Eden Bulur!
Eden Bulur!
Eski zamanlarda, astığı astık kestiği kestik, karşı
tarafın sözünü dinlemeden, araştırmadan karar veren bir hükümdar vardı. Bu
hükümdar, bir gün hanımı ile sarayının geniş bahçesinde dolaşıyordu. Sarayın
bahçıvanı da, bahçenin bakımını yapıyordu. Bahçıvan, hükümdarın hanımı ile
beraber kendi tarafına doğru geldiğini uzaktan görünce, onu hanımının yanında
rahatsız etmemek için ortadan kaybolmak, görünmemek istedi. Fakat nereye
giderse gitsin, hükümdar kendisini görecekti.
Nasıl ortadan kaybolayım diye düşünürken, altında
bulunan ağacın üstüne çıkmak aklına geldi. Hemen bir hamlede ağaca tırmandı.
Yapraklarının arasına saklandı. Olacak ya hükümdar da hanımıyla beraber o
ağacın altına oturmaz mı? Hükümdarın hanımı ortalıkta kimse olmadığı için
kocasıyla rahat konuşuyordu.
Bir ara hanımı istirahat için sırt üstü yere uzandı.
Bu esnada, yukarı doğru bakınca yaprakların arasındaki bahçıvanı fark etti.
Derhal toparlanıp hiddetle bağırdı: “Seninle baş başa hiç konuşamıyacak mıyım?
Adamların hep bizi mi takip edecek? Bu ne haddini bilmezliktir?”
Hükümdar şaşırdı, ne olduğunu anlayamadı: “Sultanım
ne oldu, sen demek istiyorsun? Birileri seni rahatsız mı etti?” Eliyle ağacın
üstünü gösterip: “Görmüyor musun, adam tepemize çıkmış bizi dinliyor?”
Hükümdar, kafasını kaldırınca bahçıvanı gördü. Sesi
çıkabildiği kadar bağırdı: “Bre densiz bu ne cüret, çabuk in aşağı!” Adamın
dizlerinin bağı çözüldü. Eli ayağı tutmuyordu korkudan. Dallara tutunarak
inecek hâli kalmamıştı. Pat diye aşağıya düştü.
Bu arada hükümdarın sesini işiten adamları da yanına
gelmişti. Hükümdar: “Derhal bana celladı çağırın, gelsin!” emrini verdi. Bu
arada biraz kendine gelen bahçıvan doğrulup ayağa kalktı. Eteklerine sarılıp
özrünü beyan ederek hükümdardan affedilmesini talep etti. Fakat nafile. Hükümdar
adamlarına tekrar bağırdı:
- Nerede kaldı cellat, gelmedi mi daha, şu adam hâlâ
konuşuyor?
Bahçıvan dedi ki:
- Hükümdarım, biliyorum ömrümün sonu geldi. Nasıl
olsa beni öldürteceksiniz. Ölmeden önce size önemli bir hadiseyi anlatmak istiyorum.
Ne olur beni dinleyin. Beni yine öldürtün, fakat dinledikten sonra öldürtün.
Nasıl olsa beni dinlemekle bir zararınız olmayacak. Bu hadise benim için önemli
olduğu kadar sizin için de önemlidir!.. Hayatınız ile ilgili.
Hükümdar, biraz yumuşamıştı. Bu önemli hadiseyi
merak etti. Kendisinin hayatı ile nasıl ilgili olabilirdi. Adamın kaçacak hâli
yoktu nasıl olsa.
“Anlattıklarını dinleyeyim ondan sonra öldürtürüm,
gerçekten de belki benimle ilgisi vardır” diye düşündü. Adama dönüp:
- Anlat öyleyse. Fakat beni oyalayıp ölümden
kurtulmak istiyorsan yanılıyorsun, boşuna uğraşma! ikazını da yaptı.
Bahçıvan anlatmaya başladı: “Sultanım, benim babam
da bir hükümdarın bahçesinde benim gibi bahçıvandı. Çiçeklerin, ağaçların
bakımı ile ilgilenirdi. Sarayın bahçesinde değişik türden bir ceviz ağacı
vardı. Her nedense bu ağaçta her sene bir tane ceviz yetişirdi. Fakat tam
olgunlaşıp koparılacak duruma gelince ceviz kayboluyordu. Hükümdara bu cevizden
yemek nasip olmamıştı. Üç sene üst üste böyle devam edince, hükümdarın artık
sabrı kalmamış, babamı yanına çağırıp emrini bildirmiş:
- Eğer bu sene de cevize sahip olup, olgunlaşınca
bana getiremezsen, bilmiş ol ki kellen gidecek. Bunu kesin olarak böyle bil!
Zavallı babam, artık gece gündüz cevizin başında nöbet tutuyor. Ceviz ağacının altında yatıp kalkıyor. Devamlı gözü tek cevizde. Olgunlaşsa da kopararak hükümdara götürsem ve ölüm kalım sıkıntısından kurtulsam diye bekliyor.
Nihayet cevizin toplama zamanı gelir. Babamın artık gözüne uyku girmiyor. Çünkü kafasının gitme tehlikesi var. Bir gün bakıyor ki, artık cevizin tam koparma zamanı gelmiş. Sevinç içinde, tam koparacağı zaman, bir karga gelip cevizi dalından kopardığı gibi uzaklaşır.
Zavallı babam, artık gece gündüz cevizin başında nöbet tutuyor. Ceviz ağacının altında yatıp kalkıyor. Devamlı gözü tek cevizde. Olgunlaşsa da kopararak hükümdara götürsem ve ölüm kalım sıkıntısından kurtulsam diye bekliyor.
Nihayet cevizin toplama zamanı gelir. Babamın artık gözüne uyku girmiyor. Çünkü kafasının gitme tehlikesi var. Bir gün bakıyor ki, artık cevizin tam koparma zamanı gelmiş. Sevinç içinde, tam koparacağı zaman, bir karga gelip cevizi dalından kopardığı gibi uzaklaşır.
Babam arkasından koşar, bağırır çağırır, fakat
nafile. Gözü gibi baktığı ceviz gitti. Artık yapabileceği bir şey kalmaz.
Arkasından, “Benim sonumun gelmesine sebep oldun. Senin de sonun gelsin. Bu
yaptığın yanında kalmasın” diyerek beddua eder.
Bu sıra bir de bakar ki, büyük bir kartal karganın
peşine takılmış, pençesini attığı gibi karganın işini bitirir. Babam aşağıdan
kartala seslenir:
- Ey kartal, kimsenin yaptığı yanına kalmaz. Senin
de sonun yakındır. Sen de girdin sıraya!
Derken bir de bakar ki, havada süzülerek uçmakta
olan kartala bir avcı nişan almakta. Ve avcı okunu kartala gönderir. Anında ok
hedefine varıp kocaman kartalı pat diye yere düşürür. Babam avcıya bağırır:
- Sen ne yaptın? Şimdi sen de girdin sıraya!
Avcı, babamın sözünden pek bir şey anlamaz. Babam
avcının yanına yaklaşırken ben arkasından ilerliyordum. Babam birden avcıya
bağırmaya başladı:
- Aman kendine dikkat et! Yılan!..
Fakat daha avcı ne olduğunu anlamaya fırsat
kalmadan, büyük bir yılan avcının bacağına dolanıp zehirini avcının bacağına
boşalttı. Sonra da kıvrıla kıvrıla uzaklaşmaya başladı. Babam yılanın
arkasından bağırıyordu.
- Ey yılan sen de girdin sıraya! Senin de sonun
yakındır!
Ben olanların pek farkında değildim. Benim yanımdan
geçerek uzaklaşmakta olan yılanı görünce, elime geçirdiğim büyük bir sopayı
kaptığım gibi yılanın peşine takıldım. Babamın:
- Aman oğlum, yapma evladım! Demesine aldırmadan,
yılanın başına elimdeki sopayı var gücümle vurduğum gibi, yılanı oracıkta
öldürdüm.
Bu hali gören babam perişan olmuştu. Üzüntülü bir şekilde yanıma yaklaştı.
- Evladım, şimdi sen de sıraya girdin. Niçin beni dinlemedin? Diye üzüntüsünü bildirdi. Ama olan olmuştu. Artık yapacak bir şey yoktu! “
Bu hali gören babam perişan olmuştu. Üzüntülü bir şekilde yanıma yaklaştı.
- Evladım, şimdi sen de sıraya girdin. Niçin beni dinlemedin? Diye üzüntüsünü bildirdi. Ama olan olmuştu. Artık yapacak bir şey yoktu! “
Neticenin nereye varacağını merakla, heyecanla
bekleyen hükümdar, bahçıvanı öldürttüğü takdirde sıranın kendisine geldiğini
anlamıştı. Korkudan:
- Gözüme gözükme defol buradan! Diye bahçıvana
bağırdı.
Böylece canını kurtarabilmişti bahçıvan. Tabii ki
aynı zamanda hükümdar da...
Yorumlar
Yorum Gönder