Kayıtlar

çare etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Çaresi Var mı?

Çaresi Var mı?   Azrail gelip te seni bulmadan, Gözlerine kanlı yaşlar dolmadan, Tövbe et Azrail canın almadan, Söyle bu ölümün çaresi var mı?   Gel yönel Mevlâ’ya, dönüş O’nadır, Azrail geliyor, tatlı can alır, Baki olan Allah, ötesi fani; Bu dünya ne sana ne de banadır…   Bedenin titriyor, gözlerin yaşlı, Eşinin dostunun, yüreği yaslı, Bastığın topraktır, insanı nazlı, Söyle bu ölümün çaresi var mı?   Gel yönel Mevlâ’ya dönüş O’nadır, Azrail geliyor tatlı can alır, Baki olan Allah ötesi fani, Bu dünya ne sana ne de banadır…   Bütün dünya senin olsa ne yazar, Dostların eliyle kabrini kazar, Akıbet yerindir süslü bir mezar, Söyle bu ölümün çaresi var mı?   Gel yönel Mevlâ’ya dönüş O’nadır, Azrail geliyor tatlı can alır, Baki olan Allah, ötesi fani, Bu dünya ne sana ne de banadır… …………

Biçare Gönlüm

  Biçare Gönlüm   Viran oluyor gönlüm senden ayrı kaldıkça, Sözlerinin tadını unutmam yaşadıkça. Helâl et de hakkını, öleyim ben rahatça, Biçare gönlüm her an, sizi görmek istiyor!   Hasret, deryalar gibi, kesti yolumu benim, Yıllarca ayrı kalsam, seni daim severim. Uzak yerlere düştüm, bu mu benim kaderim, Biçare gönlüm her an, sizi görmek istiyor!   Sizden ayrı kalınca, uyduk hep nefsimize, Yanlış yollara düştük, bilmem ne oldu bize. Şeytan bakıp gülüyor, kararan kalbimize, Biçare gönlüm her an, sizi görmek istiyor!   Ruhum çılgına döndü, göklere çıktı âhım, Sizden pek uzak düştüm, nedir benim günahım? Yüzü kara olmaktan, koru beni Allah’ım! Biçare gönlüm her an, sizi görmek istiyor!   Doğar gelir inşallah, gecelerin gündüzü, Gariplerin o zaman, gülecek hemen yüzü. Odalarda kısıldı, müminin tekbir sözü, Biçare gönlüm her an, sizi görmek istiyor!   Pusu kurmuş hainler, yollarımı bekliyor, Süslü, tatlı sözlerle, sen, bu yoldan dön

Ne Çare...

Hakikat şehrinde bir güzel gördüm, Bir göreni göremedim ne çare... Sevdayı aşkından yanıp kül oldum, Bir bilen yok soramadım ne çare... Bir zaman bekledim Leyla dağını, Bir zaman bekledim gül budağını, Bir zaman bekledim yâr otağını, Vasılı yâr olamadım ne çare... Andelibin işi ahu zar olur, O nasıl güldür ki tezce har olur, Bir gönül kul olur gah hünkar olur, Ben bu sırra eremedim ne çare... Bir gülün ki harı vardır yâr demem, Kansız didelere ahu zar demem, Yüzünü görmeden yârim var demem, Ben bu yâri bulamadım ne çare... Niceleri yâr der gönlü binada, Niceleri yâr der gönlü zinada, Nicesinin gönlü bey-ü şirada, Bu yâr kimdir bilemedim ne çare... Duydum ki yârimin yeri Kaf imiş, Dillerde söylenen kuru laf imiş, Aslını sorarsan nun-u kaf imiş Pâyine yüz süremedim ne çare... Meded Pir-i Sanî bir gör halimi, Bu Salih’e çok ettiler zulümü, Aç vuslat perdesin göster yüzünü, Çok ağladım gülemedim ne çare...   Salih Baba Divânı’ndan

Her Derdin Çaresi Vardır

  Her Derdin Çaresi Vardır   Sual: Bazen sıkılıyoruz, başımıza bir bela geliyor veya bir şeyden korkuyoruz, borcumuzu ödeyemiyoruz. Bunlardan kurtulmak için okunacak bir dua var mıdır? CEVAP İslam âlimleri buyuruyor ki:   Her derdin çaresi vardır. Allahü Teâlâ çaresiz dert yaratmamıştır. Yaşamak ve mal sahibi olabilmek gibi dünya nimetlerinin hepsi için sebepler yaratmıştır. Sebebine yapışmayan bu nimetlerden elbette mahrum kalır. Ahiret nimetlerine kavuşmak da böyledir. Mesela tembelliğin ilacı namaz kılmaktır. İnsan maruz kaldığı şeylere karşı gafil olmayıp çaresine bakmalıdır. Birkaç örnek verelim:   1- Bir belaya maruz kalan, neden Yunus aleyhisselâmın okuduğu “ Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü minezzâlimîn” duasını okumaz ki? Hâlbuki hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:   “ Birinize dert ve bela gelince, Yunus Peygamberin duasını okusun! Allahü teâlâ onu muhakkak kurtarır.” (Tirmizi)   “ La ilahe illa ente, sübhaneke inni küntü minezzalimin" diyen

Gururlanma İnsanoğlu

Gururlanma İnsanoğlu Gururlanma insanoğlu! Ölmemeye çaren mi var? Hazan olmuş bir gül gibi, Solmamaya çaren mi var? Güz gelince solar yaprak, Yüzün örter kara toprak, Kefen çürüyünce çıplak, Kalmamaya çaren mi var? Altımızdan taşlar batar, Üstümüzden otlar biter, Yılan, çiyan yiyip gider, Kurtulmaya çaren mi var? Altımızdan sular yürür, Üstümüzü çimen bürür, Beden çürür, et dökülür, Ölmemeye çaren mi var? Tenin çürür, et dökülür, Ölmemeye çaren mi var? Gururlanma öleceksin, Dar kabire gireceksin, Hakk’a cevap vereceksin, Vermemeye çaren mi var?

O Bir Çare Bulur

O Bir Çare Bulur İslâmiyete düşman olan Hristiyanların bâzıları, meşhûr Tatar hükümdârı zâlim Hülâgu’nun yanına gelerek ve kendisine yaltaklanarak, Müslümanların mescitlerini yıkmasını, medreseleri dağıtmasını, ezânı ve İslâmın sembolü olan şeyleri ortadan kaldırmasını söylediler. Kan dökmekten, insanlara eziyet ve işkence etmekten zevk alan o meşhûr zâlim de, mâcera uğruna çok Müslüman kanı döktü. Âlimlerden ve diğer Müslümanlardan birçok kıymetli zâtı şehîd etti. Müslümanlar, bu zâlimler karşısında âciz kalıp, ne yapacakları hakkında görüşmek üzere beş yüz kadar âlim toplanıp, o zamandaki meşhur âlimlerden Şemseddîn Müsta’cel bin Rıfâî hazretlerine geldiler ve bu fitneyi durdurmak için bir şeyler yapmasını, bir çâre göstermesini, bu belânın üzerlerinden kaldırılması için duâ etmesini istediler. O ise, kendisini buna lâyık görmeyip: “Bu iş benim yapabileceğimin üstündedir. Ben de sizinle berâber geleyim. Birlikte Tâcüddîn hazretlerinin yanına gidelim. O bir çâre bulur.” dedi

Sizin Omzunuz Çok mu Kuvvetli?

Sizin Omzunuz Çok mu Kuvvetli? Eski Endülüs Hükümdarlarından biri fakir bir kadının arsasına yeni bir saray yapılmasını emretti. Arsa hükümdarın sarayına alındı ve hükümdar arsanın bedelini de ödemiyordu. Müşkül durumda kalan kadın, çareyi, hükümdarı, kadıya şikâyet etmekle buldu. Zamanın Şeyhü’l İslâmı, kadını dinleyip haklı olduğuna hükmettikten sonra, hükümdara hiç bir şey söylemeden bir çuval ve bir de kazma kürek alıp kadının arsasından toprak doldurmaya başladı. Padişah sarayından Şeyhü’l îslâmı seyrediyor kendi kendine: -Herhalde Şeyhü’l İslâm aklını oynatmış olsa gerek, diyordu. Şeyhü’l İslâm çuvala bir miktar toprak doldurdu ve sırtına alıp götürmek istedi. Fakat ihtiyar olduğundan ve toprak da ağır olduğundan kaldıramamıştı. Biraz daha toprak koyup çuvalı ağzına kadar doldurdu. Tekrar kaldırmak istediğinde tabi ki, kaldıramaz! Şeyhü’l İslâmın bu acaip halini seyreden hükümdar daha fazla sabredemeyip huzuruna çağırdı ve: -Hocam, sen bu zayıf halinle bu çuvalı nasıl