Kayıtlar

Takvim etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Devşirmeler: Aman Batı Ne Der

Devşirmeler: Aman Batı Ne Der Osmanlı Batı'ya çok sayıda öğrenci gönderdi. "Gidin orada Fen ilimlerini tahsil edin. Eksiğimiz varsa tamamlayın. Ülkenize hizmet edin" diye. Düşünce güzeldi. İlim Çin'de olsa alınması gerekiyordu. Ancak gidenlerin neredeyse tamamı tuzağa düştü. “Alkol, kadın- eğlence” üçgeninde balolarla tanıştı, dans etmeyi öğrendi. Localarla kucaklaştı Mason oldu. Fen ilimleri öğrenmesi istenerek gönderilen gençlerin neredeyse tamamı özellikle edebiyatçı, ülkesinin düşmanı ve BATI yanlısı olarak geri döndü. Edebiyatçıydılar, iyi hatiplerdi, iyi laf yapıyorlardı. Söylemleri, şiirleri, makaleleri ile kitleleri harekete geçiriyorlardı. Sultan Abdülaziz'in de Sultan Abdülhamid Han'ın da bu iyi niyet girişimi, o gençlerin zayıflığı sonucu BATICI ittihatçı kafalara büründürülmesiyle sonuçlandı. Edebiyatçı, Mason, Batı yanlısı, reformist, ırkçı, İngilizci, Almancı, Fransız hayranı ne kadar devşirilmiş tip varsa Osmanlı kadrolarına sızd

Uyulması Gereken Üç Kaide

Uyulması Gereken Üç Kaide Bazı sahabeden rivayet olunduğuna göre, bir sahabi diğerine: Sana çok zaman tabiblerin bile dik­katinden kaçan bir tıbbı, çok zaman âlimlerin bile bilemediğini bir ilmî çok yerde filozofların gafil bulunduğu, bir hikmeti öğreteyim mi? dediğinde karşısındaki “Öğret!” dedi. Ç ok zaman tabiblerin bile dikkatin­den kaçan tıb kaidesi: Sofraya muhakkak surette aç iken otur. Çok zaman âlimlerin boş verdikleri ilim kaidesi: Sana bilmediğin bir şey sual edildiği vakit, “Allah bilir!” , de. Çok zaman filozofların dikkat etmedikleri kaide: Tanımadığın bir topluluk içinde bulunduğun zaman eğer hayır söylerlerse onlara iştirak et, şer söylerlerse ikaz edebileceksen et, edemeyeceksen orayı terk et, dedi. Sabır: Kur’an-ı kerîm, sabrı yetmiş küsur yerde zikrediyor. Buna dair de birçok ehadis-i nebeviyye varid olmuştur. “Size en az verilen nî’metlerden biri yakîn, diğeri sabra azimdir. Bunlardan nasibini alan kimse gecesini namaz, gündüzünü oru

Elhamdülillah Demek Şükürlerin Başıdır

Elhamdülillah Demek Şükürlerin Başıdır “Elhamdülillah demek şükürlerin başıdır. Hamd ve senâ etmeyen kimse Hakk’a şükür etmemiş olur. (Hadis-i Şerif) Cennete ilk girecek zümre “Hammadûn” zümresidir; yani Cenab-ı Hakk’a çok hamdedip, çok şükredenler. Cenâb-ı Hakk Celle Celâlüh: “İnsanoğlu başıboş bırakıldığını mı zan­nediyor.” (Kıyâme Sûresi, Âyet: 36) buyuruyor. Bu dünyaya koyun gibi yiyip içip uyumağa gel­medik. Kulluk mükellefiyetimiz var. Yoksa kı­rık çömleğe döneriz. Ne tekrar toprak ne de yeniden çömlek oluruz. Yine Kur’ân-ı Kerîm’de: “Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız? (Mü’minûn Sûresi, Âyet: 115) buyuruluyor. İşe yaramayan yaşlı sığırları “ho” der­ler salıverirler. Bizim de bu durumda olmamaklığımız lâzımdır. Boynumuzda kulluk bo­yunduruğu var. Esmâ’ül-Hüsnâ’dan El-Vâcid: (İstediğini, istediği vakit bulan.) El-Macid: (Kadr-ü şanı büyük, kerem ve semahati bol.) Kaynak: Mevlâna Takvimi

İbadet Ve Taat

İbadet Ve Taat Allah Teâlâ şöyle buyurdu: “Onlar, dîni Allah için hâlis kılarak bâtıl dinleri bırakıp tevhid dînine teveccühle yalnız Allah’a ibadet etmek, namazı dosdoğru kıl­mak, zekâtı vermekle emrolunmuşlardır. İşte doğru din budur.” (Beyyine: 5) Resulûllah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Saadet-i Uhreviye (Ahiret saadeti) için ibadet ve taat de bulunanlara Cenab-ı Hakk Celle Celâlüh saadeti dünyeviyesini de (Dünyevî saa­detini de) ihsan buyurur.” Ahiret için çalışan mü’min kuluna Cenab-ı Hakk Celle Celâlüh dünya saadetini de ihsan buyuru­yor. Cenab-ı Hak ne büyük lûtuf sahibi, İsla­miyet ne yüce ulvî bir din… Âhiret için çalış­mak ise, mü’min üzerine terettüp eden ne mü­him ve mühim olduğu kadar da ulvî bir va­zife… Bir mü’minin bunları bilip âhirete olan hazırlığı, Allah Celle Celâlüh’a olan yakınlığı o nisbette fazla olmalıdır. “Cenab-ı Hakk’ın Celle Celâlüh rızasını kazanmak için beslenen güzel niyet sahibini Cennete dahil eder.” (Hadis-i Şerif) Esmâ’ül-Hüsnâ’dan El

Bu gece Hicri Yılbaşı... Hicri yeni yıl, Hicri Takvim nedir?

Resim
Bu gece Hicri Yılbaşı... Hicri yeni yıl, Hicri Takvim nedir? Yarın 21 Eylül 2017.  Ay hesabına göre olan Hicri Takvime göre ise 1 Muharrem 1439. Peki, hicret ve Hicri Takvim nedir? Yarın (21 Eylül 2017) Hicri yeni yıl.   Hicri takvim, Hz. Muhammed (s.a.v)’in Mekke’den Medine’ye hicret etmesiyle başlamış olmaktadır.  Bu tarih, miladi  16 Temmuz 622 ’dir. Ayın yörüngesi üzerinde dönüşüne dayanılarak düzenlendiği için buna "Hicri Kameri” veya  “Sene-i Kameriye”  gibi adlar verilmiştir. Hicri takvim, Peygamberimizin (sav) vefatından sonra, günlerin hesaplanmasında ortaya çıkan bazı karışıklıklar üzerine düzenlendi. Hicri takvim ayın hilâl şeklinde göründüğü ilk geceyi ay başı olarak kabul eder.  Ayın tekrar görünüşüne kadar geçen süreyi bir ay; on iki ay da bir yıl sayılır. Bu takvime göre ayın dünya çevresindeki dönüşü yirmi dokuz buçuk gün olarak kabul edilir. Bu sebeple bir ay 29, bir ay da 30 gün olarak kabul edilir. Böylece  miladi takvimde bir yıl 365 g

Hak İstiyorsan Hakkâri’ye Gideceksin Arkadaşım!

Hak İstiyorsan Hakkâri’ye Gideceksin Arkadaşım! Bir acelesi olduğunu, onu görür görmez anlamıştım. Sağanak halinde yağan yağmura aldırış bile etmiyor ve bükülmüş haline rağmen sağa sola koşuyordu. Yanına sokularak: – Hayrola teyzeciğim, dedim. Bir derdiniz mi var? Sıcak bir tebessümle: – Buraların yabancısıyım evladım, dedi. Hastane tarafına gidecek bir araba arıyorum. – Biraz beklerseniz aynı dolmuşa binebiliriz, dedim. Oraya geldiğimizde size haber veririm. Teşekkür ederek yanıma yaklaştı ve küçük bir çocuk gibi şemsiyenin altına girdi. Nurlu yüzü yağmur damlacıklarıyla ıslanmış ve yanakları pembe pembe olmuştu. – Torunlarımdan biri menenjit geçirdi, diye devam etti. Ziyaret saati bitmeden dolaşmak istemiştim.” – 20 dakikanız var, dedim. Hastaneye yakın ama bu havada pek araba bulunmuyor. Durağa herkesten önce geldiğimiz için, dolmuşa da rahatça bineceğimizi zannediyordum. Ancak araba yanaştığında, arkamızda duran 4-5 kişinin bir anda hücum ettiğini

Eden Bulur!

Eden Bulur! Eski zamanlarda, astığı astık kestiği kestik, karşı tarafın sözünü dinlemeden, araştırmadan karar veren bir hükümdar vardı. Bu hükümdar, bir gün hanımı ile sarayının geniş bahçesinde dolaşıyordu. Sarayın bahçıvanı da, bahçenin bakımını yapıyordu. Bahçıvan, hükümdarın hanımı ile beraber kendi tarafına doğru geldiğini uzaktan görünce, onu hanımının yanında rahatsız etmemek için ortadan kaybolmak, görünmemek istedi. Fakat nereye giderse gitsin, hükümdar kendisini görecekti. Nasıl ortadan kaybolayım diye düşünürken, altında bulunan ağacın üstüne çıkmak aklına geldi. Hemen bir hamlede ağaca tırmandı. Yapraklarının arasına saklandı. Olacak ya hükümdar da hanımıyla beraber o ağacın altına oturmaz mı? Hükümdarın hanımı ortalıkta kimse olmadığı için kocasıyla rahat konuşuyordu. Bir ara hanımı istirahat için sırt üstü yere uzandı. Bu esnada, yukarı doğru bakınca yaprakların arasındaki bahçıvanı fark etti. Derhal toparlanıp hiddetle bağırdı: “Seninle baş başa hiç konuşamıyacak

Çin’li Li Li Gelin

Çin’li Li Li Gelin Uzun yıllar önce Çin’de Li Li adında bir kız yaşıyordu. Günler günleri, yıllar yılları kovaladı ve çoğu genç kız gibi Li Li de günün birinde bir delikanlıya âşık olup, evlendi. Li Li’nin kocası zengin değildi ama ailesine karşı sorumluluklarına dikkat eden biriydi. O yüzden Li Linin evini dul kayınvalidesiyle de paylaşması gerekiyordu. Gelin görün ki aylar geçtikçe Li Li kayınvalidesi ile geçinmenin çok zor olduğunu anlamaya başladı. İkisinin de kişiliği çok farklıydı ve bu yüzden sık sık kavga ediyorlardı. Kavgalar öyle şiddetlenmişti ki; komşular da evde olan bitenden haberdar olmaya başlamışlardı. Birkaç ay daha böyle geçtikten sonra Li Li, bu işin böyle gitmeyeceğini en kısa zamanda bir şeyler yapması gerektiğini düşünmeye başladı. Bu durumun annesi ile eşi arasında kalan kocası için evliliği cehenneme çevirdiğini görüyor ve eşi için de üzülüyordu. Li Li bir çare bulabilmek ümidiyle baba tarafından aile dostları olan bir baharatçıya gidip derdini anl