Kayıtlar

halk etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Müslümanlar ve Dünya Halkı Uyanmazsa...

Resim
Müslümanlar ve Dünya Halkı Uyanmazsa... Müslümanlar ve Dünya Halkı uyanıp gözünü açmazsa; “SİYONİZM”, önce komşuları olan İslâm ülkelerini daha sonra tüm dünyayı yutacak… Gazze, Lübnan, Suriye... Ya sonra? Yahudi inancına göre Arz-ı Mevud yani vadedilmiş topraklar, Hz. İbrahim ve onun soyundan gelen İsrailoğullarına vaat edilen kutsal bölgeyi ifade ediyor. Peki, Netanyahu'nun planı, kutsal metinlerde yer alan Fırat'tan Akdeniz'e kadar olan bölge mi? İsrail, "din" politikası diyerek Orta Doğu'nun kaderini mi değiştirmek istiyor? Türk topraklarına saldırı ihtimali var mı? İsrail Saldırılarının Referansı Din mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan, ''Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin tamamen dini bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer açık söylüyorum, bizim vatan topraklarımız olacaktır. Şu an bütün hesap bunun üzerinedir.'' ifadelerini kullanmıştı. Yahudilerin kutsal kitabı olan Tevrat’ta, Y...

Osmanlı Halkı ve Ordusu İslâm Ahlâk ve Faziletini İçselleştirmişti

  Osmanlı Halkı ve Ordusu İslâm Ahlâk ve Faziletini İçselleştirmişti   Kanunî Sultan Süleyman Hân, ordusuyla sefere çıkmıştı. Belgrat yakınlarında, mola verilmişti. Askerler, çevredeki su ve çeşmelerden istifade edip, abdest tazelemeye, susuzluklarını gidermeye çalışıyorlardı. Çeşmelerden birinin yakınlarında bir manastır vardı. Manastırın rahibi, Osmanlı askerinin durumunu öğrenip, haçlı askerlerini haberdar etmek için, manastırdaki rahibelerden bir kaçını süsleyip, ellerine verdiği testilerle çeşmeye gönderdi. Rahibelerin geldiğini gören Osmanlı askerleri, hemen çeşme başından ayrılıp, rahibelere sırtlarını döndüler. Rahibeler testilerini doldurup gidinceye kadar kimse dönüp bakmadı. Rahibeler gelip durumu anlatınca; koparılan üzümlerin yerlerine para bırakıldığını duyan Rahip, bu kadarını beklemiyordu. Bunlar ne biçim insanlardı. Malda mülkte gözleri yoktu, kadına kıza iltifat etmiyorlar, memleketlerinden günlerce uzak yerlere kadar geliyorlar, korkmadan ve en...

Halk İçin mi, Hak İçin mi?

  Halk İçin mi, Hak İçin mi?   Bir zat şöyle demiştir: "Ben otuz sene bütün farz namazları cemaatle ve birinci safta kıldım. Bu bana zevk verirdi ve ben bunun hâlis bir amel olduğunu sanırdım. Sonra bir sefer biraz geç geldiğim için ancak ikinci safta yer bulabildim ve bu safta namaz kılınca da halktan utandığımı hissettim." "O zaman anladım ki, ben otuz sene riya ve gösteriş için erken mescide gitmiş ve birinci safta namaz kılmışım. Bunun üzerine istiğfar edip bu otuz senelik namazları kaza ettim." Riya, gösteriş, menfaat ve diğer dünya mülahazaları görünmeyen mikroplar gibi amele girer ve onu bozarlar. Onun için Kur’ân-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur: "Kıyâmet gününde ALLAH tarafından onlar için farkında olmadıkları ve hesaba katmadıkları şeyler (günahlar, amelleri bozan hususlar) ortaya çıkarılır ve bunlar kendilerine gösterilir..." (Zümer, 47, 48)   İmam-ı Gazali - İhya-u Ulumiddin

Dünyanın Bekâsı Yok Halkın Da Vefâsı Yok!

Dünyanın Bekâsı Yok Halkın Da Vefâsı Yok! M. Said Arvas "Gönlünü dünyaya bağlama, çünkü dünyanın bekâsı yoktur. Gönlünü halka da bağlama halkın da vefâsı yoktur..." İnsanoğlu zayıf yaratılmıştır. Dünyaya geldiğinden beri içine düştüğü sıkıntılardan, maruz kaldığı belalardan kendisini koruyacak bir güç, bir sığınak aramıştır. Bir yerden medet ummaya kendisini mecbur hissetmiştir. Ezelden beri onu titreten, korkutan "Ölüm muamması"nı ve buna karşı içine düştüğü ümitsizlik karanlığından kurtulmak için çare aramış durmuştur. Bunun içindir ki; tarihte hiçbir kavim ve kabile yoktur ki, bir ma'budu olmasın!.. En ilkel topluluklarda bile, tapındıkları "tanrı"ları vardı. Kimi ağaçtan, kimi taştan kendi elleri ile yaptıkları ve şekil verdikleri putlara tapıyor ve onlardan medet umuyorlardı. Hâlbuki, kendileri de çok iyi biliyorlardı ki; duymayan anlamayan, iyiliği veya kötülüğü dokunma ihtimali olmayan bu cansız varlıklardan hiçbir hayır gelmez...

Beş Akçelik Kumaş Endonezya Halkını Müslüman Yaptı (Okumayan Gerçekten Pişman Olur…)

Beş Akçelik Kumaş Endonezya Halkını Müslüman Yaptı (Okumayan Gerçekten Pişman Olur…) Kendi halinde bir tüccardı. Bir gün kumaşları gemiye yükledi. Endonezya’ya gitti, oraya yerleşti. İşini orada devam ettirdi. Kumaşları kaliteliydi. Tam da halkın aradığı cinstendi. Kendisi de kanaat sahibi bir insandı. Kazancı az olsun, temiz olsun düşüncesindeydi. Bir gün geç geldi iş yerine. Eleman iyi bir kâr elde etmişti sattığı mallardan. Merak etti, sordu: “– Hangi kumaştan sattın?” “– Şu kumaştan efendim.” “– Metresini kaça verdin?” “– On akçeye.” “– Nasıl olur?” diye hayret etti, “– Beş akçelik kumaşı on akçeye nasıl satarsın? Bize hakkı geçmiş adamcağızın. Görsen tanır mısın onu?” Eleman gitti, müşteriyi buldu, getirdi. Dükkân sahibi müşteriyi karşısında görür görmez, helâllik istedi ve fazla parayı müşteriye uzattı. Müşteri şaşırmıştı. Böyle bir durumla ilk defa karşılaşıyordu. “– Ne demekti hakkını helâl et?” Olay kısa sürede dilden dile dolaştı. Çok geçmeden kralın...

Halk Ne Der, Hak Ne Der?

Halk Ne Der, Hak Ne Der? Akıllı ve şuurlu bir Müslüman: “Kişisel menfaatlerim ne der!” , “Halk ne der!” değil; “Hak ne der! Huzuru Mahşerde bunun hesabını nasıl veririm?”  kaygısı taşır. Allah’ü Teâlâ’nın da devamlı suretle o iş ve ameli gördüğünü ve sağ ve sol omuzundaki yazıcı meleklerin kayıt altına aldığını hatırından çıkarmaz. Bundan dolayı sadece ve sadece: Beni kimse ilgilendirmez! "Allah’ü Teâlâ ne der?" Ben ona bakarım! kaygısı taşır. Her işinde, her davranışında, her nefesinde; aklıyla, zihniyle, basiretiyle, her şeyiyle, ezeli ve ebedi kuşatan bir ilmin sahibi Allah’ü Teâlâ’ya vereceği hesabı düşünür. "Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah’ü Teâlâ çoğunu affeder." (Şûra, 30) İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ın rızasını kazanmak için kendini feda eder. Allah, kullarına çok şefkatlidir. Bakara 207 Size apaçık deliller geldikten sonra, eğer yine de yan çizerseni...

İsviçre'nin Halk Kahramanı William Tell

Resim
İsviçre'nin Halk Kahramanı William Tell İsveçre'nin en yaygın efsanesine konu olan William Tell, 15. yüzyılda (kayıtlara 15.yy diye geçse de 14. yy'da yaşadığı söylenir) yaşadığına rivayet edilen bir halk kahramanı olmanın yanı sıra bağımsızlık mücadelesinin de -neredeyse- en büyük temsilcisidir. Almanca Wilhelm Tell, Fransızca Guillaume Tell, İtalyanca Guglielmo Tell adıyla bilinen efsanevi kahraman İsviçre'de Uri kantonunun (bir ülkenin idari ya da sınırsal alt birimlerinden her birine kanton denir) Bürglen adındaki kentinde yaşamıştır. Okçuluğuyla nam salmış ve sıradan bir köylü olan William Tell profesyonel bir nişancı olurken, efsanesi de bunu pekiştirmektedir. İsviçre'ye imparator adına (vekil) atanan Almanya doğumlu Albrecht Gessler (Hermann olarak da bilinir. Vali olduğu bilinirken icra vekili olduğu da yazar ve katı kurallarıyla bilinir), Uri kentinin merkezi olan Altdorf'un meydanına düklük şapkasını astırmış ve gelen geçenin şap...

Annesinin Dilini Koparan Evlât

Annesinin Dilini Koparan Evlât Bir gün küçük bir çocuk komşusunun kümesinden çaldığı bir yumurtayı annesine getirir. Helâl, haram bilmeyen cahil annesi “Bu yumurtayı nereden aldın haramdır, Allah bizi Cehennemde yakar! Gel komşudan özür dileyelim de geri verelim!” demez. “Aferin oğlum!” Diyerek oğlunun başını okşar. Yumurtayı pişirerek ana oğul yerler. Hırsız çocuğun cesareti daha da artarak; ileriki günlerde hırsızlıklar artarak devam eder. Çocuk iyi bir şey yaptığını düşünerek tavuk, kuzu, koyun, keçi, inek derken tam bir eşkıya olur. Derken bir gün büyük bir cinayet işler ve mahkemeye çıkarılır. Yargılama sonucunda teröristin idam edilmesine karar verilir. Bunu duyan annesi ve büyük bir halk topluluğu idam sehpasının kurulacağı meydana koşarlar.  Kent meydanına idam sehpası kurulur. Terörist getirilir. Annesi hüngür hüngür ağlarken halk azılı teröristin idamını görmek için sabırsızlanmaktadır. İdam mahkûmundan son isteği sorulur. Mahkûm: “Annemi getirin, onun ...

Hz. Ömer Radiylallahü Anh Halktan İzin İstedi

Hz. Ömer Radiylallahü Anh Halktan İzin İstedi Hz. Ömer Radiylallahü Anh hakkında rivayet edilen yüzlerce delilden bir kaçı şöyledir: Bir defasında Hz. Ömer Radiylallahü Anh hastalanır. Doktorlar şifa için bal yemesini tavsiye ederler. O mevsimde çarşıda pazarda bal satılmaz. Ancak devletin depolarında çok miktarda bal vardır. Hz. Ömer Radiylallahü Anh, bu balı sağlığı için kullanabilmek adına camiye gider, halkı toplar, tedavisi için hazineden bir miktar bal almasına izin verilmesini rica eder. İzin verilince bir miktar bal alıp tedavi olur. Hz. Ömer Radiylallahü Anh bu davranışıyla devlet başkanının devlet hazinesinden bir şey alamayacağını göstermek ister.  (Alıntı)

Hacı Bayram Veli Hazretleri Gerçek Mürid

Hacı Bayram Veli Hazretleri Gerçek Mürid Ankaralı Hacı Bayram Veli Rahmetullahi Aleyh, Sultan II. Murat'ın saygı duyduğu bir manevi önderdi. Hükümdar'ın Hacı Bayram'a saygısı o derece çoktu ki, onun müritlerinden vergi almıyordu. Ama ne var ki, bütün Ankara Halkı Veli'nin müridi olduğunu iddia ediyordu! Ankara'da kimden vergi istense” ben Hacı Bayram'ın müridiyim" deyip işin içinden sıyrılıyordu. Bunu öğrenen hükümdar, Hacı Bayram'a mektup gönderir.” gerçek müritlerinizin sayısını bana bildiriniz, müritlerinizden vergi alınmayacak" der. Hacı Bayram, devletine saygılı bir bilge kişiydi. Kendisine bağlılığın kötüye kullanılışından da şikâyetçiydi. Sultanın mektubunu fırsat bilerek, müritlik iddiasındaki herkese” falan gün, falan yerde toplanın" diye haber saldı. O gün Ankara halkı, şeyhlerinin davetine uyarak bildirilen yere akın ettiler. Hacı Bayram, bir tepeciğin üzerini kurduğu kıl çadırından çıkarak kalabalığa sordu: “Beni seviyor...

ALLAH’Ü TEÂLÂ’NIN SIFATLARI

ALLAH’Ü TEÂLÂ’NIN SIFATLARI Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Keriminde kendisini daha iyi anlayıp kavrayabilmemiz için bir takım sıfatlarla nitelendiğini bize haber vermiştir. Bu sıfatları daha iyi değerlendirebilmek için üç kısımda ele almamız gerekir. I. ALLAH’Ü TEÂLÂ’NIN ZATÎ SIFATLARI Bu sıfatlar yalnızca Teâlâ’ya mahsus olan, başka varlıklarda bulunmayan sıfatlardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz: 1- Vücûd: Allah’ü Teâlâ’nın var olması demektir. Onun varlığı kendindendir, var olması kendi zâtının varlığı gereğidir. Diğer varlıklar gibi kendisini var edecek bir başkasına ihtiyacı yoktur. Zaten başkasına muhtaç olan ilâh olamaz. Allah’ü Teâlâ’nın varlığı her şeyden öncedir. Hâlbuki etrafımızda gördüğümüz bütün varlıklar sonradan meydana gelmiştir. Sonradan var olanlar, adından anlaşılacağı üzere bir başkası tarafından var edilmişlerdir; yani bunlar var olabilmeleri için Allah’ü Teâlâ’nın kendilerini var etmesine muhtaçtırlar. Allah’ü Teâlâ kendisinden olan bu varlığını devam e...

Zalimin İbretlik Sonu

           Zalim bir padişah bir gün sefere çıkacakmış. Hizmetçiler yüz takım elbise getirmişler. Kibrinden hiç birini beğenememiş. Yüz birinci elbiseyi giymiş. Yüz at getirmişler. Hiçbirini beğenmemiş. Yüz birinci ata binmiş. Halk sarayın çıkışında yolun iki tarafına yığılmış. “- Padişahım çok yaşa!” diye tezahürata başlamış. Padişah yeni atın üzerinde kabardıkça kabarıyor, kibirlendikçe kibirleniyormuş. Birden bire nereden geldiği belli olmayan dilenci kılıklı, üstü başı yırtık pırtık birisi padişahın atının dizginlerinden yapışmış. Padişah öyle kızmış ki… Hemen gürlemiş. “- Çabuk çekil! Ey haddini bilmez dilenci! Sen kim oluyorsun da benim gibi dünyanın en büyük ülkesinin, kudretli padişahının yanına sokulup, atının dizginine yapışabiliyorsun! Derhal kafanı vurdururum. Gözüm görmesin! Hem o kadar muhafızı nasıl geçtin de yanıma kadar ulaştın?” “- Ben o kimseyim ki bana silahlı muhafızlar, kilitli kapılar, demir duvarlar etki etmez. Ben he...

Sultan Alparslan'ın 10 liderlik Sırrı

Resim
Sultan Alparslan'ın 10 liderlik Sırrı 1-Önce heybetinle fethet, sonra bileğinle Selçuklu kaynaklarında Sultan Alparslan’ın fiziksel özelliklerine dair çok detaylı bilgiler olmamakla birlikte, en azından kendisiyle ilgili belirli bir fikre ulaşmamızı sağlayacak kayıtlar mevcuttur. Buna göre insaflı bir zat olan Sultan Alparslan, iyi ahlaklı ve “sevimli yaratılışlı”ydı. Yakışıklıydı. Son derece heybetli olup “zor ve korkulu zamanlarda bile” heybetini muhafaza ederdi. “Eşsiz bir cihangir”di. İri yarıydı ve kaynaklara bakılırsa haddinden fazla uzun boyluydu. “Ebu Şucâ” (yiğitliğin babası) ve Adûdüddevle (devletin pazusu, koruyucusu) gibi künye ve lakaplarında görülen ibareler, kuşkusuz Sultanın fiziksel özellikleriyle de ilgiliydi. Kendisine bağlı hükümetler ya da diğer devlet hükümdarları tarafından Sultan’a gönderilen elçiler onun heybeti karşısında korkuya kapılırlardı. Sakalları o kadar uzundu ki, hiçbir zaman hedefinden şaşmamasıyla bilinen okunu atarken kendisine mani ...