Dervişin Uykusunu Kaçıran Rüya
Dervişin Uykusunu Kaçıran Rüya
Ârif zâtlardan biri şöyle bir
hikâye anlatmıştır:
“Bir gece zikir ve dua ile
meşgul olurken uyuyakaldım. Rüyamda daha önce hiç rastlamadığım güzellikte bir
cariye gördüm. O kadar güzel kokuyordu ki daha önce öyle bir koku koklamadım. Elini
uzatıp bana bir kâğıt parçası verdi ve:
- Üzerinde yazanı oku! Dedi.
Okumak için elime
aldığımda üzerinde şu beyitleri gördüm:
Hayırlı olan hayatı
bırakıp uyku ile zevklendin
Cennet köşklerinin
odalarındaki hurilere rağmen
Ebedi olarak yaşarsın, ölüm
yoktur orada
Cennetlerde güzellerle
ebedi yaşarsın
Artık uyan uykundan, çünkü
hayırlı olan, uykundan
Kur’an okumak, teheccüd
namazı kılmaktır.
Korkuyla uykumdan uyandım.
Vallahi bu rüyayı her hatırladığımda uykum varsa bile hemen kaçmaktadır. “
İmam Yâfiî
İffet Numunesi Meryem
Hazreti Meryem’in babası
İmran olup Süleyman aleyhisselâm neslindendir. Anasının adı da Hanne’dir. Hanne’nin
kız kardeşi Işâ da Zekeriyya aleyhisselâmın zevcesi ve Hazreti Yahya’nın
annesidir.
Meryem’in babası Imran henüz Meryem, ana
karnında iken vefat ettiği için, anası Hanne, doğuracağı çocuğunu Beyt-i
Makdis’e hizmetçi yapacağını nezretmişti. Bu itibarla Meryem Beyt-i Makdis’in
imâmı ve kendisinin en yakın akrabası olan Hazreti Zekeriyya’ya teslim edilmiş,
o da Beyt-i Makdis’in âyette “mihrâb» olarak yâd edilen yüksekte bir hücresini
Meryem’in ikâmetine, ayırmıştı, işte böyle kudsî bir makamda ve yüce bir
peygamberin maiyyetinde feyizlenen Meryem’in mucizelerle dolu hayatını Allahü
Teâlâ Kitabında meâlen şöyle bildiriyor:
“Habibim! Kur’ân’da, Meryem kıssasını
ailesinden ayrılıp Beyt-i Makdis’in doğu tarafında bir yere çekildiği zamanı da
an!”
“O zaman Melekler şöyle demişlerdi:
— Ey Meryem! Allah sana kendi tarafından bir
kelime ile “Ol!” demesiyle vücud bulacak bir çocuk müjdeler! îmran’ın hanımı
Hanne:
— Ey Rabbim! Ben karnımdaki yükü, kendimden
alâkasını keserek Sana adadım. Hemen adağımı benden kabul et! Beyt-i Makdis’ine
hizmet etsin. Sen Rabbim sözümü muhakkak iyi işitir, niyetimi çok iyi bilirsin!
demişti.
Kadın vaktâ ki hamlini doğurdu:
— Rabbim hamlimi dişi doğurdum, bununla
beraber Allahü Teâlâ onun ne doğduğunu ve erkeğin dişi gibi olmadığını daha iyi
bilir. Rabbim! Ben ona Meryem diye de ad koydum. Şimdi ben, onu ve zürriyetini
huzurundan kovulmuş şeytanın şerrinden Sana havale ediyorum! dedi.
Bunun üzerine kadının bu dileğini Rabbi, güzel
bir suretle kabul buyurdu. Ve Meryem’i güzel bir surette yetiştirdi. Zekeriyya’yı
onu idare etme hususunda kefil kıldı. Zekeriyya mahfele Meryem’in yanına her
girdiğinde onun yanında taze bir rızık, kâh yazın kış meyvesi, kâh kışın yaz
meyvesi bulurdu. Ona:
— Ey Meryem! Bu rızık sana nereden geldi? diye
sorardı. O da:
— Allah tarafından! diye cevap verirdi.
Şüphe yok ki, Allah dilediği kişiyi hesapsız
rızıklandırır.
Habibim! Meleklerin, husûsiyle Cibril’in:
— Ey Meryem! Allah senin hayâtını, terbiyeni, rızkını
kendi üzerine aldı, seni kadınları kirleten hallerden tamamiyle temiz kıldı. Bu
husus için seni zamanının bütün kadınları üzerine yükselterek seçti. Ey Meryem!
Rabbine dîvan dur da secde ederek, rükû edenlerle beraber eğilerek cemaatle
namaz kıl! dediği vakti an! , işte Habîbim! Bu Zekeriyya ve Meryem kıssası
senin ve kavminin idrâkinden uzak olan haberlerdendir. Şimdi onu, tarihin bu
uzak haberini biz sana vahyedip bildiriyoruz. Yoksa Habibim! îmran oğulları
Meryem’i hangisi himâyesi altına alacak diye aralarında fal oklarıyla kur’a
attıkları sırada sen yanlarında değildin! . Onlar Meryem’i himaye hususunda
biribirlerine karşı gayret gösterirken de yanlarında bulunmadın.
Habibim! Kur’ân’da Meryem kıssasını da an! Hani
Meryem ailesinden ayrılıp Beyt-i Makdis’in doğu tarafında bir yere ibâdet için
çekilmişti ve onlardan beri bir yer de edinmişti, işte bu inziva halinde Meryem’e
biz, Cibril’imizi gönderdik de Cibril ona düzgün bir insan suretine girerek
göründü. Meryem iffetinden ona:
— Ben bütün safvetimle senden Rahmân’a
sığınırım! . Eğer sen Allah’dan korkar isen benden uzaklaşırsın! dedi.
Cibril:
— Emîn ol, ben sığındığın Rabbin elçisiyim. Ben
sâde sana tertemiz bir oğlan vermeye sebep olmak üzere gönderildim, dedi. Meryem:
— Benim için oğlan nasıl olabilir ki, hâlâ
bana nikâh ile bir insan dokunmamıştır. Ben bir fahişe de değilim, dedi. Cibril:
— Hakikat dediğin gibidir. Fakat Rabbin: O, bana
çok kolaydır. Bu çocuğu biz halka kudretimizden bir delil, tarafımızdan
insanlara bir rahmet kılmak için vereceğiz. Artık o, ezelde kaza edilmiş bir
emir bulunuyor, buyurdu, dedi.
Bunun üzerine Cibril, Meryem’in gömleği
içerisine bir hayat nefhası üfleyerek Meryem İsa’ya hamile oldu. Ve hamli ile
ailesinden uzak bir yere çekildi. Doğum başlayınca ağrı onu dayanmak için kuru
bir hurma ağacına götürdü. Meryem haya ve teessür içerisinde:
— Ah, keşke ben bundan önce öleydim, unutulmuş,
adı anılmaz olaydım, dedi.
Bunun üzerine Meryem’e onun altından yeni
doğmuş yavru İsa:
— Sakın mahzun olma! . Rabbin senin altında
küçük bir ırmak yarattı. Şu canlanan hurma ağacının dalını da kendine doğru
çekip silkele! Üzerine taze hurmalar dökülsün! . Artık ye, iç, gözün aydın! . Şimdi
ey Meryem! Kavmine gideceksin, tabiî onlardan birini görürsen: “Ben Rahmân’a
sükût orucu nezrettim. Bu adağımı bildirdikten sonra bugün hiç bir insana söz
söylemeyeceğim!” dersin, dedi.
Bunun üzerine Meryem çocuğunu yüklenerek
onunla kavmine geldi. Onlar:
— Ey Meryem! Sen çok acayip bir şey getirdin. Ey
Harun’un hazır olan neslindeki hemşiresi! Senin baban kötü bir kişi değildi. Anan
da bir fahişe değildi, dediler.
Bunun üzerine Meryem, İsa’ya işaret etti, buna
sorunuz demek istedi. Onlar:
— Beşikteki çocukla nasıl konuşuruz? dediler. İsa
onlara karşı dedi ki:
— Ben Allah’ın kuluyum. O bana kitap verdi, beni
Peygamber yaptı, insanlara hayırlı kıldı, ben hayatta olduğum sürece bana namaz
ve zekât tavsiye ve emretti. Anama da hürmetkâr kıldı. Beni bir kibirli, bir
yaramaz kılmadı. Artık selâm bana hem doğduğum gün, hem öleceğim gün, hem diri
olarak ba’s olunacağım gün. İşte şu vasıfları sayılan Meryem oğlu İsa’dır. Hakkında
Yahudilerin sihirbaz, Hıristiyanların Allah’ın oğlu diye çekiştikleri “Kelimetullah»dır,
Oğul edinmek hiç bir zaman Allah’a gerekmez. Allah bu ithamlardan münezzehtir. O,
bir şeyi murad edince ona yalnız “Ol!” der de o şey hemen vücud buluverir. Hem
iyi biliniz ki, Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. Şu halde yalnız
O’na ibadet ediniz! . Bu yol doğru bir yoldur. Ancak mületler, fırkalar daha
sonra kendi aralarında ihtilâfa düştüler. Şimdi artık büyük bir günün görülecek
hesap ve dehşetinden azâb ve helak o küfredenlere. Onlar kıyamette bizim
dîvanımıza gelecekleri gün neler işitecekler, neler görecekler? Ancak şaşılır
ki kıyamette gören ve işiten o zâlimlerin bu hisleri bugün dünyada açık bir
dalâlettir. Şimdi onlar gaflet içinde olup imân etmezlerken o hasret ve kıyamet
gününün, cennetlik, cehennemlik emri hükme yaklaştığı saatin dehşeti ile o
gaafilleri korkut habîbim! . Her halde şu arza ve üzerindeki her ferde biz
vâris ve sahip olacağız. Zalimler ise hep bize geri döndürüleceklerdir.” (Alıntı)
Yorumlar
Yorum Gönder