâ Rasûlallah!   Gabâr-ı âsitânın pertevinden âb olan hâtır Fürüğ-i pençe-i mihre kapılmaz yâ Rasûlallah!   Ümîd oldur ki Galib çâker-i evlâd ü âlindir Gürûh-i ehl-i hüsrâna katılmaz yâ Rasûlallah!   Şeyh Galib

Hepimiz Bir Yolcuyuz...

Hepimiz Bir Yolcuyuz... Yahya Kemal Beyatlı, Sessiz gemi isimli şiirinde "Artık demir almak günü gelmişse zamandan, meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan." diyerek, ölümden itibaren geri dönüşü olmayan bir yolculuktan bahseder. Peki o yolculuk gerçekte ne zaman başlıyor ve bu yolculukta gemiyi batırmadan, rotayı şaşmadan nasıl seyahat edilir? Peygamber efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem. bir hadisi şeriflerinde bizleri ikaz ediyor. Hepimiz bir yolcuyuz ve ruhlar âleminden başlayarak ana rahmine inmemizle devam eden ve nihayeti olmayan bir yolculuk. Uçakla seyahat ederken, yanınızdaki kişiye dönüp sorsanız, nereden bindiniz ve nereye gidiyorsunuz? Şeklinde. O da size " bilmiyorum " dese gülersiniz ve Allah selamet versin der geçersiniz. Evet, hepimiz de bu dünyada birer yolcuyuz. Ve bu yolculuk dünyadaki tüm yapılan yolculuklardan daha önemli. Ve bu öyle bir yolculuk ki, geminin motorları da dümeni de herkesin kendi önünde. Yani rahat bir seyahat

Yavuz Sultan Selim Han

Yavuz Sultan Selim Han Onuncu Osmanlı padişahı olan Yavuz Sultan Selim; Trabzon da vali iken dünyaya gelen oğlunun adını Süleyman koydu. Daha sonra Kanuni Sultan Süleyman olarak anılacak olan bu yavru, küçük yaştan itibaren çok titiz bir şekilde yetiştirildi. Benzeri görülmeyen bir terbiye ve eğitim aldı. Mısır seferi dönüşünde Yavuz Sultan Selim, hocası İbn-i Kemal ile birlikte at üzerinde gidiyorlardı. Birdenbire İbn-i Kemal in atının ayağından sıçrayan bir çamur, Yavuz Selim in giydiği sırmalı kaftanının üzerine sıçradı ve kirletti. Yavuz Sultan Selim; “ - Halka rehberliği ancak ilim ve ahlakta yükselmiş olanlar yapabilir!” demiştir. “- Bana başka bir kaftan veriniz. Bu kaftan de böylece hazinemde saklansın!”, demiş ve sırtındaki kaftanın sandukasına örtülmesini vasiyet etmiştir. “ -  Âlimlerin atlarının ayaklarından sıçrayan çamurun bile makbul olduğunu gelecek nesiller ibretle görsün! Çünkü âlimler her zaman padişahlara lazımdır.” Diyerek âlimlerin değerini vezirleri

Domuz Çobanı 2

Domuz Çobanı 2 Kilis beldesinden bir kadının oğlu Frenk memleketinde esir düşmüştü. Kadın, Ebû Bekr Efendiye gelip oğlunun kurtulması için duâ istedi. Ebû Bekr Efendi; -Demek ki oğlunun kurtulmasını istiyorsun? Öyleyse bana pirinç ile bir tavuk pişir getir, dedi. Kadın, pirinç ile bir tavuğu güzelce pişirip, getirdi. Ebû Bekr Efendi; "Kızıl Hamûr!" diye seslendi. Yanına kızıl bir köpek geldi. Tavuğu onun önüne atıp; - Ye! Dedi. Köpek tavuğu yedi. Kadın bunu görünce, özen göstererek hazırladığı yemeğin köpeğe verilmesine üzüldü. Köpek tavuğu bitirince, Ebû Bekr Efendi, asasıyla işâret ederek; - Haydi şimdi git! Dedi. Köpek dağlara doğru hızla gitti. Aradan bir süre geçince Ebû Bekr Efendi kadına; - Evine dön! Buyurdu. Kadın evine gidince oğlunun kapı önünde durduğunu gördü. Nasıl kurtulduğunu sordu. O da: - Frenk memleketinde esirdim. Onlar beni domuz çobanı yaptılar. Domuzların başında çobanlık yaparken, kırmızı bir köpek gelip bana hücûm etti. Kork