Kayıtlar

Ah etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Mazlumun Ahı, İndirir Şâhı

Mazlumun Ahı, İndirir Şâhı   Horasan valisi Abdullah bin Tâhir, çok âdil idi. Jandarmaları birkaç hırsız yakalamış, vâliye bildirmişlerdi. Hırsızlardan biri kaçtı. Hiratlı bir demirci, Nişâbûr’a gitmişti. Bir zaman sonra, evine dönüp gece giderken, bunu yakaladılar. Hırsızlarla beraber, valiye çıkardılar. Vali: “- Hapse atın!” dedi. Demirci hapishanede abdest alıp namaz kıldı. Ellerini uzatıp; “- Yâ Rabbî! Günahım olmadığını, ancak sen biliyorsun. Beni bu zindandan, ancak sen kurtarırsın!” diye dua etti. Vali, o gece rüyada dört kuvvetli kimse gelip, tahtını tersine çevirecekleri vakit uyandı. Hemen abdest alıp, iki rekât namaz kıldı. Tekrar uyudu. Tekrar, o dört kimsenin, tahtını yıkmak üzere olduğunu gördü ve uyandı. Kendisinde, bir mazlumun âhı bulunduğunu anladı. Nitekim şiir:   "Binlerce top ve tüfek, yapamaz asla Gözyaşının seher vakti yaptığını Düşman kaçıran süngüleri, çok defa Toz gibi yapar, bir müminin duası."   Hemen o gece, hap

Ah Nice Bir Uyursun…

                 Ah Nice Bir Uyursun…   Ah nice bir uyursun, uyanmaz mısın? Göçtü kervan kaldık dağlar başında. Çağrışır tellallar inanmaz mısın? Göçtü kervan, kaldık dağlar başında.   Emir Hac göçeli hayli zamandır, Muhammed cümleye dindir, imandır. Delilsiz gidilmez, yollar yamandır, Göçtü kervan, kaldık dağlar başında.   Bülbül olup dost bağında öte gör, İyi amellerle yükün tuta gör, Efendimin kervanına yete gör, Göçtü kervan kaldık dağlar başında.   Yunus sen bu dünyaya niye geldin? Gece gündüz Hakk'ı zikretsin dilin. Enbiyaya uğramaz ise yolun, Göçtü kervan, kaldık dağlar başında.   Yunus Emre Rahmetullahi Aleyh

Mazlumun Ahı

  Mazlumun Ahı   Hristiyan’ın biri, hanımını bir eşeğe bindirip Müslüman kasabalarından birine geldi. Rindane hayat yaşayan serserilerden biri eşeğin kuyruğunu kesti. Eşeğin kuyruğunun kesilmesiyle eşek can havliyle ürküp sıçradı. Kadın eşekten düştü, kolu kırıldı ve hamilini (yani karındaki çocuğunu) düşürdü. Kadın hamileydi. Hıristiyan adam o memleketin kadısına gitti. Mahkemede durumu anlattı. Şikâyetçi oldu. Kadı efendi işi ciddiye almadı. O Rindane’ye şöyle dedi: “- Kesmiş olduğun eşeğin kuyruğunu yerine yerleştirip tut. Ta ki kuyruk eski haline gelesiye kadar.” Hıristiyan adama da: “- Sen de bekle, kadın hamile kalıncaya kadar. Kolu da zaten kendiliğinden iyileşir!” dedi. Hıristiyan adam şaşırdı. Kadı efendiye sordu: “- Sizin adaletiniz bu mu? Şeriatınız bunu mu emrediyor?“ Hıristiyan adam, kadı efendinin cevap vermesini beklemeden; başını göğe kaldırdı, ellerini açtı ve şöyle dedi: “- Ya ilâhî! Sen Halim’sin; ama buna benim sabrım yok. Ey zayıf ve horlananl

Ah Ümmetim Diye Ağlar Muhammed (Sallallahü Aleyhi Vesellem)

  Ah Ümmetim Diye Ağlar Muhammed ( Sallallahü Aleyhi Vesellem)   Bir gün gelir mahşer yeri kurulur, Zerre-i miskalden hesap sorulur, Çoğu insanlara zincir vurulur, Ah ümmetim diye ağlar MUHAMMED! (Sallallahü Aleyhi Vesellem)   Tüm insanlar bir araya toplanır, Herkesin kalbine hüzün kaplanır, Rasulün gönlüne hançer saplanır, Ah ümmetim diye ağlar MUHAMMED! (Sallallahü Aleyhi Vesellem)   Üstümüzde zebaniler uçarken, Cehennem bizlere ateş saçarken, Anaları evledından kaçarken, Ah ümmetim diye ağlar MUHAMMED! (Sallallahü Aleyhi Vesellem)   güneşten kavrulup orda pişerken gülmek unutulup gözler şişerken insanlar sırattan kayıp düşerken ah ümmetim diye ağlar MUHAMMED! (Sallallahü Aleyhi Vesellem)      

İffetli Mazlum Bir Kızın Ahı Ve Sonucu (Yaşanmış İbretlik Bir Hikâye)

İffetli Mazlum Bir Kızın Ahı Ve Sonucu (Yaşanmış İbretlik Bir Hikâye)        Hikâyeyi eski edebiyat hocası olan Kamil Hoca öğrencilerine anlatmış.        Kendisi 70’li yıllarda öğretmenliğe başladığında, o yıl müzik öğretmeninin kocasının başından geçen olayı anlatıyor.        Erzincan Valiliği’nde görev yapıyordum. Oranın valiliğinde, memur ve atama işleri ile ilgileniyordum.        O vakit Erzincan’da genç bir Ayşe hemşire vardı. 20-22 yaşlarındaydı. Annesi ise felçli idi. Ekseri ilçe ve köylere gider, iğne yapar, ilaç verir, kadınların doğumlarına ebelik yapardı. Oldukça iffetli ve izzetli biriydi. Annesine sadakatle bakar, civar halka hizmet etmekten geri durmazdı. Bekârdı.        Bir gün yine köylerden birine giderken, nüfuzlu bir ağa görmüş ve ağa kendisiyle evlenmesi için Ayşe Hemşire’ye haber göndermişti.        Ayşe Hemşire hemen teklifi ret etti.        Ardından ağadan ikinci bir haber gelmişti. Haber tehdit ve şantaj doluydu.        Ağa:       

Alma Mazlumun Ahını!

Alma Mazlumun Ahını! Aklın varsa kulak kabart, doğruyu söyleyen sese; Ahirette işe yaramaz, dolu mide, dolu kese; Âşık olma dünya fânî, hayallerse hep vesvese; Doğru yolu bulmak zordur, nefis var iken herkeste, “Alma mazlumun âhını, çıkar âheste âheste…” İnsan denen âdemoğlu, sanma ömrün bin yıl sürer, Günah bir mikroba benzer, yer buldu mu hemen ürer, Bilemezsin neler oldu, defterini felek dürer; Can nedir ki bire gāfil, çıkar gider bir nefeste, “Alma mazlumun âhını, çıkar âheste âheste…” Sanma ilim beyhûdedir, ilim öğren aklın varsa, Vazgeçme hiç öğrenmekten, karanlıklar nûru sarsa, Kurtuluş yok bir gün eğer aklın nefsine uyarsa; Zır cahilden daha makbul, yontulmamış bir kereste; “Alma mazlumun âhını, çıkar âheste âheste…” Mal ile mülk fayda etmez, sakın aldanma dünyaya, Amca, dayı sağ olsun da, sakın dalma bir rüyaya, Niyet cennet ise eğer, asla bulaşma riyâya; Çıkarsın huzûra bir gün, durursun elleri beste; “Alma mazlumun âhını, çık

Ah, Su! Su! Diye İnledi…

Ah, Su! Su! Diye İnledi… Yermuk savaşında meydana gelen bir olay isar'ın (Diğergamlığın) en güzel bir örneğidir. Hz. Huzeyfe Radiyallahü Anh şöyle anlatıyor: "Yermuk harbinde, yaralılar arasında kalan amcamın oğlunu aramak üzere savaş alanında geziyordum. Yanımda biraz su vardı. Hava da çok sıcaktı. Amcamın oğlunu yaralı halde buldum. Su isteyip istemediğini sordum. Başıyla “İsterim!” , dedi. Tam suyu içireceğim sırada öteden başka bir yaralı; "Ah su!" , diye inledi. Amcazâdem gitmemi ve suyu ona içirmemi işaret etti. Gittim, baktım ki Âsım'ın oğlu Hişâm. Tam ona su vereceğim sırada; Başka bir yaralı; "Su!" diye inledi. Hişam da suyu içmedi ve beni ona gönderdi. Arayıp buldum, fakat kendisine suyu ulaştırıncaya kadar o şehit olmuştu. Hemen Hişâm'ın yanına koştum, o da şehit olmuştu. Bari suyu amcamın oğluna içireyim diye onun yanına gittim, fakat o da şehit olmuştu. Nihayet su elimde kaldı. Allah’ü Teâlâ hepsine rahmet

Ah Dostum Bilmez Miydin Bir Gün!

Ah Dostum Bilmez Miydin Bir Gün!  Ah dostum!  Bilmez miydin ki, bir gün...  Hadi oğlum, dersine çalışsana! " dedi, yalvaran gözlerle annesi...  - "Bir gün" dedi ve uyumasına devam etti çocuk.  Zaman su gibi akıp geçti. Bir-iki yıl hazırlık kursu aldıktan sonra üniversiteye girebildi. Bir gün fakülte arkadaşlarının;  - "Bizimle cumaya gelmeye ne dersin?" teklifine,  - "Siz gidin bir gün olur ben de giderim." diye kaçamak bir cevap verdi.  İkinci sınıfa geçemeden fakülteden atıldı,  - "Bir gün" olup da çalışmak nasip olmadığından... İşsiz güçsüz dolaşırken, bir arkadaşı elinden tutup onu bir işe yerleştirdi...  Gün geldi, evlendi, çocukları oldu... Arkadaşı;  - "Çocuklarına imandan, ahlâktan, kültürden bahsetsen, çok boş yetişiyorlar." dediğinde,  "Daha küçükler, hele büyüsünler." dedi.  Çocuklar büyüyüp, sorular sormaya başlayınca, onlara geçiştirici cevaplar vermeye çalıştı

Ah Yazık

Ah Yazık Ömrüm boş şeylerle geçti, ah yazık! Yarını hiç düşünmedim, ah yazık! Hep hevaya bina kurdum, şaşkınca, Din temeli çürük oldu, ah yazık! Affı sonsuzdur diyerek, pek azdım, Kahhar ismini unuttum, ah yazık! Daldım günaha, yapmadım hiç hayır Niçin doğru yoldan saptım? Ah yazık! Mal için, makam için hep uğraştım, Sonsuz nimetlerden oldum, ah yazık! Yol bozuk ve karanlık, önde şeytan, Günah ağır, ağlarım hep, ah yazık! Hesap defterimde yok bir iyilik, Nasıl kurtulur bu Halid ? Ah yazık! Mevlâna Halidî Bağdadi (Kuddise Sirrûh)

Tükendi Nakd-i Ömrüm Dilde Sermayem Bir Ah Kaldı

Tükendi Nakd-i Ömrüm Dilde Sermayem Bir Ah Kaldı Ah! Tükendi nakdi ömrüm dilde sermayem bir ah kaldı Tevessül anı dilde ne yarem nigâh kaldı Ah! Aman aman, aman ah hey Ah! Derunum derdini Lokmana gösterdim dedi eyvah Derdin def’ine çare hakiki bir ilah kaldı Aman aman hey ah aman Ah! Kara günlerde mi halk eylemiş kim beni Mevla’m Tutuldu şems-i bahtım gonca güllerim siyah kaldı Perişan halıma hiç kimselerden olmadı imdat Benim arz etmediğim şah vezir  padişah kaldı Bu Rıf’at varını yaran uğruna eyledi yağma Elinde sade bir keşkül başında bir külah kaldı Ah!, Aman aman, aman ah hey Takdir-i Huda kuvve ve baz ile dönmez “Bir şem’a ki hak  yandırırsa bin bad ile sönmez Ah!, Aman aman, ah hey (Alıntı)

Yaşlı Bir Baba!...

Yaşlı Bir Baba!   Yaşlı Bir Baba, k uzu etinden imal edilmiş yaprak döneri çok severmiş... Bir gün canı yaprak döneri çok çekmiş. Babasının isteğini fark eden oğlu, almış babasını ve güzel bir lokantaya götürmüş... Baba, yemeği önce kendisi yemek istemiş... Ancak yaşlılığın verdiği zayıflık sonucu elleri titrediği için lokmayı ağzına götürmek istediği her seferinde üzerine dökmüş, yağı sakalına damlamış... Lokantadaki insanların bakışları da pürdikkat onların üzerindeymiş... Aşağılayıcı bakışlar, alaycı tavırlar, surat ekşitmelerle arada bir yaşlı babaya bakıyorlarmış. Bir süre sonra oğlu sabır ve itina ile lokmaları babasının ağzına koymaya başlamış... Nihayet yemek bitmiş ve oğlu babasını alıp lavaboya götürmüş, elini-yüzünü iyice yıkamış, üstünü-başını silip temizlemiş, saçını-sakalını düzeltip taramış, gözlüklerini silip gözüne takmış, ardından da koluna girip dışarı çıkarmış... Lokantada bulunanların hakaretamiz bakışları hâlâ onların üzerinde... Hiçbir bakışı u

Ah Bu Kocalar

Ah Bu Kocalar Kadın sinir içinde cep telefonundan kocasını aramış: - Saat kaç oldu. Hangi cehennemdesin? - Aşkım... O hiç unutamadığın harika elmas gerdanlığın bulunduğu kuyumcu var ya. Hani o zaman param yoktu alamamıştım ve bir gün mutlaka alacağım sözünü sana vermiştim... Hatırladın mı? Bu sözleri duyan kadın birden yumuşamış, heyecandan titreyen bir sesle: - Evet, evet, bir tanem hatırlamaz olur muyum? Demiş. Ama adamın cevabı hiç de beklediği gibi olmamış: - Evet aşkım... İşte o kuyumcunun hemen yanındaki kahvede arkadaşlarla oyundayım! (Alıntı)

Ah Ölüm

Ah Ölüm   Yalancı dünyaya konup   göçenler,   Ne söylerler ne bir haber verirler,   Üzerinde türlü otlar bitenler,   Ne söylerler ne bir haber verirler.   Kiminin başında biter ağaçlar,   Kiminin başında sararır otlar,   Kimi masum kimi güzel yiğitler,   Ne söylerler ne bir haber verirler.   Toprağa gark olmuş nazik tenleri,   Söylemeden kalmış tatlı dilleri,   Gelin duadan unutman bunları,   Ne söylerler ne bir haber verirler.   Yunus derki gör takdirin işleri,   Dökülmüştür kirpikleri kaşları,   Başları ucunda hece taşları,   Ne söylerler ne bir haber verirler. Yunus Emre Kuddise Sirrûh