Kayıtlar

dede etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Siz Bugün Nasıl Yaşıyorsunuz?

Siz Bugün Nasıl Yaşıyorsunuz?   Bir genç dedesine sordu: “- Siz daha önce nasıl yaşadınız? Uçak yok, İnternet yok, Bilgisayar yok, Facebook yok, TV yok, Whatsapp yok, Cep telefonu yok. Tablet yok, Araba yok, Sosyal medya yok, Kanka yok. Dede cevap verdi: "- Asıl siz bugün nasıl yaşıyorsunuz? Kur’an yok. Namaz yok. Dua yok. Edep yok. Hayâ yok. Paylaşma yok. Merhamet yok. Sevgi yok. Saygı yok. Şefkat yok. Onur yok. Karakter yok. Zikir yok. Alçak gönüllülük yok. Zaman planlaması yok. Komşuluk yok. Allah için sevmek yok. Anneye babaya saygı yok. Vefa yok. Sorumluluk almak yok… Yok da yok... Yani evlât sizin zamanınızdaki yoklar bizim zamanınızdaki yoklardan çok... Genç şaşkın bir şekilde başını öne eğdi: "- Özür dilerim dede…" diye yanıt verdi...

Yürek Dede

Resim
  Yürek Dede   Yürek dede namıyla salih bir zat vardı... Bir gün hanımı ayaklarından felç oldu. Ne kadar doktor doktor dolaştıysa bir çare bulamadılar. Bir doktor şöyle dedi: “- Allah Teâlâ'dan ümit kesilmez. Hanımını bindir bir deveye diyar diyar dolaşın. Bulduğun şifalı otlardan yedir çayını içir İnşaallah birisi şifa olur...” Yürek dede diyar diyar dolaştı. Bir gün çadırını bir tepeye kurmuştu... Biraz ilerisinden dönemin hükümdarı yanındakilerle tedbili kıyafet geçiyordu. Birisi şöyle dedi: “- Hünkârım şu ilerde Yürek dede isminde salih bir zat var...” Hükümdar da: “- Gelin bakalım anlarız şimdi salih mi değil mi!” dedi Ve Yürek dedenin çadırına geldiler... Selamlaştıktan sonra hükümdar Yürek dedeye... “- Dede biz uzun yoldan geliyoruz bize et pişir de yiyelim" dedi. Misafir et isteyince yürek dede şaşırdı ama misafiri de mahzun etmek olmazdı... Çadıra hanımın yanına girdi durumu anlattı. Bir develeri bir de keçiyle oğlakları vardı. Oğla

Daha Önce Nasıl Yaşadınız?

  Daha Önce Nasıl Yaşadınız?   Bir genç dedesine sordu: “- Siz daha önce nasıl yaşadınız?” “- Teknolojiye erişim yok!” “- Uçak yok!” “- İnternet yok!” “- Bilgisayar yok!” “- Gösteri yok!” “- TV yok!” “- Klima yok!” “- Araba yok!” “- Cep telefonu yok... ” Dede cevap verdi: “- Aynen sizin neslin bugün nasıl yaşadığı gibi yaşıyorduk…" “- Dua yok!” “- Şefkat yok!” “- Onur yok!” “- Saygı yok!” “- Karakter yok!” “- Utanç yok!” “- Alçak gönüllülük yok!” “- Zaman planlaması yok!” “- Spor yok!” “- Okuma yok…” “- Biz, 1940-1980 arasında doğan insanlar Allah’ü Teâlâ’nın sevgili kullarıyız; hayatımız bunun gerçek bir kanıtıdır…” “- Oynarken ve bisiklete binerken, asla kask takmadık.” “- Okuldan sonra akşama kadar sokakta oynardık. Hiç televizyon izlemezdik.” “- İnternet arkadaşlarıyla değil gerçek arkadaşlarla oynardık.” “- Susadığımız zaman, şişelenmiş su değil, musluk suyu içerdik.” “- Aynı bardağı dört arkadaşla paylaştığımız hald

Düşte Gör

Düşte Gör   Eşin sana yabancıdır, Ömrünü yedikten sonra… Tatlı yesen de acıdır, İhtiyar olduktan sonra…   Oğullar yüzüne bakmaz, Kızların ocağı yakmaz, Gelin varsa seni takmaz, İhtiyar olduktan sonra…   Giyemezsin fistanını, Bulamazsın bastonunu, Yükseltirler ses tonunu, İhtiyar olduktan sonra…   Kapılarda kalır gözün, Yüzüne de vurur hüzün, Kime geçer senin sözün, İhtiyar olduktan sonra…   (Alıntı)

Siz Dedeme Hiç Acımamışsınız

Siz Dedeme Hiç Acımamışsınız Durmadan afacanlık yapan oğlunu yanına çağıran babası: -Oğlum biraz akıllı olsana! Sen şımardıkça benim saçlarım aklaşıyor. Bari bana acı da uslu dur! Demiş. Çocuk bilgiç bilgiç: -Babacığım, demek ki siz dedeme hiç acımamışsınız, baksana saçları bembeyaz…

Dedesini Dinlemişti

Dedesini Dinlemişti    O akşam televizyonda uzak bir ülkede yaşayan bir halkın, özgürlük için nasıl savaştığını anlatan bir filim gösterildi. Filim sona erince dedesi Dilara’ya:   -   Bak Afrika’da insanların özgürlük için nasıl savaştığını gördün mü? diye sordu.    Dilara hala küçük olduğu için dedesine: - Ne dedin, ne? diye sordu. - İnsanların özgürlük için nasıl savaştığını gördün mü? diye sordum. - Ya özgürlük ne demek dede? - Özgürlük, özgür olmak, serbest olmak, demektir. - Ben özgür müyüm? - Tabi, yavrum. Bak sen istediğin gibi yaşıyorsun. Koşup oynuyorsun, şarkı söylüyorsun, annenle ve babanla gezmeye gidiyorsun. Evin ve ailenin çok sevilen yavrususun. Sana hiç kimse dokunmuyor.  - Hayır, öyle değil, dedi Dilara. Geçen gün annemin ruju ile dudaklarıma sürdüğüm zaman anneanne bana öyle bağırdı ki az kalsın dayak yiyecektim. - O başka, dedi dedesi.  - Ama dün de bağırdı! - Neden? - Ana caddeyi kendi başıma geçtiğim için!... - Bak, orada haklı. Sen hala k

Balcı Dede

Balcı Dede Güzel konuşmak sanattır. Güzel ve etkili bir konuşma ile açamayacağımız kapı yoktur. Başkalarıyla kolay ve sağlıklı bir ilişki kurmanın en iyi yolu tatlı dil, güler yüzdür. Arkadaşlık, dostluk ve barış ancak böyle sağlanabilir.             Dükkânları karşı karşıya olan iki balcı varmış. Bunlardan biri dükkânında her zaman iyi cins bal bulundururmuş. Karşı komşusu daha düşük kalite bal sattığı halde dükkânı dolup dolup boşalırmış. Bizimki ise boş oturup dururmuş. Bu duruma çok üzülen balcı, kendisinin neden çok bal satamadığına akıl sır erdiremezmiş. Bir gün şehirde yaşayan ve arada bir kendisine de uğrayan yaşlı ve bilge kişiye durumu anlatmış.             Bilge kişi: -Dostum, demiş; sen bal satıyorsun ama suratın sirke satıyor.                                                                                             Mustafa Ruhi ŞİRİN

Paylaşılmayan Mal Mundardır

Paylaşılmayan Mal Mundardır.             Paylaşmanın Hakkını Vermek Sevdiğiniz şeylerden başkalarına da vermedikçe, tam bir iyilik vasfına eremezsiniz. Her ne harcarsanız şüphesiz Allah onu bilir." (Âl-i İmran, 92) Sevdiğiniz şeylerden başkalarına da vermedikçe, tam bir iyilik vasfına eremezsiniz. Her ne harcarsanız şüphesiz Allah onu bilir.” (Âl-i İmran, 92) Vaktiyle Kalaycı Dede adında bir âlim zat yaşarmış. Şehrin arif şahsiyeti ve akıl hocasıymış. İsminden de anlaşılacağı üzere kalaycılıkla uğraşır, yalnızca günlük ihtiyacını karşılayacak kadar kazanır ve sonra ibadete çekilirmiş. İkindi üzeri şehrin çarşısına iner; ihtiyaçlarını alır, insanlarla ve esnafla sohbet eder ve onlara güzel öğütler verirmiş. Mahir elleriyle kapları kalayladığı gibi sözleriyle de insanların ruhunda bir aydınlık, ferahlık sağlarmış. Kalaycı Dede kimden alışveriş ederse, o günün gözde dükkânı o olur, halkta o dükkânı tercih edermiş. Dükkân sahipleriyse, O, dükkâna girince hem âlim bir zatın

Gerçekten Yaşanmış Olan Korkunç Bir Hikâye

Gerçekten Yaşanmış Olan Korkunç Bir Hikâye Şimdi dinleyeceğiniz olay yüzde yüz gerçektir. Ben doğduktan 2 gün sonra annem ve babam benim de içinde bulunduğum bir araba ile kaza yapmışlar. Allah’ü Teâlâ’nın hikmeti benim burnum bile kanamazken annem ile babam maalesef hakkın rahmetine kavuşmuşlar. Beni dedem ve nenem büyüttü. Onlar benim her şeyimdi, Annem ve babam olsalar ancak öyle severdim. Ama Çok kötü bir şey oldu. Dedem şeker hastası oldu ve git gide çok kötü oluyordu. O zamanlar durumumuzda iyi değildi. Maddi olarak şehirde bir tane devlet hastanesi vardı ve onlarda doğru düzgün ilgilenmiyordu bile. Gözlerimin önünde ölüme gidiyordu adeta dedem. Ve maalesef büyük Marmara depreminden 2 saat önce 17 ağustos 1999’da kaybettik dedemi. Adeta dünya başıma yıkılmıştı. Aynı günün sabahı köye defnettiler. Abartısız 1 hafta her gece köydeki akrabamızın evinden kaçarak dedemin mezarına gidiyordum ve onun toprağına sarılıp yatıyordum. Her gün de dayım sabah ezanına karşı bazen daha e