Kayıtlar

Aralık 8, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
Kuran’ı Kerim’de İnsanların Uyması İstediği Genel Ahlak İlkeleri Nelerdir? – İyilik, Müslüman diğer Müslümanlara, diğer insanlara, hayvanlara ve doğaya iyilikte bulunması zarar vermemesi gerekir. – İyi davranmak, Müslüman insanlara iyi davranmalı, haksızlık etmemeli ve kötü davranışlarda bulunmamalı. – Güzel söz söylemek, Müslümanın dilinden kötü söz dökülmemelidir. – Doğruluk, Müslüman sözünden doğru olması gerektiği gibi, iş hayatında ve ticarette de doğru olmalıdır. – Sabır, Müslüman başına gelen zorluklara ve felaketlere sabır göstermelidir. Sürekli yakınma içinde olmamalıdır. – Tevazu, Müslüman elde ettiği başarıları, Allah’tan bir ikram olarak görür, o başarılarla böbürlenmez ve büyüklenmez. – iffetli olmak, Müslüman erkek ve kadınların namuslarını korumaları gerekir. – İnfak (maddi yardım) etmek ve yardımlaşmak, Müslüman elindekinin bir kısmını yardıma ihtiyacı olanlara vermeli ve Allah yolunda harcamalıdır. – Sözünde durmak, Müslüman verdiğ

Müslümanın Sakınması Gereken Bir Davranış Bozukluğu: Küsme

Müslümanın Sakınması Gereken Bir Davranış Bozukluğu: Küsme Küsme, Kuran ahlakından uzak yaşayan insanlarda yaygın olarak görülen davranış bozukluklarından biridir. Bazı insanların çocuklukta öğrenip geliştirdikleri bu alışkanlık, hoşlanmadıkları durumlarla karşılaştıklarında, öfkelendiklerinde, sinirlendiklerinde, karşı taraftan bekledikleri tavrı görmediklerinde veya kendilerine haksızlık yapıldığını düşündüklerinde geliştirdikleri kötü bir ahlak özelliğidir. Din ahlakının yaşanmadığı toplumlarda yaygın olarak kabul görmesine karşın, küsme Yüce Allah'ın beğenmediği bir davranıştır. Din ahlakından uzak olan toplumlarda insanlar, doğdukları andan itibaren ailelerinde, arkadaşları arasında ve çevrelerinde küsen insanlar görerek büyürler. Bu nedenle bir süre sonra bu tavrı benimser ve geliştirerek karakterlerinin bir parçası haline getirirler. İstediği oyuncak alınmadığında ya da istediği yere gezmeye götürülmediğinde bir çocuk anne-babasına küser. Bir arkadaşına öfkelendiğinde

Komşuluk Hakkı

Komşuluk Hakkı Cenâb-ı Hak buyuruyor: "Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara (köle, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez." (Nisâ, 36) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: "Cebrâil bana komşuya iyilik etmeyi tavsiye edip durdu. Neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım." (Buhârî, Edeb 28; Müslim, Birr 140-141. Tirmizî, Birr 28) Komşularımız, ev halkımızdan sonra yüzlerini en çok gördüğümüz kimselerdir. Bu sebeple onların dindar ve iyi ahlâklı kimseler olması arzu edilir. Fakat kendilerini seçmek elimizde olmadığı için komşularımızın gayri müslim ve kötü ahlâklı olmaları da mümkündür. Kimler komşu sayılır? Bu konuda Hz. Ali'den gelen rivayete göre, birbirlerinin sesini duyacak kadar yakın olan kimseler kom

Bir Musibet Bin Nasihatten Yeğdir

Bir Musibet Bin Nasihatten Yeğdir Kumandanlarından biri bir zafer dönüşü Halife Hz. Ömer‘in huzuruna çıktı. Yanında kısa boylu, tıknaz biri bulunuyordu. Hz. Ömer “Bu kim? “ diye sordu. Kumandan anlattı: “Efendim bu benim sağ kolumdur. Hangi görevi verdimse başarı ile tamamladı. En gizli haberleri yerine ulaştırdı. Bazen bir orduya bedel hizmet gördü. Zaferlerimi onun sayesinde kazandım diyebilirim. “ Aradan zaman geçti, aynı kumandan halifenin huzuruna yeniden çıktı. Ama mağlup bir kumandan olarak Halife sordu: – Hani sağ kolun nerede? – Sormayın ya Ömer, ihanet etti, düşman tarafına geçti. Hz. Ömer bu defa konuştu: – Allah’tan başka hiç kimseye dayanmamak gerektiğini geçen sefer söyleyecektim vazgeçtim. Bir musibet bin nasihatten yeğdir diye düşündüm.  (Alıntı)

Eshab-Keyf (Mağara Arkadaşları)

Eshab-Keyf (Mağara Arkadaşları) Hazreti Isa aleyhisselâmdan sonra încil ehlinin işi karmakarışık, alt üst olmuş, aralarında günahkârlar büyümüş, hükümdarlar azgınlaşmış ve putlara tapar; putlar için kurbanlar keser hale gelmişlerdi. Bu yolda en ileri gidenlerden birisi de Rum hükümdarlarından Dekyanus idi. Bu hükümdar Rum diyarını dolaşıp putperestliği kabul etmeyen Isa ümmetini katlediyordu.  Dekyanus bu gezisi sırasında nihayet Eshâb-ı Kehf’in şehri olan Dekinos’a da indi. İner inmez de îman ehlini takip ve toplanmasını emretti, iman ehli bunu duyduklarından dolayı şuraya buraya kaçıp gizlenmişlerdi. Şehrin kâfirlerinden tâyin ettiği zabıtası, îman sahiplerini takip ediyor, gizlendikleri yerlerden çıkarıp Dekyanus’a getiriyorlardı. O da putlara kurban kesilen mezbaalara sevkedip kendilerini putlara tapmak ile öldürülmek arasında muhayyer bırakıyordu. Alçak dünya hayatına rağbet gösterip de bu katliâmdan korkanlar onun dediğini yapıyorlar, ebedî hayatı tercih edenleri ise öl

Dervişin Uykusunu Kaçıran Rüya

Dervişin Uykusunu Kaçıran Rüya Ârif zâtlardan biri şöyle bir hikâye anlatmıştır: “Bir gece zikir ve dua ile meşgul olurken uyuyakaldım. Rüyamda daha önce hiç rastlamadığım güzellikte bir cariye gördüm. O kadar güzel kokuyordu ki daha önce öyle bir koku koklamadım. Elini uzatıp bana bir kâğıt parçası verdi ve: - Üzerinde yazanı oku! Dedi. Okumak için elime aldığımda üzerinde şu beyitleri gördüm: Hayırlı olan hayatı bırakıp uyku ile zevklendin Cennet köşklerinin odalarındaki hurilere rağmen Ebedi olarak yaşarsın, ölüm yoktur orada Cennetlerde güzellerle ebedi yaşarsın Artık uyan uykundan, çünkü hayırlı olan, uykundan Kur’an okumak, teheccüd namazı kılmaktır. Korkuyla uykumdan uyandım. Vallahi bu rüyayı her hatırladığımda uykum varsa bile hemen kaçmaktadır. “ İmam Yâfiî İffet Numunesi Meryem Hazreti Meryem’in babası İmran olup Süleyman aleyhisselâm neslindendir. Anasının adı da Hanne’dir. Hanne’nin kız kardeşi Işâ da Zekeriyya aleyhi

Siz Cuma’yı Bilir misiniz?

Siz Cuma’yı Bilir misiniz? -Babam bana şöyle anlattı: -Salih Meri, cuma gecesi, cuma namazını kılmak üzere mescide gitmek için yola çıktı. Kabristana uğradı. Kendi kendine şöyle dedi: -Tan yeri ağarıncaya kadar kalayım. Kabristanın içine girdi. İki rekat namaz kıldı. Bir kabre dayandı. Gözlerine uyku geldi. Şöyle bir rüya gördü: Kabirde yatanlar kabirlerinden çıkmışlar, halka halka olup oturmuş, konuşuyorlar. Bir de baktı ki, onlardan ayrı, kirli elbiseli bir genç, bir köşede, üzüntülü bir halde oturuyor. Onu yanlarına oturtmuyorlar. Oradakilerin hepsine tepsi tepsi, üzeri mendillerle örtülü hediyeler gelip dağıldı. Herkes kendi tabağını aldı; sonra kabrine girdi. En sonuna bu genç kaldı. O da üzüntülü bir halde, kalktı; kabre girmek istedi. Hemen ona sordum: -Hey Allah’ın kulu, sende gördüğüm bu üzüntü neden? Sonra gördüğüm bu hal nedir? Bana şöyle dedi: - Ey Salih Meri, sen o tepsileri gördün mü? - Evet, gördüm, deyince şöyle anlattı: - O t

Ölüm anı...

Ölüm anı... İbnu Ömer Radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselâm ile birlikte idim. Ensardan bir zat gelerek Aleyhissalâtu vesselâm'a selam verdi. Sonra da: "Ey Allah'ın Resülü! Mü'minlerin hangisi en faziletlidir?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm: "Huyca en iyisidir!" buyurdular. Adam: "Mü'minlerin hangisi en akıllıdır?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm: "Ölümü en çok hatırlayandır ve ölümden sonra en iyi hazırlığı yapandır. İşte bunlar en akıllı kimselerdir" buyurdular. " Abdullah İbnu Mes'ud Radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki: "Birinizin eceli bir yerde olduğu zaman ihtiyaç onu oraya sıçratır. Sonra kalan ömrünün sonuna varınca aziz ve celil olan Allah onun ruhunu orada alır. Kıyamet günü, o yer: "Ey Rabbim! İşte bu, bana emanet ettiğin (cesed)dir!" der. " Ebu Hureyre Radıyallahu anh anlatıyor: "Resülull

Ölüme Hazırlık

Ölüme Hazırlık Allah-ü Teâlâ Celle Celâlüh şöyle buyurmuştur: “Allah Celle Celâlüh katında din İslâm’dır.” İslâm’ın yâni “islâm” kelimesinin hakîkati “istislâm”dır (teslim olmak ve teslimiyettir). Önce “İslâm’ı (İslâm Dînini) kabul edin, sonra da istislâmı (teslîmiyeti) nefislerinizde gerçekleştirin. Dışınızı İslâm ile, içinizi de “istislâm” (teslîmiyet) ile temizleyin. Kendinizi Rabbinize Celle Celâlüh teslim edin. O’nun Celle Celâlüh tedbîrine ve takdîrine râzı olun. Bırakın, hakkınızda O’nun Celle Celâlüh takdîri hüküm versin. Kaderin getirdiği her şeyi makbul karşılayın. Rabbiniz Celle Celâlüh sizi sizden daha iyi bilir. “Müdebbir” (her şeyi idâre ve takdîr eden) ve “Hâkim” (hüküm ve hikmet sâhibi) olarak O’ndan Celle Celâlüh râzı olun. Yakın bir dost olarak O’nun Celle Celâlüh Kelâm’ından (Kur’ân’dan) râzı olun. O’nun Celle Celâlüh emirlerini de, yasaklarını da “kabul eli”yle karşılayın. O’nun Celle Celâlüh dînini bütün kalbinizle karşılayın. Kendinize o dîni şiar ve örtü ed